Emin Çölaşan’ın notu:Sevgili okuyucularım, sizlerden her gün çok sayıda mesaj alıyorum. Hepsine tek tek yanıt vermem ne yazık ki mümkün olmuyor. Bunlardan bazılarını yazılarımda kullanıyorum, bazılarını ise pazartesi günleri burada yayınlıyorum.
Burada kullandığım mesajlarda, gönderen okuyucularımın çoğunun isimlerini ne olur ne olmaz diye vermiyorum. Başlarına iş açılmasın.
Ayrıca bu mesajları, harf ve cümle hataları dahil, üzerlerinde hiçbir oynama yapmadan sizlere iletiyorum.
Her pazartesi günü burada, gazetemizin internet sitesinde buluşmak umuduyla.
______________________________________
Merhaba Emin Bey,
Ben Merve Atar, Keşan'da üniversite öğrencisiyim.Bu gün bildiğiniz gibi başbakan Keşan'a geldi.ben ve arkadaşlarım isteklerimizi başbakana duyurabilmek için pankart açmak istedik.siz tabi ki ben anlatmadan başımıza gelenleri tahmin ediyorsunuzdur.
Biz Türkiye'de ilk lisans düzeyindeki GÜMRÜK İŞLETME bölümü öğrencileriyiz.fakat her ilde her ilçede üniversite ve yüksek okul açan hükümet, bizim okula kpss de A ve B kadrolarına yerleşme hakkı tanımadı.okulda bu yıl 5. yılımız (ilk yıl ingilizce hazırlık okuduk) ve 6 ay sonra mezun oluyoruz.beş yıldır gerek bakanlığa gerek YÖKe bu sorunu iletmeye çalışıyoruz fakat hala bi sonuç alınamadı.biz bu sorunu bu gün bir kez daha duyurmak istedik.
Daha pankartlarımızı hazırlarken emniyet mensubu olduğunu söyleyen iki kişi tekrar tekrar bulunduğumuz cafeye gelerek bizi denetledi uyardı hatta pankartlarımızın fotoğraflarını çekti(ne için olduğunu söylemediler). başbakanın konuşmasını yapacağı meydana pankartlarımızla zor girebildik.hiç bir görevli memur zahmet edip pankartlarımızı okumadı bile.hiçbir görevlinin birbirinden haberi yoktu.çünkü meydana izin alıp girmemize rağmen içerideki görevliler üzerimize atladı ve pankartlarımızı parçaladı yine ne yazdığına bile bakmadan.tartaklandık.zor kullandılar ve bize hakaret ettiler.arbede anında fotoğraflarımızı çeken arkadaştan zorla fotoğrafları almaya çalıştılar.tüm bu olaylar yaşanırken başbakan tepemizde helikopterle uçuyodu, halkı selamlıyodu tam bi gösteri yani.
pankart açma yerine başbakana dilekçe yazmalıymışız.biz de derdimizi anlatan bi dilekçe yazdık gerçi görevliler onu da beğenmedi sonra ikinciyi de yazıp o görevlilere teslim ettik.onlar ulaştıracakmış?
görevlilerle ara ara tartışmamıza rağmen ortalık durulunca, bi görevli gelip bizden özür diledi.'pankartlarda yazanı okumamıştım neydi onlar' dedi.daha da komiği dün edirnede programdalarmış ve TGB üyesi gençler pankart açıp protesto etmiş.bizi TGBli sanmışlar o yüzden zor kullanmışlar pankartlarımızı o yüzden parçalamışlar.
görevlilerin pişkinliği, zihniyeti tüyler ürperticiydi.Ama düşündüm de halktan inanılmaz korkmuşlar özellikle de öğrencilerden.TGB den bahsetmiyorum bile.bu gün aşağılanmama tartaklanmama rağmen bizden ne kadar çok korktuklarını gördüm ya o bana yeter.
maalesef bu gün yaşananlar medyaya yansımayacak kimsenin haberi olmayacak.ben sadece sizinle paylaşmak istedim teşekkür ederim.
______________________________________
ÖNCELİKLE SİZLERE ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM ABİM BİZLERİ AYDINLATTIĞINIZ İÇİN VE BİZLERE BU KADAR BERBAT BİR ORTAMDA BİZLERE IŞIK TUTTUĞUNUZ İÇİN MİNNETTARIM.ABİ ARTIK TRT Yİ YAZMANIZIN VAKTİ GELMEDİ Mİ EFENDİM ÇÜNKÜ ARTIK HERGÜN TRTYİ AÇTIĞIMDA BAŞBAKANIN BORAZANLIĞINI YAPAN VE BOYNA SABAH AKŞAM BAŞBAKANI GÖSTEREN Bİ KANALDAN NEFRET ETDİM EMİNİM BENİM GİBİ ÇOĞU İNSANDA BUNDAN HOŞNUT DEĞİLDİR EFENDİM SANKİ BU ÜLKENİN BAŞKA SİYASİ ADAMI YOK SANKİ BAŞKA SİYASİ PARTİLİLER NE BİLİM HİÇ AÇILIŞ YADA HİÇ MİTİNG YADA TOPLANTI BİŞEY YAPMIYOR VE YOK SAYIYOLAR GİBİ GÖRÜNTÜ OLUŞUYOR BU KADAR YANLI Bİ MEDYA OLMAZ OLSUN VE BİZ BUNLARA HER AY AKPNİN BORAZANI OLSUN DİYE TRT PAYI ÖDÜYOZ YAZIKLAR OLSUN HARAM ZIKKIM OLSUN O VERDİĞİZ 1 KURUŞA BİLE EFENDİM SİZE BUNU BELİRTMEK İSTEDİM VE BUNU YAZINIZDA ÖNEMLE BELİRTMENİZİ ÇOK İSTERDİM HAYIRLI GÜNLER DİLER ALLAH SİZİN GİBİ İNSANLARI BAŞIMIZDAN EKSİK ETMESİN.
______________________________________
Öncelikle merhaba sayın Emin ÇÖLAŞAN bey daha demin yazınızı sözcü gazetesinden okudum ve teşekkürlerimi beyan etmek istedim . Ben lise 2. Sınıf öğrencisiyim gazetenizi sıkı takip ediyorum . Bugün yazdığınız yazı da beni bi hayli heyecanlandırdı, çünkü hükûmete karşı bu denli cesur konuşabilen bir yazarsınız yazılarınızın devamını bekliyorum.
kubilay altug
______________________________________
Özürler Kabahatlerden Büyük Olmaya Başladı
Ülkedeki vatandaşlar artık nasıl bir haleti ruhiyeye bürünmüşlerse bir spor kulübü başkanı ilk on birini sahaya sürerken oyuncularıyla ülke önderinin adını yazdıktan sonra " Sahaya YÜCE ATATÜRK yazısı ile çıkmamıza izin verilmeyeceğini bildiğimiz için izin almadık, sanırım mesaj yerine ulaşmıştır" diyebilecek şekilde hükümetten ve hükümetinin politikaların rahatsız.
Peki bu durum karşısında ne yapıyorlar “ Kusura bakmayın böyle düşünmenizi istemezdik “ demek yerine takımı disiplin kurulana sevk ediyorlar…
Irkçı faaliyetlere karşı çıkarak dünya tarihine farklı bir boyut getiren adam öldükten sonra Mandela'ya teşekkürlerini, saygılarını sunan Drogba ve Eboue’ye “ Sizin üzüntünüzü bizlerde paylaşıyoruz “ demek yerine disiplin kuruluna sevk ediyorlar.
Fakat aynı disiplin kurulu sözde dünya lideri hastalandığında “ Geçmiş olsun Başbakanımız “ yazısı taşıyan hatta “ Rabia “ işaretiyle tribünlerde belli bir düşünceyi savunan, farklı bir, taraftar grubuna ses çıkarmıyor…
Ülkenin siyasi tarihini belkide derinden etkileyecek davanın iddianamesi okunurken hakim ve savcılar uyuyorlar, uyandıklarında ( ! ) “ Kusura bakmayın “ diyeceklerine, bizim resmimizi kim çekti ve yayınladı diye soruşturma açıyorlar…
Ülkenin en gizli toplantısında, geçmişteki en büyük yandaşını bitirmek için, alınan ıslak imzalı kararın resmi belgeleri manşetlere taşınıyor.
“ Bu belgeler yıllarca bir gazeteciye nasıl ulaşır bir yerler de yanlış yapmışız sanırım kusura bakmayın” diyeceklerine, gazeteciye bunu nasıl yayınlarsın diye terörle mücadele kapsamında soruşturma açıyorlar. Bu skandalın siyasi sorumluluğunu üzerine alan olmadığı gibi almaya niyetlenen de yok…
Adam mecliste “ Ulan “ diyor, valisi “ Gavat “ diyor. “ Kusura bakmayın istemediğim bir yanlışlık oldu “ diyen de yok…
Yok, yok arkadaş yok…
Sevgi ve saygılarımla
______________________________________
Sayın Emin Çölaşan,
Merhaba! Kültür ve Turizm Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı Mardin'de mesleki değerlendirme toplantısı yapmış. Yazdırdıkları tabelada devlet adı yok. Merak ettim, o bakanlık hangi ülkeye bağlı acaba? Devletinin adından utanan ve bunu saklayan bir başka ulus var mı acaba şu dünyada? Her ülke vatandaşı göğsünü gere gere milliyetini yazar, söylerken bu kendine düşmanlık neden ve nereye kadar gidecek ve kim "nedir bu rezalet" diyecek?
Selamlarımla...
Mehmet Ercan
Emin bey iyi gunler.
______________________________________
Kazaklistanda calismaktayim.Oglumun bedelli askerligini bankadan kradi cekerek 10.000Euro yatirdik biliyorsunuz daha sonar 6000Euroya indirdiler.10.000 yatiranlarin 4000 eurosunun iade edilecegini acikladilar.Aylardir bekledik ve bugun elcilikten aldigimiz habere gore uzerine bir bardak su icin diyorlar.Bu din bezirganlari harac almaktan ne zaman vaz gececekler.Her firsattta allahi kitabi agzindan dusurmeyen bu sahtekarlar bir gun insan olmayi denerlermi acaba?
Saygi ve sevgilerimizle.
______________________________________
Selamlar Emin Bey,
İsmim Özgür Özkocaer. İstanbul’da avukatlık yapmaktayım. Yazılarınızı, sanırım 20 yıldır ilgi ile takip ediyorum. Teşekkür ederim.
Anlatacağım tüm olay kendi tanıklığımda gerçekleşmiş olup duyduklarım üzerinden değildir.
Çok fazla yurtdışına çıkmam. Ancak 3 hafta önce eşimin Londra’da bir işi olması nedeniyle onun gidişinden 5 gün sonra ben de fırsat bilip THY ile Londra’ya uçtum. Tamamen kendi hatamdan dolayı (saati yanlış görmüşüm) uçağı kaçırdım. Anlatacağım olayın uçak kaçırma ile hiçbir ilgisi olmadığını belirtmek isterim.
Uçağı kaçırdığımı Sabiha Gökçen Havaalanı’na gittiğimde fark ettim. Check-in sırasında beklerken dikkatimi çeken ise 4 bayan THY banko görevlisinin 3’ünün türbanlı oluşlarıydı. Hem de ne türban!! THY acilen üniforma olarak bir türban modeli geliştirmiş. Daha öncesinde türbanlı görevli görmediğimden, doğal olarak şunu merak ettim; Bu kişiler ya türban takmak istemekte ancak yasak olduğundan takamamakta idi ya da acilen türbanlı birileri işe alınmıştı. Tabii ki ben, iyiniyetli olarak bu kişilerin yasak olduğundan dolayı türban takamadığını ve yasak kalkması nedeniyle türban taktıklarını düşündüm.
Ancak işin gerçeği Londra’dan Türkiye’ye dönerken ortaya çıktı. Londra Gatwick Havaalanı’ndan gelirken yine check-in bankosuna geldiğimde aynı şekilde türbanlı kızlar vardı. Bir kişi türbanlı değildi ki bu kişi de İngiliz vatandaşı idi. (ya da İngilizcesi çok iyiydi bilemiyorum.) Bana sıra geldiğinde türbanlı bir görevliye düşmüş olduğumdan onun yanına gittim. Bu bayan benimle İngilizce konuşmaya başladı. Ben de oldukça Türk’e benzediğimden niçin benimle Türkçe konuşmadığını merak ederek kendisine Türk olup olmadığını sordum. Ve şok edici bir cevap geldi. KENDİSİ TÜRK DEĞİLMİŞ.
Kontrolden geçtikten sonra ise bu sefer uçağa bineceğim yere geldiğimde yine bir bayan türbanlı görevli biletleri kontrol etti. Bu kişi de benimle İngilizce konuştuğunu gördüğümde farkettim ki bu kişi de Türk değilmiş. THY, SADECE TÜRBANLI BAYANLARI ÇALIŞTIRMAYA O KADAR KAFAYI TAKMIŞ Kİ İNGİLTERE DE TÜRBANLI KİMSEYİ BULAMAYINCA TÜRBANLI OLSUN DA NERELİ OLURSA OLSUN DEMİŞ ARAP KÖKENLİ OLDUĞUNU ZANNETTİĞİM KİŞİLERİ İŞE ALMIŞ.
İşin daha garibi, aynı havalimanında, THY’nin uçağının kalktığı yerin bir yanında Emirates Havayolları’na ait bekleme bölümü bulunmakta idi. Buradaki görevlilerin tamamının başı açıktı. Bizim THY’nin çalışanları ise Hacı kafilesi gibi giyinmiş, bellerine kadar türbanları ile gerçekten Atatürk Türkiye’sini temsil etmekten çok uzak garip bir görüntü vermekteydi. Bu görevlileri gören yabancı yolcuların Türkiye’de türban takılmasının zorunlu olduğunu düşünmeleri içten bile değildir. Zaten, bana göre, THY’nin arzusu da bu yönde idi.
İyi çalışmalar dileklerimle
Av. Özgür Özkocaer
______________________________________
Sayın Emin Çölaşan
Bir arkadaşımın çocuğu ilkokul da okuyor. Okulda İstiklâl Marşımızın okunmadığı konusunda rahatsızlar ancak, çocuklarına bir zarar gelebilir endişesiyle, okulu bu konuda uyarmaktan çekiniyorlar. Hoş uyarsalar da ne değişecek?
Bir okulda İstiklal Marşımız okunmuyor ve hiç kimse bir şey yapamıyor. İşte millî duygular böyle öldürülüyor.
Ben okulun adını sizinle paylaşacağım. Belki bu konuyu araştırıp köşenizde yer verebilirsiniz.
Bu iktidarın Türk insanını ne hale getirdiğini birilerinin artık görmesi gerek.
Okulun adı:
Yeni Kent İlköğretim Okulu
Yenikent Mahallesi, Esenyurt-İSTANBUL
______________________________________
Saygılar...
Bütçe görüşmeleri yapılıyor, bazı bütçeler hiç görüşülmüyor, bu usulsüz harcamaların bazı kurumların, bakanlıkların bütçeleri içinde kimseye çaktırılmadan geçirildiği anlamına geliyor ve de muhalefet buna seyirci kalıyor. Sen bazı usulsüzlükleri başkasının üstüne yık ben yapmadım cemaat yaptı de, ne istediler de vermedik de ama adeta bir koalisyon ortaklığı yaptığın teorik olarak görünmeyen ama pratikte hükümetle nerdeyse % 40 hatta % 50 beraber çalıştığı inkar edilmeyen ne kuş ne deve bir oluşumun bütçesinden hiç söz etme. Bu ancak bizim gibi çok ileri demokrasilere özgü bir şeydir...Parça pırtik lise Fransızcamdan aklımda kalan bir tümce vardır: İl me semble que yani bana öyle geliyor ki millet olarak ikili bir koalisyonla yönetiliyoruz ama bir tanesinin ne adı var ne de bütçesi...AKP zamanında 3 genel seçim geçirdik, bu seçimlerde AKP nin oy oranları medyada yayınlandı, muhalefet partilerinin ki yayınlandı, Fetullah Hoca Partisinin veya cemaatinin aldığı oy oranını gören oldu mu? O zaman sanki yasal bir oluşummuş gibi işine gelmeyen konularda suçu onun üzerine at onu adeta günah keçisi gibi kullan ama bütçede ona ödenek ayırma adından hiç bahsetme olacak iş değil. Cemaat eğer legal bir oluşumsa onun harcamalarının da bütçede yer alması gerekir yok eğer illegal ise onu iktidarına ortak etmenin hesabını vermelisin. Yok eğer sen ona değil de o sana maddi destek sağlıyorsa onun da gelirler bölümünde bütçede yer alması gerekir. Biz Rahmetli Turan Feyzioğlu'nun adeta bir edebiyat şaheseri olan bütçe müzakerelerindeki konuşmalarını hayranlıkla dinlemiş bir nesiliz, sizlerin ''terbiyesiz ve ehl-i kubur'' gibi hakaretlerinizi duymak bizi rencide ediyor. İşi hakaretlere yönelterek bazı gerçekleri gözden kaçıramazsınız. Aleme ahlak dersi vermeye kalkarken onların özel hayatlarını dört duvar arasına hapsederken kendi ayıplarınız ortaya dökülürse yer yerinden oynayacağını itiraf etmekten hicap duymuyorsunuz. Ziya Paşa Terkib-i bendinde sizleri tarif eder: Anlar ki verir lâf ile dünyaya nizamat / Her türlü teseyyüp bulunur hanelerinde...Nalları dikmeden (!) hiç olmazsa bazı akçeli işlerin hesabı verilse iyi olur, bunun için de bütçe görüşmeleri tam yeridir, diğer ahlaki şeyleri ise nalları dikenlerin cennetinde verirsiniz !!! U.A
______________________________________
Sayın; Emin Çölaşan.
Ben; Niğde de yaşıyorum. Beş yıldır, AKP li belediye tarafından yönetilmekteyiz. Bu süre içerisinde, ilimiz, çağdaş şehircilik manasında, hiçbir ciddi hizmet almadığı gibi, yeşili yok etme, çarpık ve kanunsuz imar uygulamaları gibi, onarılmaz tahribatlara maruz kalmıştır. Ancak, ne var ki, bu yönetim, yalan söylemekte ve bunu halkın bir kısmına yutturmakta uzmanlaşmıştır. Yine, Seçimler geldi, yine, hiç yüzleri kızarmadan yalanları sıralamaya devam ediyorlar.
Sözcü Gazetesin deki, 12. Aralık 2013 tarihli köşe yazınızda, başbakan ın yaptığı açılışlarla ilgili değerlendirmenizi teyide, Niğde den de birkaç örnek vermek istedim.
Sayın Çölaşan, Niğde de mevcut AKP li belediye yönetimi, Niğde ölçeğindeki bir şehir için önemli bir yatırım olan, 7.500.000 TL. keşif bedelli,'' katı atık bertaraf tesisi'' yapmaya başladı. İnşaat aşamasında, Tesis alanı içerisinde, bir yandaş firmaya, kalsit ocağı işletme izni verildi. Kalsit işletmesinin patlayıcı kullanmasıyla arazinin geçirimsizlik özelliği yok edildi ve katı atık tesisi, çevreyi kirletmeye açık hale geldi. Ayrıca bu kalsit ocağının verilmesi ile, katı atık proje uygulamasında değişikliğe gidildi ve tesis teknik olarak kullanılamaz hale geldi.
Bu tesisin açılışı, 17 Ocak 2013 tarihinde, ülke genelindeki 367 tesisin açılışı ile birlikte başbakan tarafından, Ankara Spor Salonundan yapıldı. Ancak bugüne kadar bu tesis hizmete giremedi ve girmesi de mümkün görünmemektedir. Yani 7.500.000 TL. çöpe atıldı. İnşallah, birlikte açılışı yapılan diğer 367 tesis de böyle değildir.
Yine, 5 Aralık 2013 de İstanbul Haliç Kongre Merkezinde, başbakan ın, AKP Niğde belediye başkan adayını açıklaması sırasında, belediye yatırımlarını tanıtırken, gösterdiği tesislerin hiçbiri belediyenin yaptığı tesisler değildi. Bilhassa TOKİ konutları olarak tanıtılan Niğde Evleri, bir önceki yönetim ce yaptırılan 1200 konutluk, kooperatif ortaklığı şeklinde yapılmış, sosyal konutlardır. Bu konutlar 47.000 TL ye mal edilmiştir. Muadili TOKİ konutları ise 120.000 TL ye satılmaktadır.
Tüm Niğde halkını aptal yerine koyup, gözümüze bakarak nasıl bu yalanları söyleye bilmekteler anlayamıyorum. Her hal de tükenmişliğin son çırpınışlarıdır diye düşünüyorum.
En derin saygılarımla.
______________________________________
Sayın Çölaşan
Sadece Tayyip değil Tayyip’in valileri de ölmekten çok korkuyor olmalı ki İzmir valisinin her sabah (saat 9.30-10.00 sıralarında ) iş yerine gidişini görüyorum. Önden motosikletli bir polis. Arkadan vali beyin arabası üç şeritli yolun en sol şeridinde. Onun arkasında korumalarının arabası sol tekerlekleri en sol, sağ tekerlekleri orta şeritte olmak üzere iki şeridi de bloke ederek, daha arkada bir koruma arabası daha gidiyor.
Tek parti döneminde bizim bir yakınımız da doğu illerinde valilik yapmıştı. Cumhuriyetin valisi idi. En zor doğa koşullarında il merkezi dışında yapılan işleri kontrol etmek için ayağında çizmesi, belinde tabancası atına atlar giderdi. Ne koruma ne bir şey. Hatta bir gün çocuklar “Amca sen kovboy musun?” diye sormuşlar.
İzmir’de sahil bulvarındaki “Vali Konağı” otobüs durağı bile vali beyi nedense rahatsız etmiş olmalı ki yeri değiştirilerek Göztepe durağının yakınına taşındı. Şimdi Göztepe-Vali Konağı duraklarının arası 100 metre, Vali Konağı ile Sadıkbey arası bir kilometreden fazla.
Selamlar
tuna erinçler
______________________________________
Sayın Emin Çölaşan
Tayyipin cuması başlıklı yazınızı ve Kırklareli fotoğrafını görünce bir konuya değinme ihtiyacı hissettim. Sayın Başbakanımız o gün cuma namazına 35-40 dakika gecikmeyle geldi. Cuma selası okunmuştu ama başbakan geciktiği için beklediler ve tam alana girerken 35-40 dakika sonra yeniden ezan okundu ve muhteremler namaza girdiler.Şimdi bunun dinimizde ne kadar yeri var bilemem ama bütün cemmaatin cuma namazını kaçırdığı muhakkak.Zaten 40 dakika sonra da ikindi ezanı okundu bu ayrı bir konu.Yerel basın bu konuyu yazmadı yazamadı ama genel basında da bir haber göremedim.
yani bir insan tühh be cumaya da yetişemedik diyemiyor mu ki o kadar insanı namazda bekletip onlarında namazı kaçırmasına sebep ollabiliyor. Diğer camilerden cuma namzından nbamazı kılıp çıkan müminler bir de bu camide namaza durursa çifte sevap mı kazanacaklar?
selamlar Suat YILMAZ
______________________________________
Kastamonu'nun Daday ilçesinde mimarisi İsviçre'deki bir hastaneden ilham alınarak 10 bin 500 metrekarelik ormanlık alana yapılan 300 yataklı Ballıdağ Göğüs Hastalıkları Hastanesi, 7 yıldır atıl halde bekliyor. Yıllarca tüm Türkiye'ye şifa dağıtan sanatoryum, 2006 yılında Murat Başeskioğlu'nun bakanlığını döneminde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı Sosyal Sigortalar Kurumu bünyesinden çıkarılarak, Sağlık Bakanlığına devredildi. İçerisinde lojmanları, oyun parkları, hastalar için yürüyüş parkuru, tiyatro salonu ve çeşitli sosyal tesislerinde bulunduğu devasa yatırım, 2006 yılında gerçekleştirilen devir sonrası Sağlık Bakanlığınca hasta sayısının yeterli bulunmaması ve hasta sayısındaki düşüş nedeniyle 2007 yılında kapatıldı. 2008 yılında Geriatri Merkezi'ne dönüştürülmesi için Hacettepe Üniversitesi'ne devredilen sanatoryum, Hacettepe Üniversitesinin yatırım fikrinden vazgeçmesi nedeniyle Orman Genel Müdürlüğüne iadesi yapıldı.
Yedi yıldır atık durumda bekleyen ve kaderine terk edilen sanatoryum, herhangi bir güvenlik görevlisinin veya bekçisinin bulunmaması nedeniyle bu zaman zarfı içerisinde bir çok kez yağmalandı ve tahrip edildi.İçerisindeki bir çok malzeme ve tıbbi cihaz'ın hırsızlar tarafından çalındığını ve sağlık müdürlüğüne devri sonrası hastaneye gönderilen ve hiç kullanılmadığı belirtilen röntgen cihazının hala hastanede bulunduğunu söyleyen Daday Belediye Başkanı Hasan Fehmi Taş, "hırsızlar birçok kez röntgen cihazını da çalmaya çalışmışlar fakat cihazın ağırlığından ve büyüklüğünden dolayı kapılardan çıkaramamışlar. Duvarları yıkmaya çalışmışlar ama bina gerçekten çok sağlam olduğu için duvarları da yıkamamışlar. Binayı değerlendirmek için bir çok kuruma başvurularda bulunuyoruz ama gelip inceleme yaptıklarında binanın artık kullanılamayacak durumdu olduğu belirtilerek vazgeçiyorlar. Bu hastane Daday'ın can damarıydı. Hastanenin kapanması ilçemizi ekonomik olarak büyük ölçüde etkiledi. Milyarlarca lira ödenerek yapılan bu devasa yatırımın tekrar ayağa kaldırılabilmesi için elimden geleni yapıyorum" dedi.
Lütfen bu yatırıma yardım edin
______________________________________
Emin Bey merhaba,
Babam Emekli Tuğgeneral Süha Tanyeri'nin size iletilmek üzere gönderdiği mektubu ekte paylaşıyorum.
İlginiz için teşekkür ederim.
Saygılarımla,
Aslı Tanyeri
Süha TANYERİ
4 No.lu cezaevi B11 Silivri
11 Aralık2013
Sayın Çölaşan,
Ben Balyoz Davasından 18 yıl hüküm giyen Emekli Tuğgeneral Süha Tanyeri’yim. Öncelikle, her türlü baskının uygulanabildiği günümüz Türkiye’sinde, inandığınız doğruları savunmak uğruna sergilediğiniz onurlu ve kararlı duruşunuz nedeniyle size duyduğum saygıyı ifade etmek istiyorum. Son günlerde yaşanan gelişmeler ile Balyoz Davası arasında kurduğum ilişkiyi sizinle paylaşmak istedim. Uygun gördüğünüz takdirde, sizin de tamamını veya özetini okuyucularınızla paylaşabileceğinizi düşünüyorum.
Balyoz Davasında, artık sahte olduğuna dair kimsenin şüphesinin kalmadığı delillerle(Fehmi Koru bile belgelerin gerçekliğini sorgulamaya başladığına göre), “darbeye teşebbüs” suçu ile cezalandırıldık. Suçun oluşumu için, fişleme yapıldığı iddia edilen çizelgeleri hazırlamakla itham edildik. Hazırladığımız çizelgelerle, çizelgelerde adı geçen şahıslara manevi cebir uyguladığımız iddia edildi. Böylece suçun oluşumu için gerekli olan cebir unsuru yaratılmış oldu. Bir an için iddianamedeki çizelgelerin gerçek olduğunu farz edelim. 2003 yılında hazırlandığı iddia edilen bu çizelgelere bakıldığında, örneğin; üniversiteden ilişiği kesilmek üzere fişlenen bir öğrenci, üniversiteye kaydını 2009 yılında yaptırmış. Çizelgelerde bunun gibi, 2003 yılından sonra üniversitelere kaydını yaptıran onlarca öğrenci ismi var. Hatta çizelgelerde, üniversiteye hiç kaydını yaptırmadığı halde, üniversiteden kaydı silinecek kişilerin bile isimleri var. Parti yöneticisi diye fişlenen kişi, yöneticiliğe 2006 yılında başlamış. Bu örneklerden de binlerce bulunuyor. Dolayısıyla, diyelim ki iddia edildiği gibi gerçekten bir fişleme eylemi olsa bile, bunların hiç birinin suç tarihi olarak ifade edilen 2003 yılında, bizler tarafından yapılması mümkün değildi. Ama buna rağmen bize ceza verildi.
Son günlerde medyada, hazırlandığı veya gerçek olduğu inkâr edilemeyen pek çok fişleme belgesi ve haberleri yer almaya başladı. Hem de bu fişlemelerin Devletin en yetkili makamları tarafından alınan kararlar ve verilen talimatlar gereği olduğu anlaşılmaktadır. Bu belgelerle ilgili bu güne kadar kimse bir yalanlama yapmadı. Balyoz davasında, Mahkeme kararından öğrendik ki, fişleme yapmak cebir uygulamakmış. Bu durumda, bu fişleme belgelerinin tanzim edilmesi için bu talimatları veren Hükümet Üyeleri ile bu talimatı uygulayan bürokratlar suçlu olmuyorlar mı? Bu kamuyu ilgilendiren bir suç değil mi? Bizim tarafımızdan hazırlanması mümkün olmayan çizelgelerle, cebir uyguladık diye bize ceza verilmesi gerektiğini iddia eden Cumhuriyet Savcıları, bu durum karşısında soruşturma başlatmak için ne bekliyorlar acaba? Bu iddiayı uygun bularak Türk Milleti adına ceza veren Yargıçlar, böyle bir iddia karşısında ne yapacaklar acaba?
Kişileri, bilgileri dışında fişlemek cebir uygulamaksa, Savcıları göreve çağırıyorum. Cebir uygulamak değil ise, bu defa hakkımızda hüküm veren ve bu hükmü onaylayan Yargıçlardan, verdikleri kararı yeniden gözden geçirmelerini talep ediyorum.
Saygılarımla
Süha TANYERİ
______________________________________
Sayın Çölaşan,
Başkanlık sisteminin ne kadar sakıncalı olduğunun yakın örneği :
Marmaray açılışında konuşan Sn Başbakan 15 gün boyunca ücret alınmayacağını duyurdu.
05 Aralık 2013 tarihli Resmi Gazete'de ; 29 Ekim 2013 saat 16:00 ile 12 Kasım 2013 saat 24:00 arası Marmaray'ı kullananlardan ücret alınmayacağı yönünde 18.11.2013 tarihli Bakanlık Kurulu Kararı yayınladı.
YANİ;
Bakanlar Kurulu Sn Başbakanın açıklamasından tam 20 gün sonra alınmış, diğer bir deyişle Bakanlar Kurulu kanunsuz kararı kanuni hale getirmek zorunda kalmış ve karar ancak 37 gün sonra Resmi Gazete'de yayınlanmış.
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/12/20131205-7.htm
İster istemez akla şu soru geliyor : eğer geçişleri istediği zaman bir cümle ile ücretsiz yapmak Sn Başbakan'ın yetkisinde idi ise neden Bakanlar Kurulu Kararı alındı, yetkisinde değildi ise nasıl izah edilir. . .
Saygılarımla
______________________________________
Sayın Emin Çölaşan,
Sizinle dün gece yaşadığımız ve köşenizde paylaşmanızı özellikle rica edeceğim bir olayı paylaşıyorum.
Şeb-i aruz gösterisi ilanlarını biletix’te gördükten sonra iyi bir yerden izleyebilmek için hatırı sayılar bir meblağı ödeyerek biletimizi aldık ve eşimle birlikte Ataşehir arenada yerimizi aldık.Salon dolmayınca üst katlardakilerin(ucuz biletler) aşağılara (yani pahalı yerlere) geçebilecekleri anonsu sonrasında program ve bizim için kabus dakikaları başladı. Gösteri programında olmamasına rağmen sunucu başbakanın salona teşrif ! ettiklerini anons etti.Emin olun salonun yarısı alkışlarken geri kalan yarısı şoka girdi homurtular yer yer tartışmalar yaşandı.Amacımız yıllardır gerçekleştirmek istediğimiz sema gösterisini izlemek iken para ödeyerek tayyip şov izlemek ızdırabı başladı.Hemen gider belki diye düşünürken şarkı söylemeye ve ardından kürsüden yalanlar savurmaya başlayınca çok istememize rağmen sema gösterisini bekleyemeden daha fazla dayanamayarak biz ve bizim gibi kandırılmış insanlar salonu terk etmeye başladılar ( bunların içinde türbanlı ve bu adamı görmeye sesini duymaya dayanamıyorum diye haykıran insanlarda dahil ) organizasyon şirketi yetkilisi hepimizden özür dileyerek son anda haberleri olmadan programın tayyip şovuna dönüştüğünü ima etmeye çalıştı çünkü o firmada malum onlardandı ve paralarımızı iade edeceklerini belirterek bizi sakinleştirmeye çalıştılar.
Saygılarımla,
Serdar Güven
14.12.2013