Türkiye, “dalga dalga” operasyonları “Ergenekon soruşturması” döneminde yaşamıştı. İlk gözaltına alınanlardan birisi eski milletvekili Emin Şirin, diğeri yazar Ergün Poyraz’dı. Emin Şirin, ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılmıştı. Soruda, ona “Ergenekon Terör Örgütü” hakkında bildiklerini anlatması istenmişti. İlk kez adını duydukları bu örgütle ilgili Şirin’in en küçük bir bilgisi, bağlantısı olmadığı anlaşılmıştı.
İstanbul’da Büyükşehir Belediye kaynaklı operasyonlar da dokuzuncu dalgaya dayandı. Savcılık, sağlam bir iddianame hazırlayabilmek için gözaltına alınanları sorguluyor, bazı bağlantıları kurmaya çalışıyor. “Savcılığın elinde hiçbir şey yoktur” denilemez. Bu kadar sorgu, bu kadar itirafçı olduğunda, söylenenlerin bazıları da doğru çıkacaktır. Ancak bunların boyutunun ne olduğunu iddianamede göreceğiz. Tutuklulardan iki isim üzerinde çok duruluyor. Savcılık, sürekli “itirafçı” arayışı içinde. Onların anlatımlarıyla iddianame güçlü gösterilecek.
BİR AVUKATIN GÖZLEMİ
Hemen her gün Marmara 9 numaralı cezaevine ziyarete gidiyor. İzlenimlerini sordum, bir çırpıda şunları anlattı:
-Ekrem İmamoğlu: Cezaevinde çok zayıfladı. Morali ise son derece yerinde. Görüşme kabininde, diğer görüşmede olan İBB tutuklularına sürekli el sallıyor, ‘Güçlü olun. Ben güçlüyüm. Bu günler geçecek. Siz de güçlü olun. Bir şey yapmadık. Benim hiçbir yakın arkadaşımın mal varlığında artış olmadı. Güçlü durun; buradan da güçlü çıkacağız’ diyor.
-Aykut Erdoğdu: Cezaevinde kendisi moralli olduğu gibi arkadaşlarına, ziyaretçilerine Aykut Bey moral aşılıyor. Cezaevinde neredeyse 10 yaş gençleştiğini söylüyor. Kendisi gibi diğer arkadaşlarının da moralini yüksek tutmasını söylüyor. Bu günlerin geçeceğini belirtiyor. Bu sözler açıkçası tutuklulara moral, umut oluyor.
SANKİ MAKAM ODASINDAN GELİYOR
-Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan: Cezaevine girdiği dönemde de, aradan geçen zamanda da hep pozitifti. Sanki cezaevinde değil de, belediyedeki makamından geliyormuş gibi çok moralli. Ayrıca başkalarına da moral veriyor, espriler yapıyor.
-Buğra Gökçe: Moralli, bilinçli ve her zamanki gibi ağırbaşlı. Duruşu çok düzgün.
-Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar: Seçmenleri Zeydan Bey’e ‘Adana gibi başkan’ diyor. Ben kendisini cezaevinde tanıdım. Gerçekten adam gibi adammış. Taş gibi duruyor. Adana’da değil, İstanbul’da cezaevinde olmasına kızıyor, ‘Benim burada işim ne?” diye soruyor.
ÜLKENİN GİDİŞATI ÜZÜYOR
-Hatay Milletvekili Can Atalay: Fiziki yönden duruşundan da hiçbir şey kaybetmedi. Moralini yüksek tutmaya çalışıyor.
-Osman Kavala: Sürekli çalışıyor. Sanki yıllardır cezaevinde yatan o değilmiş gibi elinde defteri, kalemi, yazıyor, gelişmeleri yorumluyor. Kanunların uygulanmayışına, ülkenin gidişatına üzülüyor.
-Gazeteci-yazar Fatih Altaylı: Ziyaretçisi eksik olmuyor. Özellikle genç avukatlar ziyaretine geliyor. Cezaevi düzenine uyum sağlamış. Öğle saatlerinde güneşleniyor. Cezaevinde de gazetecilik yapıyor, haber alıyor, bunları paylaşıyor.
Fatih Altaylı, Cumhurbaşkanını tehdit iddiasıyla tutuklandı. Fatih, Cumhurbaşkanını niçin tehdit etsin? Eleştiride bulunabilir. Yılların gazetecisi Fatih, bu güne kadar kimi tehdit etmiş ki, Cumhurbaşkanını tehdit etsin? Fatih Altaylı, zorlama bir iddia ile tutuklandı. İlk duruşmada tahliyesini diliyorum. Fatih’in tutuklanması, gazetecilerin üzerinde büyük bir baskı olduğu biçiminde yorumlanıyor.
İmamoğlu ve onunla aynı dönemde tutuklananlar, cezaevinde bugün 145’inci günleri. Dışarıda hep, “Niçin iddianame hazırlanıp açıklanmıyor?” diye soruluyor. Mutlaka bunlar dikkate alınıyordur.
Yargıtay C. Başsavcılığı’na suç duyurusu: O partiler kapatılsın
Eski Sağlık, Gümrüklerden Sorumlu Devlet Bakanlığı görevlerinde de bulunan Doğru Parti Genel Başkanı Rifat Serdaroğlu ve Genel Başkanvekili Cezmi Orkun, bugün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunacak. Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu kurulmasının Anayasa ihlali olduğu belirtilecek. Dilekçeden bölümler aktarıyorum:
“AKP-MHP-DEM ittifakının asıl amacı, Abdullah Öcalan’ı mahkum konumundan siyasi liderliğe terfi ettirip meşrulaştırmaktır. ‘Milli dayanışma’ diyerek ulus devlet tahrip edebilecek, ‘Kardeşlik ve demokrasi’ diyerek federasyon zeminini tartışmaya açabilecek olan bu komisyon, aslında ‘suç işleme komisyonu’ adı ile anılmalı, Türk yargısı tarafından sorgulanmalıdır.”
ANAYASA’YA AYKIRIDIR
Rifat Serdaroğlu ve Cezmi Orkun, komisyona dönük eleştirilerini dilekçelerinde şöyle sürdürüyor:
“Komisyonun hiçbir hukuki niteliği yoktur. Kimse kaynağını Anayasa’dan almayan bir yetkiyi kullanamaz. PKK’nın taleplerinin görüşüleceği bu komisyonun kurulması Anayasa’ya aykırıdır. Terör örgütü PKK’nın taleplerinin Meclis’te görüşülmesi, ABD ve İngiltere dayatmasıdır. Bu ülkelerin asıl hedefi, öncelikle Dicle-Fırat havzasını Türk egemenliğinden çıkarmak, sonra da bütün Türkiye’nin doğal kaynaklarını ve nadir toprak elementlerini paylaşmaktır.
KAPATMA DAVASI AÇILMALI
Gelinen noktada, ülkeyi yöneten siyasi kadrolar, milli kimliği tanımıyor, yerine başka bir kimlik kabul ettirmek için uğraşıyor. ‘Terörsüz Türkiye’ sloganıyla, terör örgütünün taleplerini Meclis’te görüşmek için komisyon kuruyorlar.
‘Anayasayı ihlal’ suçu işleyen, komisyona üye veren siyasi partiler hakkında ‘kapatma davası’ açmanızı, neticenin tarafımıza iletilmesini saygılarımızla arz ve talep ederiz.”
Dilekçe bugün verilecek ama cevap verilir mi onu bilemem.