AKP iktidarları “askeri vesayet” ile mücadele adı altında önemli operasyonlara imza attı. Bu süreçte Batı’dan, liberallerden, bölücülerden hatta bazı milliyetçi çevrelerden büyük destek gördü. ABD’nin aklı, kendisinin hukuki ve idari desteği ve ortağı olan sonradan FETÖ adını alacak Cemaat’in operasyonlarıyla kurdukları kumpaslarla ağaçları budadılar.

Yetmedi, her Ağustos şurasında binlere varan sayıda subayı emekli ettiler.

Bu operasyonların sonucunda sözüm ona “ileri demokrasiye” geçecektik! Beklenmedik bir gelişme oldu; süreci takip edenlerin şaşırmadığı şekilde iktidar eski ortağının darbesine maruz kaldı. O gece beliren felaketi düşman belledikleri askeri vesayet bekçilerinin (!) yardımlarıyla atlattılar. Öyle ismini tarihten silmeye çalıştıkları Mustafa Kemal Atatürk’ün posterini AKP Genel Merkezi’ne astılar!

KODLARIYLA OYNANAN ASKER-SİYASET İLİŞKİLERİ

Takip edilen yıl yapılan referandum sonrası asker-siyaset ilişkilerinin kodlarını değiştirdiler. O gecenin üniformalı kahramanlarını da zamanla TSK’dan temizlediler. Mecburiyetten hala birkaçını görevde tutuyorlar.

Pek farkına varan olmadı, darbe davaları bahanesiyle birçok vatansever subay tasfiye edildi. Bunların sonuncusu, birkaç defa hikâyesini yazdığım gibi, 15 Temmuz 2016 meşum darbe gecesinin kahraman üsteğmeni Onur Karan oldu! İstanbul’da darbeyi önleyenler arasındaydı, önce ödüllendirildi, sonra cezalandırıldı. FETÖ ile hiçbir bağı olmamasına rağmen uyduruk bir yargılamanın sonucunda verilen ceza henüz Yargıtay’da cezası onaylanmadığı halde geçen yıl yüzbaşı rütbesindeyken KKK Yüksek Disiplin Kurulu (YDK) tarafından ihraç edildi. Onun gibi yüzlercesi var ve bir kısmı da hapishanelerde çile çekiyor!

Artık yeni bir sürece girildi; askeri vesayetle mücadele geride kaldı, heybedeki turpun büyüğüne sıra geldi: Cumhuriyet!

Medya, yargı… Derken asker siyasetin aynası haline getirildi. Muktedirlere göre, milletin içinde ne kadar tarikat ve cemaat yapısı varsa TSK içinde de olmalıydı ki ordu milletin ordusu olabilsin! Tabii bunun devamı olarak arzu edilen kendini “Mustafa Kemal’in askeri” niteleyen kim varsa TSK’dan temizlenmeliydi. Sonuç: Mustafa Kemal’in ordudan ihraç edilmesidir. Buna bütünüyle güçleri yeter mi, bunu zaman gösterecek…

Cumhuriyet artık 2000 öncesinin cumhuriyeti değil, 1923 cumhuriyeti hiç değil! Ülkeyi, milleti hatta rejimi yeniden tanımlama aşamasına gelindi! CB Erdoğan boşuna Türkiye’nin “Türklerin, Kürtlerin, Arapların ülkesi” olduğuna dem vurmuyor! Ümit Özdağ’ın tutuklanması, CHP’ye yönelik operasyonel adımlar, çeşitli keyfi tutuklamalar, en son Cemal Enginyurt ve İmamoğlu’na açılan soruşturmalar yeni süreçle doğrudan bağlantılıdır.

AĞAÇLARDAN SONRA SIRA FİDANLARDA

Teğmenlere ve amirlerine yapılan da bu sürecin devamı mahiyetindedir. YDK kararları tam olarak beklediğim gibi gerçekleşti.

Konu yeterince kamuoyunda bilindiği için birkaç hususa dikkat çekmekle yetineceğim.

Birkaç gün önce AKP MV Mehmet Şahin, Ülke TV’de Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bir asker-siyaset ilişkisi istediklerini belirtti. Ben de öyle olmasını istiyorum. Ama orada buradakine benzer bir asker-siyaset ilişkisi yok. Çünkü orada demokrasi var ve hiçbir ülke yönetimi, askerini kendi aynası haline getirmek istemiyor. Ordular anayasa çerçevesinde iç yönetiminde özerkler. Subayların terfilerine partilerin ilçe teşkilatları müdahil olamıyor. Şûralarında ilgisiz bakanlar yok. Başka birçok örnek verilebilir. İşin garibi, çağdaş demokrasi bir yana, olanı da otokrat bir tek parti sistemine çevirenler, modern asker-siyaset ilişkisi istiyor! Önce kuvvetler ayrılığıyla, özgür basınıyla, laik düzeniyle, siyasi partiler yasası, seçim kanunu ve trafolarına kedilerin kaçmadığı seçim uygulamalarıyla demokrasiyi istemek lazım. Ama bunları isteyen yok!

Kimse tartışmıyor ama subay andı Ağustos 2024’te Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığında yapılan törende okundu. Harp Okullarında ise subay andı 2023’te kaldırılmış. Kim, neden söz konusu andı kaldırdı? Milli Savunma Üniversitesi (MSÜ) de, Genelkurmay da MSB’ye bağlı olmasına rağmen uygulama farklılığının kaynağı MSB olarak görünmüyor. O halde MSÜ yetkilileri andı kaldırma yetkisini nereden almışlar? Yadırganması gereken bu durum ideolojik bir yaklaşımı açıklıyor. Eğer MSB’nin bu konuda verilmiş bir emri yoksa hukuken sorgulanması gereken bir durumla karşı karşıyayız.

Teğmenlerin ve ihraç edilen üç subayın yaptıkları bir disiplinsizlik yok. Zira ortada suçlamaya konu olacak bir emir yok. Bunu bildikleri için üç subayı MSB YDK tarafından, teğmenler KKK YDK tarafından cezalandırıldılar. Eğer ikisi de aynı YDK tarafından işleme tabi tutulmuş olsaydı şöyle bir garabet görünür olacaktı: Amirlere neden emir vermediniz diye sorduklarında, teğmenlere neden emre itaat etmediniz diye soramayacaklardı. Çünkü birinciler emir vermedikleri, ikinciler emre aykırı davranmakla suçlanarak cezalandırıldılar. İhraç kararını verenlere hatırlatmak isterim: subay, astlarının derdiyle yanıp tutuşan adamdır, bunun için adil olmalıdır, değilse ne savaşabilir ne de savaştırabilir!

MSB YDK’nın oybirliğiyle karar alırken KKK YDK’nın oyçokluğuyla karar almış olması; birincisinin tamamen siyasallaştığına; diğerinin henüz siyasi iradenin istediği kıvama gelememiş olduğuna işaret ediyor.

Son olarak tutumlarına hayranlık duyduğum teğmenleri ve onların onurlu amirlerini hariç tutarak belirtmek durumundayım:

“Mustafa Kemal’in askeriyim” demek kolay da, öyle olmak zordur. Bunun için denenmiş olmak lazımdır. Asker olsun, sivil olsun Mustafa Kemal’in askeriyim diye tutturanların bir kısmının kimi tavırlarına baktığımda, Kurtuluş ve Kuruluş’un önderiyle hiçbir bağlarının olmadığını görüyorum. Mesela kumpaslar döneminde silah arkadaşına bir mektup yazmaktan korkanların, bir ziyarette bulunma zahmetine katlanmayanların, onların ailelerinin hiçbir eyleminde yanlarında bulunmayanların; kamu malını şahsi çıkarına uygun olarak kullananın, cumhuriyetin değerlerini açıkça savunmaktan aciz olanların Mustafa Kemal’in askeri olarak kendilerini tanımlamaya hakları yoktur!

SONUÇ

Osmanlı ve Cumhuriyet tarihinde sadece cumhuriyetin tek partili yıllarında asker siyasetin emrinde ama dışında tutulabilmiş; diğer dönemlerde ya siyasi ve askeri kanadın farklı istikametlere bakarak ayrışmaları ya da özellikle son dönemde görüldüğü gibi ikisini birbirine yapışmıştır. Demokrasinin yeniden inşa sürecine geçildiğinde asker-siyaset ilişkisinin kodlarının yeniden düzenlenmesi demokratik rejim için zorunluluktur. İkisinin birbirinden ayrışmadığı ancak birbirine de yapışmadığı liyakat merkezli bir yapılanmanın yolu yeniden bulunmalıdır.

Bazı fidanlar budanmaz, sulanır…