Beyaz Saray’da saat gece yarısını geçmişti. Trump, Oval Ofis’te önündeki dosyaya baktı, sonra kalemi eline aldı. Dosyanın kapağında tek bir cümle vardı: “CIA Gizli Operasyonları - Venezuela.”
Ön sözünde, CIA’nın Latin Amerika’da 1954’te Guatemala ve 1973’te Şili’de Salvador Allende’nin devrilmesi de dahil darbelere karışma geçmişi vardı. Langley, Maduro’nun selefi Hugo Chavez’i bile 2002’de ‘48 saatliğine’ devirmişti.
Kalem ucu birkaç saniye havada asılı kaldı.
Masada, Venezuela’dan Washington’a gizli kanallarla gönderilen son teklifin notu duruyordu: “Petrol, altın, koltan, boksit, lityum... hepsi Amerikan şirketlerine açılacak.”
Trump “Yeterli değil” diye iç geçirdi, dosyayı imzaladı.
Diplomasi masası kapanıyor, yeraltı diplomasisi başlıyordu.
★★★
Venezuela, sadece bir petrol ülkesi değil. Ülkenin toprağının altında; 303 milyar varil petrol (dünyanın en büyüğü), 200 trilyon metreküp doğal gaz, 7 bin ton altın, 22 milyon ton demir ve en kritiği, 120 bin ton koltan, lityum ve nikel karışımı nadir element var.
Bu madenler, elektrikli otomobillerden füze sistemlerine kadar her alanda kullanılıyor. Trump’ın gözünü diktiği şey işte bu yeni çağın altını.
New York Times’ın sızdırdığı görüşme notları, Washington’un “demokrasi” maskesinin ardındaki pazarlığı açığa çıkardı. 12 yıldır iktidarda olan ve son seçimde hile yaptığı ayyuka çıkan Maduro’nun en yakın danışmanları, Trump’ın özel temsilcisi Richard Grenell’le aylar süren görüşmeler yaptı.
Maduro masaya şu teklifi koydu:
“Tüm mevcut ve gelecek petrol ve altın projelerinde Amerikan şirketlerine öncelik verelim. Çin, Rusya ve İran anlaşmalarını iptal ederiz. Yeter ki yaptırımları kaldırın. İktidarımı tanıyın!”
Grenell, not defterine şu satırı düşmüş:
“Trump bunu ‘hammadde bedeli’ olarak görüyor, barış bedeli değil.”
Ama Washington’da Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun sesi daha yüksek çıktı:
“Maduro’ya dokunmadan o kaynaklara ulaşamayız. Rejimi değiştirirsek, madeni biz yönetiriz.”
Birkaç hafta sonra Trump masayı devirdi ve CIA’ya yetkiyi verdi.
Bu yalnız Venezuela’ya değil, 21’inci yüzyılın kaynak düzenine açılmış bir savaştı.
★★★
Arka planda ise sessiz bir hesap vardı.
- Çin, Venezuela’nın nadir elementi koltan madenlerine stratejik yatırımlar yapmıştı. Bu maden yatakları ülkenin yüzde 12’sini kaplıyordu.
- İran, eski rafinerilerin bakım ve yakıt desteğini yaparak enerji ağında oynuyordu.
- Rusya Venezuela’nın ağır petrolünü dış pazara verebilmesi için nafta tedarikinde (petrolü akışkan hale getiren madde) kritik rol üstlenmişti.
- Petrol üretiminin yüzde 25’ini Amerikan Chevron yapıyordu.
- Diğer kısmı Çin’e ihraç ediliyor, Çin’in enerji arz güvenliğini besliyordu.
- Altın ise başka bir hikayeydi. Venezuela’nın yıllık altın üretimi 25-30 tondu. Altının büyük bölümü Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye üzerinden rafine edilmeden dış pazarlara gönderiliyordu.
Washington, bu ağları yeniden örgütleme niyetindeydi.
Maduro’nun danışmanlarından biri New York Times’a şunu söylemişti: “Biz, ABD’ye ülkenin damarlarını açtık. Onlar damarları değil, kalbi istediler.”
★★★
Trump’ın Venezuela’ya karşı yürüttüğü bu operasyon, bir “demokrasi savaşı” değil, maden diplomasisinin en agresif versiyonu.
Hazine Bakanı Scott Bessent’in birkaç gün önceki sözleri “ABD hükümeti beş ila yedi stratejik sektörde, özellikle nadir toprak elementlerinde doğrudan pay alacak” şeklindeydi.
Aynı tarihte Türkiye’nin Eskişehir-Beylikova yatağıyla ilgili kamuoyunda dönen tartışmalar da tesadüf değil.
Trump, 500 milyar dolarlık madenleri karşılığında Ukrayna’ya destek vadetmişti. Zelenski direnince, silah ve istihbaratı kesti. Putin’e karşı savunmasız bıraktı. Şimdi aynı stratejiyi Latin Amerika’da uyguluyor. Diplomasi, yerini coğrafi şantaja bıraktı.
★★★
Venezuela’nın toprakları bugün hâlâ dünyanın en zengin yeraltına sahip.
Ama o zenginliğin üstünde ezilen milyonlar var.
Trump için o toprak yalnızca kaynak.
Maduro için iktidar.
Halk içinse yoksulluk.
CIA operasyonları bir hükümeti değil, bir ülkenin damarlarını hedef alıyor.
Yeni dünya düzeninde artık savaşlar toprak için değil, toprağın altı için çıkıyor.