”Her şey bir fikirle başlar”

Earl Nightingale

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde 1998-2000 yıllarında öğrenci temsilciliği yaptım.

O yıllarda birçok sosyal projede aktif görev aldım.

O dönemde gerek Kosovalı göçmenler gerekse 17 Ağustos 1999'da meydana gelen deprem sonrası depremzedeler için yaptığımız kampanyalar oldukça etkiliydi.

Bu süreçte şahit olduklarım, daha yolun başındayken gazeteciliğin ne kadar zor bir meslek olduğunu anlamama yardımcı oldu.

Ve hakkıyla yapıldığında ne kadar kıymetli olduğunu da gösterdi.

Sivil toplum kuruluşlarının (STK), toplumsal ihtiyaçlara karşı ne denli kritik bir rol üstlendiğini fark etmem açısından da bu tecrübeler oldukça öğreticiydi.

Neden böyle bir girizgahla başladığımı izah edeyim.

SİVİL TOPLUMUN GÜCÜ

Sivil toplum kuruluşlarını önemseyen biriyim.

STK’lar kimi zaman toplumun sesi olur,  kimi zaman demokratikleşmeyi teşvik eder, toplumsal bilinci geliştirir, gönüllülük kültürünü yaygınlaştırır, hatta Devletin yetişemediği ya da sınırlı kaldığı alanlarda sosyal hizmet sunar.

Bugün sizlere kuruluş felsefesiyle, hayata geçirmek istediği projeleriyle, sosyal sorumluluk bilinciyle gümbür gümbür gelen bir dernekten bahsetmek istiyorum.

HER ŞEY BİR FİKİRLE BAŞLAR

Bu söz, hem bir hayat felsefesini hem de bir sivil toplum hareketinin doğuş hikayesini özetliyor aslında.

Orhan Ebcin iş insanı. Yıllardır tanıyorum kendisini.

Tam bir gönül adamı.

Gönüllülük esasına dayanan meseleler söz konusu olduğunda akla gelen isimlerin başında geliyor kendisi.

“Dostlarla buluşacağız, seni de aramızda görmek isteriz.” daveti üzerine geçtiğimiz Salı günü Pastel Film’in Levent’teki ofisinde buluştuk.

Orhan abi, Fenerbahçe Başkanlığı’na adaylığını açıkladığı günden beri Ali Koç’a destek olan, yeri geldiğinde yönetimin hatalarını eleştirmekten çekinmeyen bir Fenerbahçe sevdalısı.

Fenerbahçe’yi konuştuk doğal olarak.

Önce Dernek’ten bahsedeyim.

BİZ FENERBAHÇEYİZ DERNEĞİ (BİFEDER)

Orhan Ebcin'in yaklaşık 3 yıl önce tohumlarını attığı sürece bizzat şahidim.

Farklı meslek gruplarından insanlarla, gençlerle, defalarca yapılan istişareler sonucu bir yol haritası çizildi önce.

Ortaya atılan fikirler titizlikle süzgeçten geçirilip olgunlaştırıldı.

Yalnızca Fenerbahçe sevgisiyle çıkılmadı bu yolculuğa.

Bu sevdayı bir sorumluluğa dönüştürme iradesi ortak payda olarak belirlendi.

Ve derneğin adı bu bilinçle ortaya çıktı.

Derneğin adı gibi felsefesi de net: “Biz Fenerbahçeyiz. Sadece sevmez, sorumluluk alırız.”

KÖPRÜLER VE SIKI BAĞLAR KURULACAK

Derneğin temel amaçlarından en önemlisi sosyal sorumluluk bilinciyle hareket ederek, Anadolu’nun dört bir yanında yaşayan çocuklara umut olmak.

Ülkedeki ekonomik koşullar ortada.

Bırakın maça gitmeyi, forma almak bile lüks oldu bir çok vatandaş için.

Dernek, Fenerium mağazalarındaki ürünleri satın alarak depremzede çocuklara, gazi ve şehit evlatlarına, engelli vatandaşlarımıza ulaştırmayı; Anadolu ile Fenerbahçe arasında kalıcı ve anlamlı köprüler kurmayı hedefliyor.

Forma işin bahanesi.

Amaç umut aşılamak, aidiyet duygusunu büyütmek, Fenerbahçe sevgisini sosyal sorumluluğa dönüştürmek.

Projelerde partizanlık ya da kulüp fanatizmi yerine toplumsal faydanın esas alınması takdire şayan.

YARALI GÖNÜLLERE DOKUNMAK

Derneğin kurucularından Mimar İlker Dener, önemli bir konuya değindi.

Dener, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Bölgesi başta olmak üzere yurdun dört bir yanından, çocukları düzenli olarak maçlara getirmeyi hedeflediklerini söyledi.

Bu düşüncelerini paylaştığında 80'li yıllara gittim ister istemez. Çocukluğunu Kars’ta geçirmiş biri olarak “Keşke daha önce de böyle adımlar atılsaydı” diye iç geçirdim.

Düşünsenize, Anadolu’nun ücra bir kasabasından maç izlemeye geliyorsunuz.

Hangi takımı tuttuğunuza bakılmaksızın hem de.

Belki bir forma, belki bir maç bileti, ama aslında bir ömür sürecek hatıralar yaratmak…

Basit gibi görünse de geleceği inşa etme vizyonudur aslında bu tür projeler.

İLKELİ BİR SPOR KÜLTÜRÜ MÜMKÜN

Derneğin cengaverlerinden aynı zamanda genç bir yönetmen olan Doğan Sivrikaya, çok önemli bir konuya işaret etti:

‘Biz, ne pahasına olursa olsun şampiyon olmak isteyen bir camia değiliz. İlkelerimizle bütünleşerek şampiyon olmak istiyoruz.

Tek başına bu yaklaşım bile, etik dışı hamlelerin ve manipülasyonun gölgesindeki futbol ortamında bir umut ışığı gibi.

Ali Koç’un ilkelerinden taviz vermeyen duruşunu desteklediğini söyleyen Sivrikaya, bu desteğin, sadece kişisel bir bağlılık olmadığını, Fenerbahçe’nin değerlerinden ödün vermeden yönetilmesine duyulan saygının ifadesi olduğunun da altını çizdi.

SANCILI BİR SÜRECE GİRİLDİ

Malum, Ali Koç yönetimi Eylül ayında olağanüstü kongreye gidileceğini açıkladı.

Başkan, bu kararı; sezon hazırlıkları, transfer süreci, finansal bağımsızlık adımları ve gayrimenkul projeleri nedeniyle “inat değil, sorumluluk gereği” olarak nitelendirdi.

Fenerbahçe'nin olağanüstü seçime gidebilmesi için son seçimde oy verme hakkı bulunan üyelerin 5'te 1'ine tekabül eden sayıda imza toplanması gerekiyor.

BAŞKANLIK MAKAMI İTİBARSIZLAŞTIRILMAMALI

Demokrasinin en temel ilkesidir özgürlük ve eşitlik.

İmza kampanyasına destek veren de, karşı çıkan da saygıyı hak eder.

Ancak her Fenerbahçelinin dikkat etmesi gereken bir şey var:

Başkanlık makamı itibarsızlaştırılmamalıdır.

Bu makam, kulübün tarihsel hafızasında onurlu bir yerdedir.

Eleştiriler fikir üzerinden yapılmalı, karalama kampanyalarına dönüşmemelidir.

Bugün tartışmamız gereken, adayların projeleri ve çözüm önerileri olmalıydı.

GÜÇLÜ BİR İLETİŞİM GÜÇLÜ BİR KULÜP

Samimi ortamda saatlerce süren sohbette iş insanı Kağan Kalkavan da önemli katkılarda bulundu.

İş dünyasında prestijli ve stratejik referanslara sahip bir isim Kağan Kalkavan.

Aynı zamanda Fenerbahçeli eski yöneticilerden merhum Şadan Kalkavan’ın yeğeni olan Kalkavan, kulüpteki iletişim eksikliklerine ve vefasızlıklara dikkat çekti.

Kağan Bey’e katılmamak mümkün değil.

Aziz Yıldırım dönemi dahil olmak üzere Fenerbahçe’de ciddi bir iletişim problemi var.

Kulübün medya ile olan iletişiminden geçtim, kulüp içi dinamiklerde bile bu olumsuz tablo karşımıza çıkıyor.

Zico, takımdan kırgın ayrıldı.

Alex, gözyaşlarıyla veda etti.

Kuyt, son maçında boş tribünlere oynadı.

Dusan Tadic ve Edin Dzeko için mutfakta, tüp, tava ve çaydanlık manzaralı bir veda töreni düzenlendi.

Bu sadece bir ayrılık değil; aidiyet duygusunun, vefanın ve itibarlı kurum kültürünün zayıflaması demek.

Örnekleri çoğaltmak mümkün.

Karşılama ve uğurlama karşınızdakine verdiğiniz kıymetin nişanesidir.

Kulübe hizmet etmiş insanları değerli hissettirirseniz, kendilerini aileden biri olarak görmelerini sağlar, sonrasında da bu isimlerden faydalanırsınız.

BİRLİKTE GÜZELLEŞİR DÜNYA

Sporun giderek siyasallaştığı, kutuplaşmaların derinleştiği bir iklimde, Orhan Gazi Ebcin gibi vizyon sahibi insanlara, Nehir Dener gibi aydın kızlarımıza, Talha Yazgan, Ulaş Önder gibi yüce gönüllülere, gençlerin parlak fikirlerine, hayırsever iş insanlarının ferasetine, hasılı toplumsal bilinçle hareket eden sivil toplum kuruluşlarına çok ihtiyacımız var.

19 Temmuz’da açılışı gerçekleştirilecek olan, adı “Biz Fenerbahçeyiz” olsa da, hedefi sadece bir kulübün değil, tüm spor kültürünün onarılması olan bu derneği yakından takip edin derim.

Hababam Sınıfı’ndaki gibi neşeli, umut dolu günler çok da uzak değil.

Mutlu bayramlar…