Hacca gitmek için 2 milyon 473 bin kişi kuraya katılmış, bunlardan yaklaşık 85 bini Suudi Arabistan’a gitmişti. Hacı olan vatandaşlarımızın şimdi zemzem suyu, hurma, tespih ve benzeri hediyeler alma ve ülkemize dönüş telaşındadır. 

Daha önce yazımda da belirttiğim gibi Türk hacılarının disiplini, giyimleri, temizliğe verdiği önem diğer ülkelerden çok farklı. Suudi Arabistan Hac ve Umre Bakanlığı tarafından Mekke’de düzenlenen “Lebbeytüm Ödül Töreni”nde, hacılarına verdiği hizmet ve proje çeşitliliğine ilişkin yapılan değerlendirme sonucunda Diyanet İşleri Başkanlığı, 100’ü aşkın ülke arasından “En Disiplinli Hac Organizasyonu” kategorisinde geçen yıl olduğu gibi yine birincilik ödülüne layık görüldü.

DEVLET PARASIYLA HACI OLUNMAZ

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın hacla ilgili iddialara verdiği cevabı dün bu köşede yayımlamıştık. O yazıda adı geçen, hacı adaylarından Recep Sanal, “Benim de söyleyeceklerim var” dedi. Sanal, konuya yabancı biri değil. Geçmişte Diyanet Vakfı’nın hac işlemlerini Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Üyesi olarak denetlemişti. O denetim sırasında, “Uygulamaları yerinde görmesi” amacıyla vakıf imkanlarıyla hacca götürülme önerisi yapıldığında, “Devletin ve milletin parasıyla hacı olunmaz! Ben emeklilikten sonra kendi paramla hacca giderim” demişti.

Emekliye ayrıldıktan sonra 2013 yılında hacı adayı olarak Diyanet’e başvurdu. Tam 11 yıldır kurada çıkmayınca Diyanet’ten umudunu kesti, bu yıl umreye gitti. Diyanet’in umre fiyatının üçte biri oranında harcama yaptı. Diyanet İşleri Başkanı’nın, hacla ilgili iddialara verdiği cevap üzerine, emekli Mülkiye Başmüfettişi Recep Sanal’ın karşı iddia ve cevapları şöyle oldu:

SİYASİ VE MAKAM SAHİPLERİ

■ Hac kurasının noter ya da vatandaşlar huzurunda çekilmesi, bilgisayarın kura programında önceden hile yapılmayacağını garanti etmez. Zira bir bilgisayar programı hangi niyetle oluşturulursa, ona göre sonuç alınır.

■ Hac kurasına katılmayanların hacca gitmeleri asla mümkün değilse, siyasi ve idari makam sahipleri nasıl oluyor da her istedikleri zaman ve üstelik aile efradıyla birlikte hacca gidebiliyorlar? Bu ayrıcalıklar yüce dinimize de uygun değil.

■ Hacı adayı olarak 2013 yılında kuraya katılıp halen bekleyenlerin sayısını ayrıntılı olarak verebilen Diyanet, diğer yıllara ait kura mağdurlarının sayıları ile bu süreçte beklemekten usandığı ya da hayatını kaybettiği için sonraki kuralara katılmayanların sayılarını da açıklamalı.

■ VİP hacılık uygulaması yoksa; iktidar partisinin milletvekilleri, belediye başkanları ve genel merkez yöneticileri her istedikleri zaman hacca nasıl gidebiliyor?

■ Torpilli hacılık yoksa; kuraya katılışının ilk üç yılında hacca gidenlerin T.C. vatandaşlık numaraları ile iktidar partisinin üst yönetim kadroları ve taşra teşkilatı yöneticilerinin T.C. vatandaşlık numaraları eşleştirilip gerçek durum ortaya çıkarılarak kamuoyuna açıklamalı.

■ Diyanet hac organizasyonundan kâr etmiyorsa; Diyanet Vakfı’nın gelirleri arasında hac organizasyonu gelir kaleminin de sayılması ne anlama geliyor?

■ Diyanet hac organizasyonunu üstün başarıyla yapıyorsa; hac kontenjanlarının yüzde 40’ı neden ticari şirketlere tahsis ediliyor? Hac ibadeti ile bu ticaretin ne ilgisi var?

■ Yolluk/harcırah hacılığı yoksa; hac organizasyonunda görev verilenler hangi kriterlere göre belirleniyor? Birden fazla yıl görev verilen teşkilat ve diğer kurum mensuplarının sayısı nedir?

■ Kişi başı hac maliyet hesabının (her konaklama türüne göre) ayrıntılı dökümü nedir? Fiyatlar piyasa rayiçlerine göre neden fahiştir? Mekke ve Medine’deki serbest piyasa otel fiyatları buna örnektir.

ZENGİN-FAKİR AYRIMI

■ Hac ibadetinin hacı adaylarının maddi durumuna göre farklılaştırılması ibadetin özüne aykırı değil mi? Aynı cami içerisinde namaz kılan müminler arasında zengin/fakir ayrımı yapılmıyorsa, hac ibadetinin organizasyonunda VİP-normal hacı ayrımı neden yapılıyor?

■ Diyanetin ve şirketlerin sundukları hac hizmeti çok pahalı olmasa, halkımız umreden sonra hac ibadetini yapmak için neden riske girsin? Ortada bir olayın mağdurlarının video görüntüleri varken; üstelik Diyanet’in bir daire başkanını hizmetçi eğitim konferansında ‘Bu tür kişileri Suudi devletine ihbar ediyoruz!’ şeklinde beyanı varken, Başkan bey ‘Biz vatandaşlarımızı Suudilere ihbar etmiyoruz!’ diyerek, emri altındaki görevlinin beyanını düzeltmeye çalışıyor. Bunlardan hangisinin doğru olduğunu, herkes kendi aklı ve mantığıyla kolayca anlayabilir.

Müfettişler raporlarında mutlaka öneride bulunur. Eski Devlet Denetleme Kurulu Üyesi, Mülkiye Başmüfettişi Recep Sanal’a, “Peki kura sistemi ile ilgili istismarlar nasıl önlenir?” diye sordum. Önerisi şöyle oldu:

“Ülkemize tahsis edilen hac kontenjanının tamamı (Yüzde 100’ü) sadece Diyanet tarafından kullanılmalı ve hacı adaylarının yaş ve sağlık şartına bağlanarak objektif biçimde kullandırılmalı. Bu süreçte resmi ya da özel sıfatlı kişilere ayrıcalık tanınmasına asla izin verilmemeli. Keza aynı kişinin hayatı boyunca birden fazla hacca gitmesi de önlenmeli.

İSTİSNALAR, KURAL DÜŞMANIDIR 

Uygulama şöyle yapılabilir: Diyanet’e başvuran hacı adaylarının en yaşlı olanından başlayarak bir liste oluşturulmalı, bunlardan her yıl sağlık raporu istenmeli ve hac ibadetini yerine getiremeyecek durumda olanlar elenmeli. Sağlık durumu hac ibadetine gerçekten uygun olanlar ise doğum tarihi itibarıyla yukarıdan aşağıya sıralanabilir.

Listenin ilk sırasından başlayarak hak kazanacak adaylar hacca götürülürse, kontenjan sisteminin istismarı da tümüyle önlenmiş olur. Heyet raporu konusunda da istismarlar olabilir ama bunu da dürüst şekilde denetleyecek bir sistem kurulabilir. Mesele biraz da devletin doğru ve dürüst yönetilmesiyle ilgili olup, devlet kurumlarının başındakilerin yüksek ahlaki değerlere sahip olup olmadığıyla da yakından bağlantılıdır.”

Recep Sanal, tam 11 yıldır Diyanet’e gidiyor, hac kurasının sonucunu soruyor. Eğer kurallara uyulsa, Diyanet görevlisi her defasında Recep Bey’e “Allah sizi bu sene de çağırmadı!” türünden çocukça bahaneler üretmesine gerek kalmazdı.

AGİT için liyakatli aday: Feridun Sinirlioğlu

Sinirlioğlu

Türkiye-Yunanistan arasındaki ikili gündem maddelerinin, iki ülke diplomatlarını uluslararası örgüt toplantılarında sıklıkla karşı karşıya getirdiği bilinir. Bu defa ise tam tersi bir durum söz konusu. Türkiye ile Yunanistan Büyükelçiliklerini ortak etkinlik düzenlemeye, ortak bir amaç için birlikte çalışma yürütmeye sevk eden durum, Eski Dışişleri Bakanı, Dışişleri Bakanlığı’nda en uzun süre Müsteşarlık görevini yürüten isimlerden biri olan Emekli Büyükelçi Feridun Hadi Sinirlioğlu’nun, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Genel Sekreterliği adaylığıdır.

Sinirlioğlu’nun AGİT’teki en yüksek görev olan Genel Sekreterliğe ve Yunan diplomat Maria Telalian’ın AGİT Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Ofisi Direktörlüğü’ne Türkiye ve Yunanistan’ın ortak adayları olarak gösterilmeleri kuşkusuz iki ülke ilişkileri bakımından önemli bir dönüm noktası.

YOL HARİTASINI ÇİZMİŞTİ

Sinirlioğlu, son olarak BM Genel Sekreteri Guterres tarafından Afganistan için Özel Değerlendirme Misyonu Koordinatörü olarak atanmıştı. Sinirlioğlu tarafından kaleme alınan ve uluslararası takdir toplayan rapor, Taliban’ın yönetimi ele geçirmesinden sonraki dönemde Afganistan ile ilişkiler bakımından yol haritası niteliğindedir. BM Genel Sekreterinin, usta diplomatın tecrübelerinden, mesleki birikimlerinden daha fazla istifade etmek üzere BM’de Sinirlioğlu’nun kıdemine uygun bir görev aradığı sırada açıklanan söz konusu adaylık, Sinirlioğlu’nun kritik uluslararası örgütlerde her zaman en üst düzeylerde görev yapabilecek yetkinlikte olduğunu kanıtlıyor. Altı adayın yarıştığı AGİT Genel Sekreterliği seçiminde, Feridun Sinirlioğlu’nun deneyimi, uluslararası saygınlığıyla seçilme ihtimalinin oldukça yüksek olduğu değerlendiriliyor.