“Bu meydan hiç teslim olmadı, bu meydan hürriyet ve mücadelenin meydanı...
Her şey burada başladı, çoğu şey burada bitti...
Bu meydan politik hafızası çok güçlü bir meydan...
Hürriyet mücadelesinin kalbi. Bu meydanda direniş, itiraz, mücadele, cesur kalpler, vatan için toprağa düşen bedenler var.
Zaman zaman bu meydana karanlık eller de uzandı kontrgerilla, derin devlet burada canlar aldı. Ancak bu meydan hiçbir zaman teslim olmadı, teslim olmayacak. Bu meydan mücadeleyi de bilir, kirli ellerin oyunlarını da bilir.
28 Nisan 1960’ta kurulan Tahkikat Komisyonu’na itirazen bu meydanda eylem yaparken vurulup düşen Malatya’nın evladı Turan Emeksiz’in anısı önünde eğiliyoruz...”
★★★
Okuduğunuz çarpıcı tespitleri Çarşamba gecesi, karartılmış Beyazıt Meydanı’nda on binlere seslenen CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in konuşmasından alıntıladım.
Peki ne olmuştu, neler yaşanmıştı 28 Nisan 1960’ta İstanbul Üniversitesi bahçesinde ve bu meydanda?
Tarihin canlı tanığı olarak anlatayım:
★★★
O sabah...
Eminönü’nde görev yapmasına rağmen, yemeklerini Beyoğlu’ndaki ünlü bir lokantadan getirten Emniyet Amiri Zeki Şahin, kahvaltının ardından sabah kahvesini yudumlarken telefon çaldı.
Arayan emrindeki Beyazıt Polis Karakolu’nun amiri başkomiserdi.
İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin, Meclis’te kurulan Tahkikat Komisyonu’nun Demokrat Parti oylarıyla kabul edilmesini protesto amacıyla iktidar karşıtı gösteri için bahçede toplanmaya başladıklarını haber veriyordu.
★★★
Emniyet Amiri “Derhal üniversiteye gidin. Diğer karakol amirlerine de emir veriyorum, hepimiz orada olacağız” dedi.
Başkomiser “Ama rektörlükten talep yok. Onlar istemedikçe üniversiteye giremeyiz amirim!” deyince, “İzin de ne demek?” diye çıkıştı.
“Öğrenciler Başbakanımızı, Cumhurbaşkanımızı protesto edecekler, biz de seyredeceğiz! Öyle mi, ne izni? Derhal göreve!..”
Emri alan Eminönü Emniyet Amirliği’ne bağlı tüm karakollardaki amirler ve polisler, yarım saat içinde İstanbul Üniversitesi bahçesine gittiler.
★★★
Makam odasının duvarlarını Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Demokrat Parti’nin önde gelen isimleriyle çektirdiği fotoğraflarla süsleyen Emniyet Amiri, ekiplerin en önündeydi.
Atatürk Anıtı’nın çevresinde toplanan gençlerin marşlar söyleyerek kendilerine doğru yürüdüğünü görünce “Silahlarınızı çekin” dedi.
Amirler, polisler, bekçiler, tabancalarını çektiler, mermileri namluya sürdüler. Biri hariç...
Sadece bir Başkomiser silahını çekmemişti.
Amir hışımla ona dönüp “Emre niçin itaat etmiyorsun?” diye çıkıştı! Başkomiser “Kanunsuz emre itaat etmek zorunda değilim. Üstelik gençler protesto haklarını kullanıyorlar.
Silahları yok, şiddet yok. Ben niçin tabancamı çekeyim? Silah göstererek onları tahrik etmekten kaçınmalıyız” dedi.
Nitekim çok geçmeden korkulan oldu. Polislerin tabancalarını gören öğrenciler, taş yağdırmaya başladılar! Üniversite bahçesi bir anda savaş alanına dönmüştü!
★★★
Artık taşlar havada uçuşuyor, Beyazıt Meydanı, tabanca sesleriyle yankılanıyordu.
İşte o anda Rektör Ordinaryus Profesör Dr. Sıddık Sami Onar ve Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Naci Şensoy bahçede göründüler.
Rektör, merkez binaya doğru ilerleyen Emniyet Amiri’nin önünü kesip “Yaptığınız müdahale kanunsuzdur. Üniversite yönetiminin çağrısı olmadan buraya giremezsiniz. Hemen üniversiteyi terk edin!” dedi.
Bu sözler Emniyet Amiri’ni çileden çıkarmaya yetmişti. Hiçbir şey söylemeden Rektör’e yaklaştı ve suratına okkalı bir tokat attı!
Ufak tefek yapılı Anayasa Profesörü Onar’ın yere düştüğünü görünce, tabancasını çekmemekte direnen Başkomiser’e dönüp “Gördün mü koskoca Rektörü iskambil kağıdı gibi devirdim” dedi.
Başkomiser sinirlenmemekte kararlıydı. “Devirdiğini sandığın o kişinin senin boyun kadar kitapları var. Ayrıca kimin kimi devireceğini zaman gösterir!” diye cevap verdi.
★★★
Bu olay 28 Nisan 1960 günü yaşandı.
O gün, Turan Emeksiz adlı Malatyalı üniversite öğrencisi seken bir kurşunla hayatını kaybetti.
Sürgün yemeyi, hatta resen emekliliğe sevki göze alarak kanunsuz emre uymamakta direnen ve silahını çekmeyen Başkomiser ise babam Osman Dündar’dı...