B.Brecht, solcu görünüp aslında kapitalizmin yıkılmaması için fikir üreten sözde aydınlara “Tui” dedi...
Almancadaki entelektüel / “tellektual-ın” kelimesinin harflerinin yerlerini değiştirerek uydurduğu kavramdı.
Hatta Brecht “Tui” adlı taşlama romanı yazmaya başladı, bitiremedi…
Tesadüf değil; M. Horkheimer, Almanya’da aynı dönem/ 1930’larda “bilgin” kelimesini alay konusu yaptı.
Bilgin figürler, olgular karşısında nesnel duruş sahibi olduklarına kapılan küstahlar idi! Yani bilgin bağımsız hareket eden entelektüel değil, kapitalizmin uşağı hatta belki bilmeden de olsa sistemin sömürücü doğasının yol açtığı acıların suç ortağı idi.
O halde konuyu soruyla açalım:
Mesleğe entelektüel paye verilebilir mi? Sırf mesleğinden dolayı bir doktora entelektüel denilebilir mi? Ya da -içinde saygın isimler olsa da- Türk Tabipler Birliği gibi kurumlar entelektüel yapı olarak görülebilir mi?
Yoksa bunlar farkında olmasalar da “tui” mi, “bilgin” topluluğu mu?
Hiç tartışmıyoruz bu konuları; adli vakalara kapılıp gidiyoruz!
★★★
Bir haftadır, daha çok para almak için bebekleri kuvöze koyan ve bazısının ölmesine sebep olan “Yenidoğan Çetesi” haberlerini okuyorsunuz.
Haklı tepkiler gösteriliyor da bu para odaklı suistimaller yeni mi? Asıl “küresel çete” gözden kaçırılıyor!
Batı merkezli kapitalist tıp anlayışını sorgulayan “Kara Kutu/ Yüzleşme Vakti” kitabını yazdım. Kimi doktorların ve kurumların ağır hakaretlerine maruz kaldım.
Kuşkusuz ezber bozmanın zorluğu biliyordum ama sözde antikapitalist solcuların bile mevcut düzene dört elle sarılmalarına şaşırdım.
Tıbbı, dokunulmaz sektör, kendilerini tek otorite yapmışlardı ve teşhislerine-tedavilerine toplumun sonsuz emin olma halinin sürmesinden yanaydılar. Özeleştiri yapmıyor, kapitalist tıp müfredatını ve bunun yarattığı anlayışı sorgulamıyor, ezberlerini bozmak istemiyorlardı.
Bilim maskesi geçirilen “modern tıp” yalanına herkesi kandırmışlardı.
Gazetecilik araştırması olan kitabın tek sayfasını okumadan neler dediler neler…
Bunların başında -yukarıda belirttiğim- “bilginler” vardı!
★★★
Hatırlamak, sadece yeni bir ıstırap biçimidir.
Yenidoğan Çetesi ne ilktir, ne de son olacaktır. “Kara Kutu” kitabımda onlarca benzer vaka yazdım.
Çöküş o raddeye geldi ki Mehmetçik bile kullanıldı…
Yerim dar uzatmayayım, -örneğin- 2007-2010 yılları arasında başta İsrail olmak üzere ülkemizde yapılan yabancıların ilaç deneylerinde 893 Türk vatandaşı hayatını kaybetti.
Titrleri akıllarından büyük tıp insanlarına bile ne polis operasyonları yapıldığı çabuk unutuldu? Yenidoğan Çetesi ilkmiş gibi yazılıp konuşuluyor. Bakın:
Madem ölen bebekler gündemde, kitaptan hatırlatma yapayım; Kıbrıs’ta ölü bebekler:
Thalidomide (Talidomid) ilacı için “bebek bakıcı” dendi. Bu sakinleştirici hamile kadınlara bile verildi. Yeteri kadar test yapılmadığı itirazı yapılsa da “tıp otoriteleri” bunu önemsemedi. Mesela: Yan etkileri yazan Dr. William McBride makalesi tıp dergisi Lancet tarafından reddedildi!
Başta Kıbrıs olmak üzere Hollanda, İspanya, Belçika gibi ülkelerde ölü-sakat bebekler doğdu. New York Times gazetesi hâlâ “Talidomid tehlike arz etmiyor” diye haberler yaptı.
Ancak 1970’ler başında Kıbrıs’taki ölümleri araştıran İngiliz Sunday Times gazetesinin ısrarlı yayınıyla ilacın öldürücü yan etkileri kabul edildi.
Mesele salt bir ilaç değil ki? Yıl, 2015. Hollanda’da bebekleri karnında yeteri kadar büyüme göstermeyen annelere Viagra verilmesi yüzünden 19 bebek ölü doğdu. Deneme durduruldu.
Sağlığı para kazanma aracı yapan kapitalist tıp anlayışını sorgulamadan Yenidoğan Çetesi ile mücadele edemezsiniz.
Biliniz ki, tıbbın babası Hipokrat çoktan öldürüldü.