Yarın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Çocukken 23 Nisan geldiğinde nasıl da heyecanlanırdım… İçim kıpır kıpır olurdu… Ertesi günün heyecanıyla zor uyurdum… O zamanlar 23 Nisan Çocuk Bayramları coşkuyla kutlanırdı.
23 Nisan, top seslerinin arasında bile çocukları düşünecek kadar yüce bir liderin, Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği tek bayramdır. Düşünün, dünyada ilk defa bir lider, önemli bir günü çocuklara bayram olarak hediye etmiş. Hem de karşılıksız bir hediye.
Atamız, asil bir devlet adamı, büyük bir komutan, dahi bir liderdi; ama bana göre en büyük özelliği, her şeyi karşılıksız, sırf vatanı ve milleti için yapmasıydı.
Atatürk, bir milletin geleceğinin çocukların ve gençlerin ellerinde şekilleneceğine yürekten inanıyordu. Bu yüzden yalnızca bir lider olarak değil, aynı zamanda bir öğretmen gibi çocuklara ve gençlere hep yol göstermeye çalıştı. Onlara düşünmeyi, sorgulamayı, bilimle ilerlemeyi öğütledi.
23 Nisan’ı çocuklara, 19 Mayıs’ı gençlere armağan etmesi ise bu inancının en güçlü göstergesidir. Çünkü ona göre vatanı korumak sadece silahla değil, akılla, bilgiyle, ahlakla olurdu. Bu yüzden gençleri ülkenin teminatı olarak gördü; onları sadece sevmekle kalmadı, onlara güvendi ve “Bütün ümidim gençliktedir” diyerek yarını inşa etme sorumluluğunu da onlara verdi. Bugün bunun önemini çok daha iyi anlayabiliyoruz.
Çocukları yalnızca küçük insanlar sanmak, yapılabilecek en büyük yanlışlardan biridir. Onlar, bir ülkenin yarını, vicdanı, karakteridir. Bugün onları nasıl yetiştiriyorsak, yarının sokaklarını, adaletini, üretimini, sanatını da öyle şekillendiriyoruz demektir. Çünkü çocuk dediğin, geleceğin ta kendisidir.
Bir toplumun ne kadar gelişmiş olduğuna bakmak istiyorsanız, çocuklarına nasıl davrandığına bakın. Eğitime verdiği değere, oyun alanlarına, kütüphanelerine, kreşlerine, çocuk işçiliğine karşı tutumuna... Her şey çocukla başlar.
Çocuklar gülünce dünya güzelleşir. Onlar güvende olursa, biz de huzurlu oluruz. Onların yüzünü güldürmek, sadece bir günün değil, her günün görevidir.
23 Nisan bize bunu hatırlatır: Yarınların umudu çocuklarımızı korumak, sevmek ve onların özgürce büyümesini sağlamak, hepimizin ortak sorumluluğudur.
Atamızı bir kez daha özlem ve saygıyla anarken, tüm çocuklarımızın 23 Nisan Çocuk Bayramı’nı kutluyorum.
Bir Zamanlar Bilgi Zahmetliydi
Bu internet çıkmadan önce ne yapıyorduk acaba diyeceğim ama… gayet iyi hatırlıyorum.
Koca koca ansiklopediler vardı. Hele bir ara ansiklopediler öyle popülerdi ki gazeteler kuponla ansiklopedi dağıtırdı.
Bir bilgiye ihtiyacımız olduğunda o kalın ciltleri açar, tek tek sayfalarını çevirirdik.
Lise, üniversite yıllarında araştırma ödevi mi? Kütüphaneye gider, aradığımız bilgiye ulaşmak için onlarca kitap karıştırmak zorunda kalırdık. Bir şeyler öğrenmek, zaman alan, zahmetli bir işti.
O zamanlar çok okuyan çok bilirdi. Aslında hâlâ da öyle bence. Okumak kişiyi sadece bilgi açısından değil, düşünme biçimi, hayal gücü, kendini ifade etme yeteneği açısından da geliştirir. Konuşman değişir, kelime dağarcığın genişler, cümlelerin derinleşir.
Şimdilerde ise düşünüyorum da... Yeni nesil hiç ansiklopedi cildi açıp içine bakmış mıdır acaba? Biz bile alıştık internetin konforuna. Artık bir bilgi mi lazım; “Google amcaya soralım” diyorlar.
Hemen feministlik yapıp neden ‘amca’ diyorlar demeyin, lafın gelişi işte. Zaten internette şöyle bir espri dolaşıyor: "Google kesinlikle dişidir. Çünkü daha sen cümleyi bitirmeden o tamamlar."
Aslına bakarsanız, ChatGPT gibi yapay zekâlar çıktı çıkalı, Google’ın da eski havası kalmadı.
***
İnternet demişken... Geçenlerde Türkçede “arkadaş” kelimesinin oluşumuna dair ilginç bir hikâyeye rastladım. İnternette dolaşan pek çok şey gibi, doğruluğu tartışılır; kanıtı da yok.
Rivayet odur ki; Eski Türklerde askerler savaşırken arkadan gelebilecek saldırılara karşı sırtlarını bir ağaca, kayaya ya da taşa yaslayarak ok atarlarmış. Atalarımız genelde bozkır hayatı yaşadıkları için bu “sırt dayanan” şey genelde bir taş ya da kaya olurmuş.
Zamanla bu “sırt dayanan taş” anlamındaki ARKA-TAŞ, dile ARKADAŞ olarak geçmiş.
Ve bugün, güvenebileceğimiz, sırtımızı döndüğümüzde arkamızdan vurmayacak, dayanabileceğimiz kişilere verdiğimiz isim olmuş.
Her zaman arkanızı rahatça dönüp sırtınızı yaslayabileceğiniz bir arkadaşınız olması dileğiyle…