Anneden anneye el uzandı. Babadan babaya kol uzandı. Kızlardan kızlara sevgi uzandı. Erkeklerden erkeklere acıyı bal eyleme arayışı uzandı.
Özgecan ışık oldu.
Karanlığı aydınlattı.
Herkes aydınlıkta birleşti.
Gördük, görüyoruz.
Yeni ortak dil doğuyor.
“Başka Özgecan’lar hiç ölmesin. Özgecan’lardan hiç birinin saçının teline zarar gelmesin” diyen ve kesin birleştirici olan yeni bir dil doğdu.
Siyahlar giyiyor.
Meydanlara iniyor.
Yürüyüşler yapıyor.
Başına geleni anlatıyor.
Dayanışma kuruyor.
Empati yükseltiyor.
Kendini Özgecan’ın yerine koyuyor. Kendini Özgecan’ın annesi yerine koyuyor. Kendini Özgecan’ın babası yerine koyuyor. Anneden anneye el, babadan babaya kol, kızdan kıza sevgi, erkekten erkeğe bir olup acıyı bal eyleme arayışı böyle uzanıyor.
İmza topluyorlar.
Görüş yolluyorlar.
Çözüm söylüyorlar.
Arayış başlatıyorlar.
Arayışı kesin “yeni bir dille” yapıyorlar. Bu yeni dil, Özgecan’a o kötülüğü yapan, o canavarlaştırılmış minibüs şoförü ve benzerlerinin bu toplumda bir daha hiç çıkmaması için doğdu.

* * *

Ateş o babayı yaktı.
Acıyı o baba yaşadı.
Özgecan’ın babası dün Mersin’deki evinde duygularını gazete muhabiri Esra Açıkgöz‘e Hacı Bektaş Veli yüreğinden beslenen bir deyişle; “Bir insanın düşüncesini aydınlatmak o insanın tüm dünyasını değiştirir. Hatta bütün dünyayı değiştirebilir” diye anlattı ve “Güzel kızımın dünyaya bıraktığı hediye çok güzel oldu. Kızım geldi, görevini yaptı, gitti. Yaşasaydı, ben inanıyorum ki, içindeki sevgiyi bütün dünyaya akıtacaktı” diyerek Türkiye’nin artık yeni bir dille konuşması gerektiğini anlattı.

* * *

Başlangıçta “vahşi dil” vardı.
Mağara dönemi dili.
Gücü, gücü yetene.
Avlama, esir alma.
İnsanlık gelişti.
Mağara dilini terk etti.
Sonra “din dili” geldi.
Cehenneme gidersin.
Allah’ından bulursun.
Din dili de yetmedi.
Dünya savaşları çıktı.
150 milyon boğazlandı.
İnsanlık yine gelişti.
İdeolojiler üretti.
“İdeoloji dili” yayıldı.
İdeoloji dili de yetmedi.
İnsanlığın medeniyet merdiveninde bu üç dilin yarattığı üç ayrı bilinç düzeyi aktı, yıkıldı, çöktü gitti.
Medeniyet çıta atladı.
Yeni bir bilinç doğdu.
“Sana yapılmasını istemediğini sen de başkasına yapma” ana kuralı üzerinde yükselen bu yeni bilincin adına “Psikolojik Bilinç” denildi. Kadın öldürmeyi, cinsel şiddeti en aza indirmiş toplumlar yönetim yapılarını ve özellikle eğitim kurumlarını psikolojik bilince göre yenilediler.
Özgecan, psikoloji öğrencisiydi.

* * *

Özgecan’ın vahşice öldürülmesi Türkiye toplumunu “psikolojik bilince” geçme ve orada tutunma arayışı başlattı.
İnsanlar şunları istiyor:
Şiddet ölü yılan olsun.
Sevgi, empati öne çıksın.
Saldırganlık bitsin.
Kadın erkek eşit görülsün.
Kadın erkeğin kulu olmasın.
Özgecan’lar artık hiç ölmesin.
Görüyoruz; genç kızlar ve kadınlar bu yeni psikolojik bilinç diliyle konuşmaya başladı.

* * *

Cumhurbaşkanlığı makamı; toplumda herkese eşit mesafede durması yani herkesin cumhurbaşkanı olması gerekirken kendi kampının cumhurbaşkanı olmayı seçiyor ve “medeniyet merdivenin eski basamağında kalmış din dilini” kullanarak; “kadın Allah’ın erkeklere bir emaneti” sözünün kadına yönelik şiddeti, saldırganlığı, öldürmeyi durdurmayacağını düşünenlere “Ya senin bizim medeniyetimizle bizim inancımızla, bizim dinimizle ilgin yok ki...” diye hakaret yağdırıyor.
Kadın, emanet olmak istemiyor.
Eşit olmak istiyor.
Yazmak zorundayım:
Cumhurbaşkanı gerici!
Geri dilden konuşuyor.
Bu dil; bölücü, şiddet üretici!
Kamplaştırıcı, kutuplaştırcı.
Cumhurbaşkanı, Özgecan’ın
babasının söylediğini zerre anladığı yok ve toplumun sarıldığı yeni dile empatisi hiç yok.