Gerek geçen yıl yapılan genel, gerek bu ay sonunda yapılacak yerel seçimlere emeklilik ve emeklilerin maaşları damgasını vurmuş durumda. Geçen yılın sıcak konusu “Emeklilikte Yaşa Takılanlar” idi. Muhalefetin bastırmasıyla, hükümet “yaşa takılmayı” kaldırdı. Sonuçta bir yıl içinde emekli sayısı 2 milyon artarak 13 milyondan 15 milyona çıktı. Aynı dönemde çalışan sayısı 720 bin azalarak 23 milyona geriledi. Bir emekli başına isabet eden çalışan sayısı da 2.01’den 1.67’e geriledi. Olması gereken ise 3’tür. Bu yüzden, zaten batık olan Sosyal Güvenlik Kurumu tam anlamıyla bir “enflasyon jeneratörü” haline geldi. Sigortacılık “prim-tazminat” dengesi üzerine kuruludur. Yani toplanan primler (üzerlerine eklenen nemalarıyla birlikte) sigorta şirketinin o yıl veya gelecekte ödemek zorunda olduğu “tazminatları” karşılamaya yetmelidir. Sigorta bağlamında emekli aylıkları da tazminattır. Çünkü emekli olan çalışan kişi, eğer sigortalı olmamış olsa, emekli olduğu andan itibaren işsiz ve dolayısıyla “maaşsız” kalacaktır. Maaşsız kalmak parasal kayıptır. Sigortalanmanın amacı, kısmen de olsa bu kaybın tazminini sağlamaktır. Sigortalanan kişi “maaşsız kalınca” kendisine “prim ödeme gün sayısı”, “ödediği prim miktarı” ve “beklenen ömür süresi” hesaba katılarak bir emekli aylığı bağlanır. Pek tabii insanlar, çalışma yılları boyunca “nasıl olsa emekli maaşım var” diye kazancını son kuruşuna kadar harcamaz. Az veya çok tasarruf ederek “maaşsız kalacağı günler için”
varlık edinir.
ÇALIŞAN EMEKLİ BİR UÇAN FİL DUMBODUR
Emekli, yaşı itibarıyla çalışamayan demektir. Çalışıyorsa, emekli değildir. Yani fil ise uçamaz, uçuyorsa fil değildir. Emeklilik dahil, sigorta firmalarının “varlıkları yükümlülüklerinden” büyük olmalıdır. Ancak devletin sahibi olduğu sosyal sigorta teşekkülleri başka ülkelerde de “sigorta firması” değil “sosyal güvenlik kurumu” (ABD’de Social Security Adminisration) olarak adlandırılır. Bu kurumların çoğu, bizdeki kadar olmasa da hesaben batıktır. Bunun birkaç sebebi vardır. Birincisi, siyasilerin bunları “milli gelirin yeniden dağıtım mekanizması” olarak görmeleridir. Dolayısıyla bütçeden yapılacak transferler de bu kurumların meşru geliri sayılır. İkincisi, bu kurumların topladığı primler devletin iç borçlanma kağıtlarına yatırılır. Bu kağıtların getirisi enflasyon düzeltmesi yapılınca (özellikle yüksek enflasyon yaşanan ülkelerde) çoğu zaman “eksi” olur. Üçüncüsü, insanların muhtemel ömrü uzadığı için yükümlülükler öngörülenden fazla artar. Dördüncüsü, emekçiler ciddi bir siyasi baskı grubu oluşturduğu için bu kurumları mali dengeye getirecek (prim artırma veya emekli olma yaşını büyütmek gibi) önlemler meclisten geçmez.
YAPAY ZEKA APTALA DÖNER
Sosyal güvenlik kurumumuzun aktüerya hesabı 1969 ve 1991’de iki defa Demirel’in “emeklilikte yaşa takılmama” düzenlemeleriyle tahrip edilmiştir. Geçen yılki EYT kararı da buna tüy dikmiştir. SGK enflasyon düzeltmesi yapamadığından genç emekliye yüksek, yaşlıya emekliye düşük aylık vermektedir. Yapsa sadece kurum değil devlet bütçesi de batacaktır. CHP, “16 milyon emekli aileleriyle birlikte bize oy verse iktidara geliriz” hesabı içinde, yangına körükle gitmektedir. Korkarım yakında herkese doğuştan emekli olma hakkı verilsin diyecektir. İtibardan tasarruf olmaz şiarıyla israf canavarına dönen AKP, muhalefetin “her lükse para buluyorsunuz, sıra emekli aylıklarına gelince para kalmadı diyorsunuz” eleştirilerine cevap verememektedir. Siyasi çekişme yüzünden bu sorunu rasyonel olarak ele alamıyoruz. Bu da enflasyonu düşürmeyi çok ama çok zorlaştırıyor.
SON SÖZ: İktidar gider, sorun kalır.