750 bin dolar istedim, Özal 1 milyon dolar verdi
Nam-ı diğer "Bay Sinema" Türker İnanoğlu, Turgut Özal’ın desteğiyle hayata geçirdiği projeleri anlattı: ‘Renkli televizyonu ayağınıza getiriyoruz’ dedik. 1860 tane video kulübü kuruldu. Ulusal Video bayiliğini alan zengin oluyordu!
Türker İnanoğlu’nun aynı zamanda müthiş bir deha olduğunu söylemek elbette bana düşmez. Ama sinema sektörünün zor günler geçirdiği 80’li yıllarda video olayını başlatmak bile bunun en önemli kanıtlarından biri değilse nedir?..
- Geldik Özal’lı yıllara...
Beyoğlu’nda Saray Sineması vardı. Türkiye’nin değil, Avrupa’nın en güzel sinemasıydı. Avusturya’daki opera salonları gibi, yukarıdan aşağı çift loca inerdi. Yıktılar sonra, yazık ettiler. Yabancı film oynatırdık biz o sinemada. Gider dışarıdan alır, getirirdik filmleri. En son Cannes’a gittiğimizde, adamın biri televizyona bir şey sokup çıkarıyor... Televizyonda film oynuyor. Adam dışarı çıktığında hemen gittim ne olduğunu anlamaya çalışırken, bir broşür gördüm. Aldım cebime koydum. Ama ne olduğunu henüz Avrupa da bilmiyor. Japonya’da patlamış. Amerika’da da yeni yeni çıkıyor...
- Video ve video kaset olayı...
Türkiye’ye geldim. İTÜ’den başladım. Elimde broşür, gidip gösteriyorum, diyorlar ki; Japonya üstünde çalışıyor, gelişecek. Ama bilmiyorlar. En son biri dedi ki; “Eskişehir Üniversitesi’nde bir öğretim görevlisi var. Bunun üzerine doktora yaptı. Adı Emre Dağdeviren.” O zaman Yılmaz Büyükerşen de üniversitenin rektörü. Fikirlere çok açık bir adam olduğunu biliyorum. Aradım; “İzniniz olursa ben 10 gün kadar Emre Dağdeviren ile video konusunda çalışmak istiyorum” dedim. Hemen “Peki” dedi. Emre hem Avrupa, hem Japonya ile yurtdışı çalışmalarına devam etti ve bana bu işin patlayacağını hissettirdi. Başladım video filmleri satın almaya. Filmlerin haklarını satın alıyorum tamam da, bunu Türkiye’de nasıl realize edeceğim?.. Kasetleri ve oynatıcıları nasıl getireceğiz?..
- Yıl kaç?
Para yok. Döviz yok. Benzin yok. Yağ yok. Hiçbir şey yok. Parayı burada bankaya yatırıyorsun, döviz olmadığı için transfer yapamıyorlar, bekliyor. Para beklediği için Avrupa malı göndermiyor. Böyle bir durum. Dediler ki; sen bu işi Devlet Planlama Teşkilatı ile çözersin. Başında da Turgut Özal var. Zorla bir randevu aldık!..
- Tanımıyor muydunuz Turgut Bey’i?
Tanımıyorum. Randevuyu da Allah rahmet eylesin, kardeşi Korkut Bey vasıtasıyla alabildik zaten. Korkut Özal o tarihte benim yakın bir arkadaşımın kiracısıydı. Ben randevu saatinden de biraz erken gittim. Tahta bir bankın üstünde tam 3 saat bekledim! Normal şartlar altında adetim değildir. Ben kimseyi ne beklerim, ne bekletirim! Ama bu iş önemli olduğu için, oturdum bekledim saatlerce. Nihayet çağırdılar. İçeri girdim. “Anlat bakalım delikanlı” dedi. “Efendim” dedim... “Bir video olayı var. Ben bunu Türkiye’ye getirmek istiyorum...” Kalktı dolabından bir klasör çıkardı. Açtı, bizim Japonya’dan getirdiğimiz broşürlerin aynısı orada. İstanbul’da Teknik Üniversite bile bilmiyor. Onda var. İşte Turgut Özal buydu! Dedi ki; “Ben sana döviz de tahsis ettiririm. Ama bir şartım var!”...
- Neydi şartı?
“Önce Avrupa’da çıkacaksın. Orada yaşayan Türk işçilerin ikinci nesil çocukları kimliğini, Türklüğünü kaybediyor. Hiç değilse filmler vasıtasıyla onlara erişelim” dedi. Telefon açtı; Ekrem Pakdemirli’yi çağırdı odasına. Ekrem Bey de o zaman Teşvik Dairesi Başkanı’ydı. Daha sonra Özal’ın Maliye Bakanı oldu. “Bu çocuğa yardım edeceğiz. Çok iyi bir şey yapıyor” dedi. Benim istediğim; 750 bin dolar karşılığı parayı yatırıp, transfer etmek, makineleri ve video teypleri filan Türkiye’ye getirmekti. Dedi ki; “Sen 1 milyon dolarlık müracaat yap. Kullanmasan da dursun. Bakarsın yarın-öbür gün lazım olur!” İyi ki demiş! O 250 bin dolarla da sonra video kameraları getirdim. Gümrükten de muaf tuttu beni. Yani aslında kör istedi bir göz, Allah verdi iki göz gibi bir durum oldu. Yanlış anlaşılmasın; Özal bana para vermedi. Bu malları transfer etmem için tahsis verdi.
“UYANIK FİLMCİ!”
- Özal’la başlayan İcraatın İçinden programı da sizin imzanızı taşıyor. Var mı bir hikayesi?
(Gülüyor) Özal başbakan olunca TRT’de Ulusa Sesleniş programı başlıyor. Ama istediği sonucu alamıyor. Sonra aklına geliyor, diyor ki yanındakilere; “Bir filmci vardı. Akıllı adamdı. Kimdi bu uyanık filmci, bulun bana (!).” İlk önce kimi aradıklarını kimse anlamıyor. Nihayet sonunda Adnan Kahveci buldu beni. Dedi ki; “Başbakan seni istiyor.” Gittim hemen. Ama o zaman da ben artık tam zirvedeyim. Bütün filmlerim patlıyor, her şeyim gayet iyi gidiyor. Dedi ki bana; “Türkiye’de halkı en iyi tanıyan adam sensin. Bu Ulusa Sesleniş’leri seninle yapalım.” Böylece İcraatın İçinden’i yapmaya başladım Özal’la. Daha sonra Yıldırım Akbulut geldi. Onunla devam ettik. Sonra da Mesut Yılmaz’la, toplamda 6 yıl yaptık bu programı.