Okullardaki aşı günlerini anımsar mısınız?

Zemin katında bir sınıf aşı için tahsis edilir, hemşireler o sınıfta uzunca bir tezgâh açardı. Bir tarafta çinko kaplamalı dikdörtgen şeklindeki beyaz emaye bir kapta iğne ve uçları kaynatılır, diğer tarafa aşı dolu küçük cam şişeler dizilirdi.

Öğrenciler o sınıfın kapısının önünde kurbanlık koyun gibi sıraya girer, kendilerine söylenen kolu omuza kadar sıyırır ve beklerdi.

Öğretmenler, çocuklar kaçmasın diye pür dikkat kuyruğun başına dikilirdi.

İçeriden çıkan bazı çocuklar güç gösterisi yapardı.

Bazı çocuklar ise iğne yerini tutup ağlaya ağlaya ayrılırdı olay yerinden.

★★★

İşte ben Maymun Çiçeği tartışmalarından yola çıkarak, bugün sizden 45 yıl önceye gitmenizi, Kars sokaklarında, korkup aşı kuyruğundan kaçan bazı çocukların peşine takılmanızı isteyecektim.

Başları eğlenceli, ancak sonu bir o kadar da düşündürücü ve trajik olan bir aşı hikayesi anlatacaktım.

Ancak önüme Kars’tan gelen bir mesaj beni bundan alıkoydu.

Mesajı gönderen Prof. Barlas Sülü’ydü.

Mesajda Kars Türk Tabipler Birliği Şubesi’nin açıklaması ve bir mahkeme kararı vardı.

Kararda anlatılanlara göre, K.S ve S.S. isimli ebeveynler, Z.A. ismini verdikleri bebeklerinin topuğundan kan alınmasına izin vermemiş.

Kars İl Sağlık Müdürlüğü de mahkemeye başvurarak ailenin itirazına rağmen sağlık açısından gerekli olan bu taramanın yapılmasını istemiş.

★★★

Dosya Kars Aile Mahkemesi’nin önüne gelmiş.

Hâkim Muhammet Koç, şöyle bir gerekçeyle, Kars İl Sağlık Müdürlüğü’nün talebini reddetmiş:

“Anne - Babanın velayet hakkının doğası gereği topuk kanı vermeme özgürlüğüne sahip olmaları doğal hukukun gereği olduğuna, topuk kanı almanın çocuğun Anayasa ile korunan yaşam ve sağlık hakkı üzerinde yapacağı olumlu sonuçlarının tıbbi otoritelerce ispatlanmamış olması ve olası bir teşhis ve tedavinin de tıp otoritelerince hala tartışmalı olması (Alternatif tıp uzmanı Aidin Salih’in topuk kanı almanın çocuğa yapılacak en büyük kötülüklerden olduğunu özetle eserlerinde ifade etmiş ve benzer tespitler pek çok STK tarafından inceleme konusu edilmiştir.),velev ki topuk kanı ile otizmli olduğu tespit edilse dahi otizmin erken tedavisi diye bir tedavi şeklinin olmaması veya doğmuş çocuğun akraba evliliğinin önüne nasıl geçeceği izah edilemeyeceğinden, topuk kanı almanın esasen topluma veya toplum sağlığına da hizmet eden bir yanının olmaması ve WHO’nun (Dünya Sağlık Örgütü) güdülendirmesi ile neonatal tarama adı altında ne için yaptığı/yaptırdığı belli olmayan bir uygulama olması nedeniyle ve hegamonik bir dikte ile üye ülkelere dikte edilen bir uygulama olması nedeniyle talebin reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm...”

★★★

Oysa TTB’nin açıklamasında da dikkat çekildiği gibi (Hâkim Bey’in iddiasının aksine) o topuk kanıyla fenilketonüri, doğumsal hipotiroid, biyotinidaz eksikliği, kistik fibrozis, kongenital adrenal hiperplazi ve SMA gibi hastalıklara erken tanı konulabildiği bilimsel olarak kanıtlanmış vaziyette.

Oysa (Hâkim Bey’in iddiasının aksine) Aidin Salih’in topuk kanıyla ilgili değerlendirmesinin hiçbir bilimsel dayanağının olmadığı bilinmekte.

★★★

Belli ki Hâkim Bey, Kars’tan ve aile mahkemesinden sıkılmış ve Ukrayna doğumlu Aidin Salih’e ve merhumu göklere çıkaran STK’lara atıfta bulunarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dikkatini çekmeye çalışmış. Böylece bir an önce daha batıdaki bir adliyeye, daha önemli bir mahkemeye atanmasının mümkün olacağını düşünmüş.

Dünya Sağlık Örgütü’nün “hegemonik bir dikte yöntemi uyguladığını” vurgulayarak da araya “ikna edici” bir siyasi mesajı da sıkıştırmış.

Zira Aidin Salih’in siyasal İslamcılar arasında popüler hale gelmesinde Erdoğan ailesinin referansları da etkili olmuştu.

Kırk yıl düşünsem, kırk fırın ekmek yesem Hâkim Bey kadar ince ince göremezdim.

Ne diyeyim?

Helal olsun Hakim Bey...!