‘Diyarbakırlı Ramazan Hoca’ diye tanınan Ramazan Pişkin, iki gün önce Cerrahpaşa’daki çay ocağında öğle namazına durduğu an boynuna saplanan bıçak darbeleriyle yere yığıldı.

Bitişikteki Gonca Eczanesi’nin sahibi İbrahim B. arbede sesini işiterek, çay ocağına geçmek üzere kapıya yönelmişti ki, 1.85-1.90 boylarında siyah giyimli, elinde bıçak bulunan zayıf bir kişinin kaçtığını gördü.

Pişkin, tahta namazlıkta kanlar içerisinde yatıyordu.

Ambulans çağrılsa da...

Kurtarılamadı. 

Katil E.B., dün Beyoğlu’da yakalandı. 

24 yaşında inşaat işçisi E.B., Pişkin gibi Diyarbakırlı.

Kasten yaralama, tehdit, mala zarar ve hırsızlıktan dokuz kaydı var.

E.B.’nin Pişkin’i neden öldürdüğü, ifadesi alınınca anlaşılacak.

‘SAPKIN’ VE ‘İTİKADI BOZUK’

Pişkin, yedi ay öncesine kadar Diyarbakır’daki Ulu Cami’nin avlusunda, yer yer Selefiliğe yaklaşan dini yorumlarını yumuşak bir üslupla anlatıyor ve tebliğ yapıyordu. 

Atatürk ve Cumhuriyet hakkında kabul edilemez görüşleri de vardı. 

Ancak öne çıkan yönü, siyasi görüşleri değil, dini yorumlarıydı. 

Bu yüzden tarikat ve cemaatler tarafından ‘Sapkın’, ‘İtikadı bozuk’ ve ‘Vehhabi’ diye ve dinden çıkmakla suçlandı.

Misal İsmailağa’cı Hüseyin Çevik, Pişkin hakkında “Ramazan bidatçıdır, Vehhabidir, sahtekardır. Bozuk adamdır” diye video çekmişti.

Belki de bu baskıdan ötürü Diyarbakır’da kalamadı.

İstanbul’a taşındı.

‘TEHDİT EDİLİYORUM’

Cerrahpaşa’da, yakınlarının yardımıyla bir çay ocağı işletmeye başladı. 

Adını ‘Diyarbakırlı Ramazan Hocanın Yeri’ koydu. 

Tost, çay, ayran ve tespih sattığı çay ocağı Pişkin’in hayranları ve onunla dini meselelerde tartışmak isteyenlerin çatkapı girdiği adres oldu. 

Geçen eylülde ‘Diyarbakırlı Ramazan Hoca’ adıyla TikTok hesabı açarak, yorumlarını paylaşmaya başladı.

16 Ocak’ta, Tiktok’ta yayınladığı videoda, tarikat ve cemaatler tarafından tehdit edildiğini söylüyor.

Çay ocağına gelen kimi müritlerin olay çıkardığını vurgulayarak, şöyle devam ediyor: 

“Tarikatlar(dan) benim üzerimde yoğun bir kampanya var. Ben ‘Tüm tarikatlar sapıktır’ dememişim. Tek tük iyi hoca ve şeyhlerimiz var. Ama genel olarak tarikatlar bidat ve hurafelerle doludur. Tasavvuf ile tarikat yorumdur, sizi bağlar. İslam ve Kuran’ın parçası değildir. Kimseye küfür ve hakaretimiz olmamıştır. Kimseden de korkumuz yoktur. Dükkanıma kendini bilmez bazı insanlar geliyor. Cahiller. Allah hidayet etsin. Geliyor, ortalığı karıştırıyor ve bizi rahatsız ediyorlar.”

Pişkin, bu sohbetinde, 30 yıl önce rüyada Hazreti Muhammedi gördüğünü ve Mehdi’nin geleceğinin müjdelendiğini ileri sürüyor. 

“Ben mehdi değilim” diyor.

Yalnızca müjdeci olduğunu kaydediyor.

Pişkin, baş sallayarak tehdit edildiğini fakat korkmadığını belirtiyor. 

TAHTA SECCADEDE KAN

Dün Cerrahpaşa Caddesi’nde Diyarbakırlı Ramazan Hoca’nın Yeri’ndeydim.  

Cadde üzerinde ufacık bir çay ocağı.

Kenarda bir kanepe, sağda solda ahşap masalar ve iskemleler, dolapla bidonlara basılmış tereyağları, duvarda asılı satılık tespihler var.  

Pişkin’in tahta namazlığı açık vaziyette duruyor.

Üzerindeki ve betondaki kan kurumuş. 

Zeynel Arit, Pişkin’in hayranı ve ocağın müdavimi.

Pişkin için “Yedi ay önce Cerrahpaşa’ya geldi. Düzenli ziyaret ederdim. İslam’ı sevdiren ve düzgün şekilde anlatan bir insandı” diyor. 

Pişkin’in İstanbul’a neden göçtüğünü sordum.

Şu karşılığı verdi:

“Bize üstü kapalı anlatıyordu. Sanki bir görevmiş gibi. ‘Benim burada bir sene kalmam lazım’ diyordu. Ve senesi de dolmadan...”

Pişkin’in dini sohbetler yaptığını kaydeden Arit, “Bazı cemaatlerin ve tarikatların hedefindeydi” diye konuşuyor.

Sordum.

“Neden öldürülmüş olabilir?”

Şöyle dedi:  

“Kasten öldürüldü. Arkası kapıya dönüktü. Gelen kişi Pişkin’i namaz tahtasının üstünde katletti. Bu çok bilinçli ve manidardır.”

NEFRET KURBANI MI?

Pişkin, kimi tarikat ve cemaatlerin hedef göstermesi sonucunda öldürülmüş ve yaydığı nefretin kurbanı olmuş olabilir mi?

Evet, bu mümkündür.

Dini bilgileri zayıf ve genel kültürleri yetersiz TikTok şeyhleri, Youtube mollaları, Facebook gavslarının Pişkin’i “Sapkın” diye suçlamasından, ona “İtikadı bozuk” demesinden, hakkında “Dinden çıktı” şeklinde fetva vermesinden kimi müritler vazife çıkarmış olabilir.

Çünkü bu topraklarda hiçbir insan namaz kılarken öldürülmez.

Dua ederken banka ve duvara kurşun saplandı

Sarıyer’deki Santa Maria İtalyan Kilisesi, geçen pazar yapılan silahlı saldırıdan sonra ilk kez dün ayin gerçekleştirdi.

Ayinden saatler önce kiliseye gittim.

Kapıda silahlı polisler vardı.

Eğer bu ekipler geçen pazar kilisenin önünde dursalardı, görev yerini terk etmeselerdi, saldırı gerçekleşmeyecekti.

Bir can gittikten ve Türkiye’nin itibarı yerle bir olduktan sonra kapıya polis koymuşsun, koymamışsın, ne fayda?!

Peder Anton Bulai ve avukat Afşin Hatipoğlu ile kiliseyi gezdim.

Üç kurşundan ikisi duvara, biri dua sırasında dizlerin konduğu banka saplanmış.

O bankta K.B. adlı yurttaş vardı.

K.B., şunları anlatıyor:

“Dua sıraında ayaktaydık. Yukarıdan bir şeylerin döküldüğünü gördüm. Kilise eski olduğu için sıvalar dökülebiliyor. O an silah sesini duymadım. Duyduğum zaman Peder Bulai’ye koştum. Pederi arka tarafa kaçırdım. Kurşun bana da önümde oturana da gelebilirdi. Öndeki insanı sakatlayabilirdi.”

B.K. her pazar ayine geldiğini, bugüne kadar tedirginlik verici bir durumla karşılaşmadığını, kilisede her zamanki kalabalığın bulunduğunu söylüyor.

Saldırganları görmemiş.

Tuncer Murat Cihan’ı tanıyor.

“Hristiyan değildi. Sempati duyduğu için arada sırada duaları dinlerdi” diyor.

Peder Bulai ise olay sırasında İncil okuduğu için saldırganları görmediğini ifade ederek, “Kurşun seslerini duydum ama ısıtıcının düştüğünü sandım. İkinci kurşunu fark ettim” diyor.

Hiç tehdit almadıklarını kaydediyor.

Kurşunlardan ikisi kilise duvarına isabet etti. Avukat Afşin Hatipoğlu, kurşun deliklerini gösteriyor.

POLİS REFAKAT ETMELİYDİ

Avukat Hatipoğlu, pazar ayinlerinde giriş kapısının önünde ve antredeki odada polislerin durduğunu belirterek, şunları söylüyor:

“Polisin ayine refakat etmesi gerekirdi. Refakat ettikleri günler de olmuş, kontrol edip gittikleri günler de. Antrede polisin zaman zaman beklediğini biliyoruz. Diğer kiliselerde bütün ayin boyunca bekliyorlar.”

IŞİD’e göre acemice bir eylem olduğunu ifade ettim.

Hatipoğlu, şu yorumu yaptı:

“Bunların çok fazla hücresi var. Çok uluslu bir yapı. Hepsinin kendi lideri olabilir. Büyük çatı IŞİD’dir ama altında küçük gruplar olabilir. Alelacele emir aldıkları, bulabildikleri tek ekip ve ekipmanla harekete geçtikleri, devlet birçok operasyonda silahlarını aldığı için yetersiz oldukları söyleniyor. Ancak bu, farklı dinlerdeki kişilere karşı husumetle terör eylemi yapıldığı gerçeğini değiştirmiyor.”

Saldırıda kullanılan aracın Polonya’da getirilmesi, Polonya’nın İstanbul Başkonsolosu’nun eşi ve iki kızıyla o an kilisede bulunması ve Vatikan Başkansolosu’nun Polonyalı olması dikkat çekiyor.

Hatipoğlu’na “Tesadüf mü?” diye sordum. 

“Bu kadarının üst üste gelmesi özellikle araştırılmalı. İnsanın aklında şüpheler bırakmıyor değil” diyor.