Fatih Sultan Mehmet gibi çağ açıp çağ kapatmış bir padişah, Ayasofya’dan daha büyük bir cami yaptırabilecek güce sahipti. Belli ki, Ayasofya yıkılmasın, bakımsız kalmasın diye içindeki Meryem Ana, Hz. İsa, melek görüntülerinin resmedildiği mozaikleri sıvayla kapatarak camiye çevirdi. Mustafa Kemal Atatürk de emperyalist güçleri yenmiş Türkiye’nin kurucu lideri olarak, batı medeniyetinden geri olmadığımızı göstermek için olmalı, Ayasofya’yı müze haline getirdi. 1991 yılında ise hem müze, hem de öğle ve ikindi namazlarının kılındığı “müze- camiye” dönüştü.

★★★

2020 yılına geldik.

Ekonomi krize girdi.

İktidar partisinin halk desteğini yitirme tehlikesi belirdi; “Ayasofya’yı yeniden ibadete açmak” söylemi işe o günlerde siyasetin propaganda köpürtme alanına girdi.

Ne köpürtmeydi ama!

Unutuldu, gitti.

Arşivlerde var.

Size hatırlatayım:

“Hilafet için toparlanın- Şimdi değilse ne zaman, sen değilsen kim?” çağrıları yapıldı. Ayasofya’yı “Müze olmaktan çıkartılıp zaten var olan ibadete yeniden açma” gösterisi, Lozan zaferi gününe denk getirildi. Diyanet İşleri Başkanı elinde kılıç Ayasofya’da Cuma hutbesi verirken “Atatürk’e lanet okuyan cümlelerini bilerek, seçerek ve hedef göstererek” kurdu. Ve iktidar medyası, Ayasofya’nın camiye döndürülmesini; “Bize dayatılan Lozan kilidinin bir parçasını daha çöpe attık... Darısı diğer maddelerin başına...”  diye yazıp iç siyaset propagandasına dönüştürdü.

★★★

Eğildi.

Büküldü.

Çekildi.

Uzatıldı.

Anadolu’dan otobüslerle tarikat destekli insan taşındı; Ayasofya içinde ibadet edilen bir cami olmaktan çıktı, kendisine ibadet edilen bir yapıya dönüştü. 100 adım uzaklıkta ve tam karşısındaki Sultanahmet Camii, sanki terk edilmiş, mahzun, sahipsiz, cemaat hasreti çekerken Ayasofya dolup taştı.

★★★

Ayasofya adlı yapı aslında Hristiyan dinin o dönem en büyük, en süslü, en pahalı tapınağı olarak 5. Yüzyıl’da yapılmıştı. O yıllarda Ayasofya kilise iken içinde; “İsa aslında Allah’ mıydı? Yoksa hem Allah ve hem Allah’ın oğlu bir insan mıydı? Hz. Meryem, sadece bir Allah (İsa) annesi mi, yoksa hem Allah’ın (yani İsa’nın) ve hem de Allah’ın yarattığı insan İsa’nın annesi miydi?” tartışmaları yapılmış, bu tartışmalardan bugün Hristiyan dininde kökleşmiş bölünmeler, mezhepler ortaya çıkmıştı.

Bu bilgi.

Saklandı.

Örtüldü.

Karartıldı.

Ayasofya’nın müze haline getirilmesini batıya boyun eğerek “İslam dinine ihanet” diye kara propaganda yapıldı.

★★★

Üç gün önce Turizm Bakanlığı Ayasofya’ya arka cephesinden bir kapı açtırarak yeniden “müze- camiye” dönüştürdü.

O köpürtmeler.

Lanet okumalar.

Lozan’a kinlenme.

Hepsi unutuldu.

Ayasofya hem müze ve hem cami iken Kızılay, gelenlere bedava simit, çay, çorba dağıtmıyordu. Elde kılıç hutbe okutulup cami olunca Kızılay, sabah namazına gelenlere karşılıksız, emeksiz, hiç para istemeden simit, çorba çay sunmaya başladı. Sultanahmet Camii’ne ibadete gelene bedava su bile yok.

Niçin bu ayrım?

Dine uyar mı?

Sorgulayan olmadı.

★★★

Ayasofya, müze olmaktan çıkarılıp camiye dönüştürüldüğü 2020 yılında meydanda simit satıcılarında bir simit 2.5 TL idi. Kriz derinleşti, bugün aynı simit 12.5 TL’ye çıktı. Çoğu Hristiyan turist kişi başı 25 Euro (yaklaşık 800 TL) ödeyerek Ayasofya’yı geziyor, mümin Müslüman’a ibadet parasız ve üstüne de simit ile çay bedava!

Niçin bu ayrım?

İnsanlığa sığar mı?

Soran olmadı.

Ayasofya’nın bitişiğinde inşaat leşi!

Turizm Bakanlığı, Ayasofya’nın güney cephesinde yol üstüne bilet satış gişeleri koyarak; camiyi turistlere paralı hale getirdi. Bilet gişelerinin hemen bitişiğinde ise çelik kazıklar üstende bir inşaat leşi yükseliyor. Her turist Ayasofya’yı görmek için bilet almaya gittiğinde bu inşaat leşi ile karşılaşıyor. Burası; “Topkapı Sarayı- Ayasofya- Sultanahmet Camii’nin” yer aldığı tarihi altın üçgenin tam orta yerinde bulunuyor ve bu üçgen üstünde; Bizans Büyük Sarayı, Osmanlı Darülfünun, Osmanlı Saray Nakkaşhanesi, Meclis-i Mebusan binaları, Maliye ve Evkaf Nezarethanelerinin 1500 yıllık tarihi kalıntıları duruyor. 12 yıl önce; İspanya’dan 600 bin kilo ithal çelik kazık getirilmiş bu tarihi dokuya çakılmış, üstüne 800 bin kilo beton dökülmüştü. Betonun üstüne de 3 katlı 60 odalı ilave otel inşaatı başlatılmış fakat yerel mahkeme ve sonra da üst yargı (Danıştay); yapılanın “Roma-Bizans- Osmanlı kültür mirasına karşı işlenmiş bir kanlı cinayet olduğu” kararı almışlardı. Bu günahkar yapının yıkılması yasa gereğiydi. Ancak Başbakan, şimdi Cumhurbaşkanı, Turizm Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Fatih Belediye Başkanlığı hiçbiri mahkeme kararının yerine getirilmesi için 12 yıldır parmaklarını bile oynatmadılar, oynatmıyorlar. 12 yıldır bu inşaat leşi Ayasofya’nın 10 metre dibinde duruyor, yıkmıyorlar. Otelin sahibi Cumhurbaşkanı’nın okul arkadaşı, partilisi ve destekçisi...