Arşiv unutmaz...
Aynı Blinken, ABD Başkanı Biden’ın İsrail ziyaretinde Netanyahu’yla kucaklaşma fotoğrafının mimarı. Sivil vuran, hastane vuran, çoluk çocuk demeden öldüren İsrail’in destekçisi!
33 yıl önce.
Tarih, 11 Eylül 1990...
Çöl Fırtınası harekatıyla Saddam Hüseyin’i Kuveyt’ten çıkaran ABD Başkanı “Baba” Bush, Amerikan Kongresi’nde şu cümleleri kurdu:
“Milletler arasında yeni bir ortaklık başlamıştır. Bugün, eşsiz ve olağanüstü bir andayız. Bütün ağırlığına rağmen Körfez Krizi tarihi bir iş birliği için nadir görülen bir fırsat sunuyor. Bu zor zamanlarda bizim beşinci hedefimiz, ‘Yeni Dünya Düzeni’dir. Terör tehlikesinden azade, adalet yolunda daha güçlü, barış arayışında daha güvenli yeni bir dönem.”
Yedi yıl sonra...
Elliott Abrams, Dick Cheney, Francis Fukuyama, Donald Rumsfeld, George Weigel, Paul Wolfowitz’in de aralarında olduğu 22 ‘Neo-Con’...
3 Haziran 1997’de yayımlanan politik çıkış bildirisinde, o dönem başkan olan Bill Clinton’a bir dizi eleştirilerde bulunuyorlar ve şöyle diyorlar:
“Barış ve güvenliğin Avrupa, Asya ve Ortadoğu’da sürdürülmesinde Amerika çok önemli bir role sahiptir. Eğer bugün küresel sorumluluklarımızı yerine getireceksek, gelecek için silahlı güçlerimizi modernize etmeliyiz ve savunma harcamalarını önemli miktarda artırmalıyız. Demokratik müttefiklerimizle olan bağlarımızı güçlendirmeliyiz, çıkarlarımıza ve değerlerimize düşman rejimlere meydan okumalıyız. Yurtdışında politik ve ekonomik özgürlük davasını geliştirmeliyiz.”
Bitmedi.
“Bush doktrini” devam ediyor
Dört yıl sonra; 11 Eylül 2001... Dünya, ABD’de yaşanan İkiz Kule saldırısının ardından ‘Bush Doktrini’ denilen bir kavramla tanıştı. ABD Başkanı oğul George W. Bush, 21 Mart 2002’de, “Tarih bizi göreve çağırıyor ve biz dünyayı daha barışçıl ve özgür yapmak için fırsat kaçırmayacağız” dedi. Yine Bush, ABD Kara Kuvvetleri’ne subay yetiştiren Amerika Birleşik Devletleri Askeri Akademisi’nde (West Point) şöyle konuştu:
“Amerika, pazarlığa tabi olmayan, ahlaki yükümlülüklerin yönlendirdiği ilahi bir ulustur.”
Doktrin de buna göre şekillenmişti: “Ön alıcı vuruş, önleyici savaş”...
Yani... Bir eylem gerçekleşmeden önce, hedef ülkenin tehdit yeteneği kazanmadan tehdidin kaynağına yönelik yapılan müdahale önleyici saldırı! ABD, 2002 yılında yeni ‘Ulusal Strateji Belgesi’ kabul etti ve 49 sayfalık belgede şu ifadeler kullanıldı: “Kitle imha silahlarıyla düzenlenecek bir saldırının sonuçlarının son derece yıkıcı olması ihtimali varken, oturup büyük tehlikelerin gerçekleşmesini beklemeyi göze alamayız.”
2001’de ABD’yi şu ekip yönetiyordu:
Başkan Bush, Başkan Yardımcısı Dick Cheney ve Savunma Bakanı Donald Rumsfeld... Eski Orgeneral ve NATO eski Başkomutanı Wesley Clarck, 2007’de, San Franscisco’da bir forumda konuşma yaptı. Konuşmasında, Cheney ve Rumsfeld’in ‘politika darbesi’ yaptıklarını söyledi. Gerisini, William Engdahl’in ‘Kaybolan Hegemonya’ kitabından okuyalım: “... Clark, yalancı Arap Baharı’ndan on yıl önce, Ekim 2011’de kendisine, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in kaleminden çıkan gizli bir Pentagon yazışmasının gösterildiğini açıkladı: Yazıda, (Beş yıl içinde yedi ülkenin hükümetine saldırıp yok edeceğiz. Irak’tan başlayarak Suriye, Lübnan, Libya, Somali, Sudan ve İran’la devam edeceğiz diyordu...) diye açıkladı Clark. Ekim 2001’deki gizli Pentagon planı buydu.”
“Kandırıldım” diyen diyene
33 yıl sonra...
ABD Başkanı Biden da “Baba- Oğul Bush” gibi konuştu:
“Artık bir şeylerin değişme zamanı geldi. Yeni bir dünya düzeni kurulacak ve biz buna önderlik etmeliyiz. Bunu yaparken özgür dünyanın geri kalanını da birleştirmemiz gerekiyor.”
Evet, işin özeti: 1990’dan bu yana çizdiğim tabloda milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olan ABD, Putin üzerinden kendisini temizlemeye çalışıyordu. Şimdi Gazze’de “savaş suçlusu” oldular!
Arşiv ortada!
ABD Eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’e ait ses kayıtlarına bakın (2015): “Irak’ta 500 bin çocuk öldürdük, buna değdi...”
ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın itirafları da en az Albright kadar önemli (2004):
“Kandırıldım... Benim son bir yılda, son aylarda vardığım sonuç şu. Bu yargıyı (Saddam’ın kitle imha silahı stokları bulundurduğunu) BM’de sunmam için bana verilen istihbarat kusurluydu, yanlıştı.”
Savaş suçlusu mu arıyorsunuz? Vietnam’a bakın, Şili’ye bakın, Irak’a bakın, Suriye’ye, Libya’ya bakın... PKK-YPG’ye verilen desteğe, TIR’lara bakın! Ve Gazze’ye bakın!