TSK içindeki cemaatçi bir cuntanın, (yargı, emniyet, MİT ve bürokrasi içinde örgütlenmiş destekçileriyle birlikte) hükümete darbe yaparak yönetimi ele geçirme girişiminin, millet (ve TSK/emniyet/istihbarat ve yargı içindeki vatanseverler) tarafından bertaraf edilmesinin üzerinden tam 8 yıl geçti.

15 Temmuz 2016 günü yaşadığımız kanlı musibet, milletin “Artık hiçbir demokrasi dışı girişime müsaade edilmeyecektir. Bu ülkede iktidarlar ancak ve ancak demokratik seçimlerle değişebilir” duruşunu güçlü bir şekilde ortaya koymasını sağladı.

Bu mesaj, 100 yılını geride bırakan Cumhuriyetimizde, milletin demokrasiyi içselleştirdiğinin en önemli göstergelerinden biriydi.

Hep birlikte bunun devamlılığı için mücadele etmeliyiz.

★★★

Gönül isterdi ki yaşadığımız bu musibetten ülkeyi yöneten siyasetçiler de demokrasi adına dersler çıkarsaydı.

Demokrasiyi, bütün kurumlarıyla güçlendirmek için daha fazla çaba gösterselerdi.

Cumhuriyetin ve demokrasinin “ halka rağmen, halka karşı” düzenlemeler yapılacak rejimler olmadığını anlasalardı.

Milli serveti, adil bir şekilde dağıtmayı, ezen ve ezilenin olmadığı hakça bir düzen kurmayı isteselerdi.

★★★

Ne yazık ki öyle olmadı!

2018’de geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden sonra demokrasi açısından her şey geriye gitti. İktidarın her adımı halka rağmen, halka karşı atıldı.

Gelin neyi kastettiğimi daha iyi anlamak için tek tek bakalım:

- Yeni sistemle güya Yürütme- Yasama- Yargı gibi güçler arasındaki ayrılık netleşecekti. Tam tersi oldu. Bütün güç ve yetki yürütmede toplandı. Anayasa Mahkemesi kararı, Anayasa’daki açık hükme rağmen, Cumhuriyet tarihinde ilk defa uygulanmadı. Mahkemeler yürütmenin istediğinin tersine kararlar veremez oldu.

Can Atalay’a oy veren 70 bin Hataylı depremzedenin iradesi çöpe atıldı.

- Yetkiyi ve gücü kendisinde toplayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, (milletin bütün itirazına rağmen) ekonomist şapkasıyla “nas var nas” diyerek faizlerin indirilmesine karar verdi. Düğmeye basılmasıyla faizler, döviz kurları, enflasyon, hayat pahalılığı füze gibi fırladı. Alım gücü düşen milyonlar hayat pahalılığı karşısında pestil gibi ezildi.

- Nas denilerek yüzde 21’den yüzde 8,5’e düşürülen faizler bugün aynı ekonomistin talimatıyla yüzde 50 seviyesinde.

Halk 10 bin liralık emekli maaşı, 17 bin 2 liralık asgari ücretle açlık sınırının altında yaşarken, zamlar her yerden yağmur gibi geliyor. Devlet, vergi, ceza, harç ve “güncelleme” ismini koyduğu zamlar konusunda sınır tanımıyor.

Buna karşın ücret zamları konusunda TÜİK’in açıkladığı gerçeği yansıtmayan (34 liraya uzman doktor ücreti, 77 liraya döner gibi rakamlarla hesaplanmış) enflasyon rakamı dikkate alınıyor ve yüzde 20-24,5 gibi komik artışlar yapılıyor.

Milyonlarca asgari ücretli, 1 Şubat 2025’e kadar alım gücü 8-10 bin liraya düşecek asgari ücretle geçinmek zorunda kalacak.

- Tasarruf tedbirleri adı altında çalışanların servisleri, öğretmenlerin çay yapmak için kullandığı elektrikli araçlar (ketıllar), öğrencilerin bilgisayarları ellerinden alınıyor. Birçok yerleşim yerinde atık su arıtma tesisi, katı atık tesisi gibi projeler iptal ediliyor. Ancak ülkeyi yönetenlerin israfından zerre tasarruf yok. İktidarın bürokratları ballı maaşlarını almaya devam ediyor. Türkiye’yi batıran kamu özel iş birliği projelerine ödenen döviz cinsinden haksız milyarlardan zerre tasarruf yok. Kur korumalı mevduat için ödenen 1,2 trilyon liradan zerre tasarruf yok. Yandaş müteahhitlere verilen ihalelerden zerre tasarruf yok.

★★★

Halka rağmen yapılanlar bunlarla da sınırlı değil.

- Öğretmenler, öğretmen kanununa itiraz ediyor. Buna karşın iktidar eğitim ordusuna büyük zarar verecek bir kanunda ısrar ediyor.

- Halkın büyük bölümü yeni müfredata karşı çıkıyor ama Millî Eğitim Bakanlığı “dediğim dedik” bir şekilde eğitimin içini boşaltacak müfredatta ısrar ediyor.

- Hayvanseverler, sokak hayvanlarının katledilmesine yol verecek yasaya karşı çıkıyor. Buna karşın iktidar “ötanazi”, “uyutma” gibi sözcük oyunlarıyla katliam yasasında ısrar ediyor. (Rızayla olan bir uygulama olan ötanaziyi hayvan için nasıl uygulayacaklarsa artık! Ya da ölümün adı ne zamandan bu yana uyku oldu?)

- Berberler müşterilerinin boş zamanları açısından en çok işi hafta sonu yapıyor. Ticaret Bakanlığı pazar günleri berberler için zorunlu tatil yapıyor ve bunda ısrar ediyor.

- İnsanlar yaz aylarında plajlara özgürce ulaşmak istiyor ancak yandaş rantçıları aşamıyor. Önceki Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’nin plajları halka açma girişimi dahi görevden alınmasıyla sonuçlandı.

★★★

Daha vereceğim çok örnek vardı ama yerim bitti. İşin özeti şu:

İktidar, yarattığı mutlu azınlığın daha da zenginleşmesi, daha da müreffeh bir şekilde yaşaması için darbecilere direnen, demokrasiye sahip çıkan milletin itirazını görmezden geliyor, umursamıyor. “15 Temmuz Destanı”nı yazan bu milletin hayatını daha da yaşanmaz hale getiriyor ve bu millet bu yoksulluğu hak etmiyor.