Türkiye olarak büyük bir tehlike içindeyiz!
Şiddet sarmalında yaşıyoruz!
Saldırganlık, toplumun her kesiminde olağan hale geldi!
Atalarımızın bilinen güzel bir sözü vardır:
“Balık baştan kokar!”
İşte biz de toplum olarak ”balığın baştan koktuğu” günleri, yaşıyoruz!
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, devletin temelini oluşturan, kurumların işleyişini, temel hak ve özgürlüklerin sınırlarını belirleyen, yasaların temel metni Anayasa yok sayıldı...
70 binden fazla oyla milletvekili seçilen Can Atalay, hukuksuz bir şekilde, hapiste kaldı! Bu yetmedi... Meclis’te milletin bir vekili dövüldü.
Alpay Özalan adındaki bir AKP milletvekili, muhalefet milletvekili Ahmet Şık’a saldırarak onu yumruklayıp yere devirdi.
★★★
Doğal olarak bu çirkin olaylar toplumu etkiliyor!
Meclis’teki hukuksuzluk ve şiddet, milleti âdeta zehirledi, ülkede saldırganlık olağan hale geldi!
Meclis böyle olunca, şiddet sokaklara, statlara, okullara kadar indi.
Ortaokul ve lise öğrencileri arasında bile yaralanma ve ölümle biten kavgalar tırmanışa geçti!
Son birkaç günde yaşanan birkaç acı olay!
- İstanbul Sarıyer’de 16 yaşındaki öğrenci Emir Koçkan, akranları tarafından dövülerek vahşice öldürüldü. Katiller de 15-16 yaşlarında!
- Büyükçekmece’de, yaşları 12 ile 17 arasında değişen 8 çocuk, 16 yaşındaki bir çocuğu acımasızca döverek öldürdü ve cinayeti işledikleri anları cep telefonu kamerasıyla çekerek, dehşet sahnelerini sosyal medyada paylaştı. 8 saldırganın 6’sı tutuklanarak hapse atıldı.
- Manisa’da, hamile bir kadın, eski kocası tarafından sopayla öldüresiye dövülürken, etraftaki küçüklü-büyüklü bir kalabalık bu insanlık dışı olayı bir film seyreder gibi izledi!
★★★
Ülkedeki vahşet olayları o kadar çok ki, hepsini yazmaya bu sütunlar yetmez.
İnsanlarımızı birbirinden nefret eder hale getirdiler.
Ahlâk kurallarının ve yasaların erozyona uğradığı ülkemizde, artık tam bir kuralsızlık hâli yaşıyoruz! Dedik ya; “Balık baştan kokar!”
Bir psikolog dostumun yorumu şöyle oldu:
“Ülkede saldırganlığı artıran, ekonomik güçlüklerin, ağır yaşam şartlarının yarattığı bunalımın yanı sıra, siyasetteki öfke dili, küfürleşme, Meclis’teki yumruk ve dayak olaylarıdır.”
Huzur ve güvenin sağlanmadığı, şiddet ve cinayet eğilimlerinin arttığı bu üzücü ve ürkütücü durumdan, elbette ki toplumu yöneten (daha doğrusu yönetemeyen), liyakate ve ehliyete önem vermeyen, “Biz cahilin ferasetine güveniyoruz” diyen kadrolar birinci derecede sorumludur!
TEBESSÜM
Tehlikeli yolculuk!
Bodrumlu işadamı Cenk Tuncay’ın gönderdiği fıkra:
“Adamın biri, Pejo marka bir minibüs satın alır ve yolcu taşımaya başlar.
Minibüsün ilk seferinde yolculardan biri “Şoför bey, fazla hızlı gitme, bir yere çarpacağız” diye seslenir.
Adam, başını hafifçe çevirip sorar:
“Sen Pejo’yu biliyon mu?”
Yolcu “Hayır” deyince şoför:
“O zaman susacan” der ve yola devam eder.
Az sonra yaşlı bir yolcu:
“Oğlum, çok hızlı gidiyorsun, ben hastayım, biraz yavaş!” der. Şoför yine sorar:
“Sen Pejo’yu biliyon mu?”
“Hayır.”
“O zaman susacan.”
Arka taraftan kızgın bir genç bağırır:
“Yahu, yavaşla biraz be! Öldürecen bizi!”
Şoför yine sorar:
“Sen Pejo’yu biliyon mu?”
Genç yolcu, öfkeyle bağırır:
“Biliyom ulan, n’olucak?”
Şoför rahat bir nefes alarak:
“O zaman çabuk söyle lan” der “Bu Pejo’nun freni nerede?”
Cenk Tuncay, anlattığı fıkranın sonuna şu notu eklemiş:
“Bizim ekonomi kadrosu da enflasyonun freni nerede, onu bulamıyor galiba!” diyor.
GÜNÜN SÖZÜ
Vatandaş “Ben içi boş vaatlerle değil, bir tas çorbayla yaşarım” diyor.