Kız kardeşim uzun yola gidiyordu.

Aile geleneğimizdir: İçimizden biri seyahat ediyorsa arayıp “biz vardık” diyene kadar merak eder, bunaltacak kadar sık arayıp sorarız.

Ben de aynı duyguyla kardeşimi aradım. Selam verdim, daha ağzımı açıp nerede olduklarını, yolculuğun nasıl gittiğini sormadan o konuşmaya başladı:

“MHP 154 kişilik hedef listesi açıklamış. Sen de varmışsın. Dikkat et lütfen, bunların ne yapacağı belli olmaz. Kaç gazeteciye, kaç siyasetçiye saldırdılar (Büyük ihtimalle Ahmet Takan, Yavuz Selim Demirağ, Sabahattin Önkibar, Murat İde, Orhan Uğuroğlu gibi gazetecileri kastediyordu).”

Endişesini hissettim, merak etmemesi gerektiğini söyledim, bütün konuşma boyunca kendisini sakinleştirmeye çalıştım.

Ne mümkün!

★★★

Bir süre sonra başka bir arkadaşım aradı. Sabah SÖZCÜ Televizyonu’nda Sevgili Murat Muratoğlu’yla yaptığımız “örgüt lideri” esprilerine kızmış (Gazeteciler listesinin birinci sırasında diye Murat Muratoğlu’na ‘sen örgüt liderisin’ diye takılmıştım).

“Ya böyle bir şeyle dalga geçilir mi? Dikkat edin lütfen, bu tür şeyleri hafife almayın” dedi. Ben de kardeşime söylediğim cümleleri tekrarlayarak kendisini yatıştırmaya çalıştım.

Ne mümkün!

Adam MHP lideri Devlet Bahçeli’yi dinledikten sonra aramış ve panik içeren bir ses tonuyla sözlerini sürdürdü:

“Baksana Devlet Bahçeli de liste hakkında ‘hesaplaşacağız’ demiş.”

Gülerek, “Merak etme, hukuk içinde hesaplaşacaklarını söyledi” dedim.

Arkadaşım, “Bak hâlâ dalga geçiyorsun” diyerek telefonu kapattı.   

★★★

Başka arkadaşlarım, hemşehrilerim ve akrabalarım da arayıp benzer uyarılar yaptı.

Hepsine (Listede bulunup da tanıdığım) gazetecilik mesleğini bütün baskı ve olumsuzluklara karşın ayakta tutan meslektaşlarımla aynı listede olmanın şeref madalyası olacağını söyleyerek karşılık verdim.

Konuşmalarımı genelde “Takma kafana, ciddiye alınacak bir şey değil” sözleriyle bitirdim.

Başka ne diyebilir ne yapabilirdim ki?

Kendimi savunmak için silahlanayım mı?

Yakın dövüş mü öğreneyim?

Diyanet İşleri Başkanı ya da Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek gibi 16 milyon liralık zırhlı araca mı bineyim?

Bundan sonra sokaklarda (Karslı hemşehrilerimle) etrafımda bir insan kalkanıyla mı yürüyeyim?

Bu hedef gösterme karşısında sessiz kalan polis ve savcılara gidip “Bizi koruyun” mu diyeyim?   

★★★

Bakın bugün takvimler 24 Temmuz 2024’ü gösteriyor.

24 Temmuz biz gazeteciler için “Basın Bayramı”...

Aynı zamanda “Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü.”

Bu bayramı kutlayacağımız yerde biz gazetecilerin hapse atıldığı, mesleklerinin temel gerekliliklerini yerine getirdikleri için hedef alındığı, akreditasyon uygulamalarıyla yasaklara maruz kaldıkları bir dönemden söz ediyoruz.

Ne yazık ki Türkiye gibi ülkelerde tehdit edilmek, hedef gösterilmek gazetecilik mesleğinin doğasında var.

MHP’nin bizleri hedef göstermesi de ancak bu kapsamda görülebilir.

Bahçeli’nin iddia ettiği gibi korkmuyoruz.

Bilakis “Mesleki açıdan mevzu gerçeği ortaya çıkarmaksa gerisi teferruattır” diyoruz.

Ancak “korkmuyoruz” diye de bu “hedef gösterme” işini ciddiye almıyor değiliz.

Bu listedeki herhangi bir ismin başına herhangi bir olumsuzluk gelirse, mesela Sinan Ateş gibi bir torbacının saldırısına uğrarsa, bir grup ‘öfkeli gencin’ saldırısına uğrarsa, sorumlusu doğrudan hedef gösterenler ve buna kayıtsız kalan devlettir.    

★★★

Bu ülkede 1905 yılından bu yana aralarında Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Çetin Emeç, Metin Göktepe, Hrant Dink’in de bulunduğu 81 gazeteci öldürülmüş. Gazetecilik yine de varlığını sürdürmüş.

Bundan sonra da sürdürmeye devam edecek.

Biz gazeteciler de kıyısına oturduğumuz siyaset nehrinde, onlarca, yüzlerce, binlerce siyasetçinin siyasete veda merasimini izlemeye devam edeceğiz.