YAŞADIĞIM ‘SARAY TACİZİDİR’

Hakkında siyasi yasak gelecek mi, yerine kayyım atanacak mı, cumhurbaşkanı olabilecek mi, kreşler, sosyal yardımlar, SGK borçları derken sürekli engellemeyle karşılaşan Ekrem İmamoğlu bir de sürekli CHP içine birlik mesajı yolluyor. Son zamanların en çok konuşulan siyasetçisi İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na sordum. İki gün sürecek söyleşimizin ilk kısmında artık yargı tacizi demenin hafif kaçtığını, yaşadığının ‘saray tacizi’ olduğunu söyledi ve meydan okudu.

- Her gün yeni bir gündemle uyanıyoruz. Kayyımlar, kreşlerin kapatılması, SGK borçları vs. Hepsi de muhalefet belediyelerini ilgilendiren meseleler. En önemlilerinden biri ise sizin için istenen siyasi yasak. Her şeyi konuşacağız. Ancak buradan başlayalım istiyorum. Daha önce “Yokmuş gibi davranıyorum” demiştiniz, hâlâ aynı noktada mısınız?

Yokmuş gibi davranmak aslında meseleyi psikolojik olarak karşılama şeklim. Yokmuş gibi davranmazsam ben buradan çıkıp, devletin bir başka kurumuyla İstanbul için çok önemli bir konunun toplantısına gideceğim. Ya da pazar gezisine çıkacağım veya bir proje toplantısı yapacağım. Yokmuş gibi davranmak zorundayım. Ama bu dava sürecine kötücül, çirkin, hukuki ve idari müdahalelerin olduğunu düşünüyorum. Hatta bu yüzden idari ve yargısal kuşatmayı ben biraz da yargı tacizi diye tariflemiştim. Şimdi yargı tacizini daha ileriye götürüyorum, çünkü zaten bağlantılı. Ben yargıyı hiçbir zaman zan altında bırakmadım. Bu ülkenin çok namuslu, ahlaklı yargıçları, savcıları olduğunu elbette biliyorum. Ama bu yargı tacizi aslında çok net, eşittir bir hükümet tacizi. Ama hükümet de diyemiyorum, hükümetin başının tacizi. Yani bu aslında Sayın Cumhurbaşkanı'nın bize bir tacizi. Bu kadar net. Çünkü mesele artık o kadar aleni ki… Düşünün bu sistemde ve düzende Ekrem İmamoğlu'yla ilgili bu kadar olay dönecek, bu kadar meseleler yazılacak, çizilecek, bu kadar çirkin olaylar gündeme gelecek ve bunlardan Sayın Cumhurbaşkanı'nın hiç haberi olmayacak. Kimi kandırıyorsun? A'dan Z'ye ben inanıyorum ki Ekrem İmamoğlu'nun bütün meselelerini Sayın Cumhurbaşkanı takip ediyor. Ben artık bu tacizin yargı tacizi, hükümet tacizi değil bütün bunların yukarıya doğru tırmandığı bir ‘Saray tacizi’ olduğunu düşünüyorum. Ne konuşuyoruz, Ahmak davası. Böyle bir dava olur mu? Bu davayı, kime anlatabilirsiniz? Yani Cumhurbaşkanı'na dahi en ağır hakaretleri, küfürleri yapanlar para cezası alacak. Ekrem İmamoğlu iki yıl, yedi ay ceza alacak. Peki Ekrem İmamoğlu nasıl ceza almış? Yargılandığı mahkemede  ilk hakim sürülmüş. Niye? Hâkim “Ekrem İmamoğlu'na ceza ver” diye tacize uğramış. Buna karşı duruş göstermiş. Peki bu saygın hakim için sürüldüğü yerde dinlensin diye itirazlar yapılıyor. Kaçıncı kez HSK'ya başvuruldu. Hala hakimin ifadesi dahi alınamıyor. Daha acısı, sonrasında “Hadi bakalım bu ceza versin” diye gelen hakimin hakkında soruşturma var. Yani onun benden de önce başında Demokles’in Kılıcı sallanıyor zaten. Ve onu atayarak aslında “Ne dersek onu yapsın” deniyor. Dillerine de yansıyor, bir AKP’li Meclis üyesi, “Hakimi sürdük” ifadesini kullanabiliyor. Aylardır da istinaf süreci devam ediyor ve siz süreci farklı dedikodularla tartıştırıyorsunuz. Benim yargı alanında güvendiğim bir kısım insandan birebir duyduğum ya da vasıtalı aktarılan dedikoduları gerçekmiş gibi düşünsem -ki bir bölümünün gerçek olduğunu biliyorum- feryadım başka olur- Niye feryat etmiyorum? Çünkü biliyorum ki bütün bu tacizlerin adresi belli. Ve buna müdahale etmesi gereken kişi sarayda oturan Sayın Cumhurbaşkanı.

- Ne diyorlar mesela feryat etmenizi gerektirecek?

Feryat etmemizi gerektirecek o kadar olay var ki, yani efendime söyleyeyim tartışmaların seviyeleri, bu işin içine müdahale eden insanlar, Adalet Bakanlığı’nda dönen bir takım hususlar, oradan yapılan atamalar, gönderilen insanlar... Bakın Ekrem İmamoğlu'na karşı 40 idari 48 adli soruşturma açıldı. Böylesi bir dönem Erdoğan dönemi dahil Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiçbir İstanbul Büyükşehir belediye başkanına yapılmadı. Erdoğan dönemi dahil diyorum yaşadıklarını hepiniz biliyorsunuz. Yani sonuçta o da yargılandı ve sonrasında hapse girdi. Millet için mücadele ettiğine inandı millet o dönemde. Şimdi ne yapıyor Erdoğan ve onun kurduğu düzen? Aynı şeyin misli misli yapıldığı İmamoğlu'na karşı olan süreci izliyor. Şu gün dahi öyle tacizlerle karşı karşıyayız ki… 48 ihale dosyasını polis gidip alıyor, sonra aynı ihale dosyasını yine başka bir savcı istiyor. Bu kadar toplu bir saldırı altındayız.

- Hepsini takip ediyor musunuz?

Hepsini… Her gün kim geldi, kim gitti bunu da takip ediyorum. Bakın, enteresan bir trafik bu. Yani olmamış bir trafik. Şöyle düşünün, Ekrem İmamoğlu'na ne yaptılar? Geldiler, önce bir saldırıya geçtiler. Saldırıyı çeşitlendirdiler. Hatırlayın bir ara 550 mi 750 mi terörist sayısıyla bizi zorladılar. Aynı terörist sayısını söyleyen bakan kalktı kürsüden ne dedi? “O dönem siyasi bir sözdü” dedi. Daha doğrusu ne dediğini bile anlamadım. Ya şimdi bu yalan ifade sorgulanmayacak mı? Ve adam bunu kalkıyor, normal bir şeymiş gibi anlatıyor kürsüden. Aynı kürsüden nasıl şiddetle masaya yumruk vurarak bunu anlattığını dün gibi hatırlıyorum. Ve şimdi 100 bin çalışanı olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin her çalışanına hakaret ediyorsun. Şu anda sadece bu süreçte belediyede yedi mülkiye müfettişi, bir iş müfettişi var. Bunların her biri İstanbul'daki yargıdaki değişimden sonra olan, birkaç aya sığdırılan işler. 11 yıldır Ekrem İmamoğlu'yla ilgili hiçbir şey bulamadılar. Bir ahmak davası var. Bir de ne yaptılar? Efendim ihaleye fesat karıştırma diye bir dosya yaratmaya çalıştılar ki bu dosya Danıştay'da lehime kararı çıkmış bir dosyadır. Bu dosyayı yeniden yaratmak için buraya müfettiş yolladı bir önceki İçişleri Bakanı ve o İçişleri Bakanı aynı müfettişi Beylikdüzü'ne de yollayarak, benim bütün kişisel yaşamıma ait dosyalardan bir dosya çekip çıkararak bir dava oluşturma gayretine girdi ve oluşturdu. O davanın lehime sonuçlanmasını sağlayacak iki bilirkişi raporu var dosyada. Ortada savcı yok, savcı kayboldu. Duruşma yine ertelendi savcı gelmedi diye. Şimdi bakın bütün bunlar tesadüf, öyle mi? Saray’ın dahli yoksa ben olsam ne yapardım? Takipçisi olup, “Düzeltin kardeşim” derdim. Bak feryat figan bağırıyoruz burada. Hakimi çağır ifade versin. Soruşturması olan hakimi niçin buraya atadılar diye HSK'ya suç duyurusunda sen bulun. Ey Bakan orada yetkilisin, dosyayı getirin tartıştır bakalım bu niye atanmış buraya? Soruşturması olan kötü bir hakim, kötülükçü bir hakim niçin bu dosyaya atanmış? Ya da yargıdaki bu hamleler İstanbul'a dair bu hamleler belediyeye dair bu kıskançlar nedir diye bir sor. Unutuyoruz İpek Hanım, hatırlatalım. Bu insan 13 bin 600 oyla seçim kazandı ve sen kalktın dedin ki, “Sen 13 bin oyla İstanbul’u kazandığını mı zannedeceksin”… Halbuki hepimiz neyi biliriz demokraside? Bir oy bile seçimi kazanabilir. Öyle değil mi? 13 bin 600 oyla seçimi kazanan Ekrem İmamoğlu'nun seçimini müdahale ederek, siyasi müdahale yaparak iptal ettirdiniz. Gasp ettiniz. Peki 6 Mayıs'ta iptal ettiğiniz bu seçimle beraber ne oldu? Bu millet size tam 806 bin oy farkını geliştirdi kendi vicdanında. 23 Haziran'da seçim kazandı İmamoğlu. 5 yıl uğraştınız, 1 milyon 50 bin’e yakın oyla kazandı. Bir insanın biraz zekası, biraz aklı olsa bu sorunu çözer. Ama bunlar kendi ihtirasları, koltuğun sahibi olduklarına dair olan inançları, kendi kişisel bekası üzerinden meseleye baktığı için gözü görmüyor. Tek meselesi var. Rakibi neyse, rakibi kim ise, rakibi hangi kurum ise onu bertaraf etmenin hatta gerekiyorsa yok etmenin yol ve yöntemlerini bularak uygulamak. Bu gerçekten Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, Türkiye Cumhuriyeti'nin, bu milletin, 86 milyon insanımızın bekası için çok büyük bir tehdittir.

SAMİMİYETİ BİRKAÇ KEZ TEST ETTİM

- “Kurultaylar Partisi olarak anıldığımız günleri artık geride bıraktık” dediniz. Şimdi partinizde belki de en önemli sıkıntılardan biri dağınık yapısı. “Dedikodular partisi de olmayacağız, olmaması gerektiği yerde mücadele vereceğiz” sözlerinizin altını çizdim. Cumhuriyet Halk Partisi'ni de iyi tanıyan bir gazeteci olarak içeride bir mücadele olduğunu biliyorum. Nasıl önüne geçeceksiniz?

Sonuçta bir değişim süreci yaşandı. Normal bir kurultay sürecine gidiliyordu zaten bir olağanüstü kurultay da değildi. Organik bir mücadele tarzını Ekrem İmamoğlu mücadelesinde görürler. Günün sonunda bizim fikrimiz farklı bir dönemin başlamasına yönelikti ve oldu. Yeni bir dönem başladı. Şimdi ise farklı bir dönemdeyiz. O dönem bir seçimi kaybettiğimiz ve gerçekten insanları hayal kırıklığına uğrattığımız, hep birlikte kaybettiğimiz, hepimizin eksiği, hatası olabilir ama başka bir yol, yöntem bulmak zorunda olduğumuzu dile getirerek 29 Mayıs sabahında kurultaya dönük sürecin farklı işletilmesi gerektiği konusunda bir niyet ortaya koyduk ve bu niyetle birlikte bu değişim oldu.

- Şimdi nasıl bir dönemdeyiz?

Daha o kurultaydan üzerinden bir yılı, bir ay geçmiş bir zaman dilimindeyiz. Bu arada kurultaydan yeni çıkmış, ayakları yeni yere basan bir yönetim ve genel başkanımızın olduğu bir süreçte hızlıca apar topar bir yerel seçime girmişiz. Ve Türkiye'de hiç kimsenin tahmin etmediği bir başarıyı elde etmiş bir yönetim, 2024 yılının 31 Mart'ında Türkiye'nin yaklaşık 50 yıl sonra ilk kez birinci partisi olmuş bir Cumhuriyet Halk Partisi. Böylesi bir partinin sürecinde elbette Sayın Genel Başkan dahil, Ekrem İmamoğlu'nun kendisi dahil hepimizin eksiği, hatası, yanlışı olacaktır, oluyordur ama mesele bu eksiği hatayı yanlışı düzeltme meselesiyse bunun yol ve yöntemleri vardır. Bu yol ve yöntemlerin yerine klasik, bildik, Cumhuriyet Halk Partisi'nin zarar gördüğü, sıklıkla kurultay yapma, imza toplama, arka planda dedikodu masaları kurmak ya da farklı mekanizmalarla parti içinde tartışma yaratma gibi kavramlarla hareketi görüyoruz.

- Ne zamandır?

Seçim bitti, iki-üç ay sonra başladı. Bu hiç samimi bir mücadele alanı değil. Ben bu samimiyeti birkaç kez test ettim, gördüm.

- Nasıl test ettiniz?

Partimin içindeki samimiyet testini nasıl yaptığımı medyaya, basına anlatmam ama şunu söylerim: Bu işin düzeltmesiyle ilgili yapılacak mücadele parti içinde şeffaf yapılır ve taraflarıyla oturulur. Düzelmesiyle ilgili yöntemlerin geliştirilmesiyle ilgili adımlar atılır ama direkt “Kurultay olsun, genel başkan değişsin ya da Ekrem İmamoğlu'na şu yapılsın, bu yapılsın” cümlelerini sıklıkla duyduğum bir dönemi yaşadım ve yaşıyorum. Bu işin ön safını tutan, birkaç kişiyi tenzih ediyorum ama ön safını tutan bir kısım insanın motive etmeye çalıştıkları bu ortamda yaptıkları tek şey hâlâ insanları kötülemek üzerine bir süreci tariflemek. Bu bahsettiğim bir kısım insanın tamamı partimize kaybettiren ve kaybeden insanlar. Dolayısıyla kaybeden ve kaybettiren insanlar değil, kazandıran, kucaklayan, milleti içine çeken ve partinin yeni bir dönemine imza atan bir süreçten yanayım.

Son kurultayda divan başkanıydı

- Burada Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na da bir sözünüz var sanıyorum…

Ben Sayın Kemal Kılıçdaroğlu başta olmak üzere hiçbir genel başkanı şahsen partinin içerisindeki bir süreçle ilgili medyada dile getirmedim. Kendilerinin eksiği hatası varsa onu kendisi düşünsün. Ama çok net ifade ediyorum, bu eylemin içinde olan bir kısım insan yanlış bir hareket ve eylem içerisindedir.

- Anketlerde kararsızların oranı çok yüksek çıkıyor. Muhalefetin neyi eksik yapıyor da, seçmen kararsız?

Şimdi birinci not, Cumhuriyet Halk Partisi bir kere büyük oranda birinci parti. Yani ikinci parti durumuna düştüğü saygın bir anket görmedim. Bu önemli bir not. İkincisi, evet AK Parti hükümet ciddi bir düşüşte. Bir üçüncü not da evet ciddi bir kararsız görünüyor. Partimiz, bir önceki genel seçimde birinci parti konumuna oturttuğu AK Parti'yi yerel seçimde ikinci parti konumuna düşürdü. Oyunu da oldukça yüksek bir seviyeye çıkarttı. Seçmenin yerel seçimden hemen sonra tercihini Cumhuriyet Halk Partisi'nden yana kullanacak diye beklemek doğru bir siyasi analiz olmaz. 2024 yerel seçimlerden önce tarafsız sahada dururken, yerel seçimde gelip Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanlarını çok güçlü oranda destekleyen yurttaşımızın İki adım geriye çekilip izliyor olması kadar doğal bir şey yok.

 

 

MİLLETE SIKINTISINI ANLATAN PARTİ OLAMAYIZ

- Neyi izliyor?

Seçtiği belediye başkanlarının başarılarını görecek. Yerel seçimde bize gelen seçmenin kalıcı olması için çok kritik bir dönemdeyiz. Yerel yöneticilerin başarılı olması, vatandaşın verdiği yetkiyi en iyi şekilde kullanması gerekiyor.

- Başarılı mı?

Başarılı. Anketler de bunu söylüyor. Sonuçta halkın arasında, sorunlarına çözüm üretme gayreti son derece yüksek belediye başkanları var. Önümüzde bir genel seçim var. Toplum biraz da genel seçim ruh haliyle bakıyor partilere şu anda. Bu koşullarda birinci partinin Cumhuriyet Halk Partisi olması anlamlı. Yeterli mi, değil. O tarafsız seçmenin tekrar Cumhuriyet Halk Partisi'ne gelmesini sağlayıcı adımları nasıl atabiliriz? Bu sadece yerel yönetimler olmaz. Ciddi bir ekonomik ve toplumsal sorunlara değinen bir program açıklayacağız ki şu anda bu yapılıyor.

- Ne zaman açıklanacak?

Mayıs-Haziran'da Cumhuriyet Halk Partisi bir parti programı açıklayacak ve bu parti programı 2007'den sonraki ilk parti programı olacak. Bakın bu büyük bir ihmaldir. Yani biz tam 17, hatta 18 yıl sonra parti programı açıklayacağız. Bu bizim için büyük bir hatadır. Parti programı da yetmez. Parti programıyla birlikte bizim aslında parti programını daha kapsayıcı hale getirebilecek bir hükümet programını halkın önüne güçlü tariflerle koymak zorundayız. Artık millete sıkıntısını anlatan parti olamayız. Millete çözüm anlatacağız. Bütün bunları anlattığımız takdirde elbette işin son noktası aday. Aday belli olduktan sonra işte o tarafsız dediğimiz kitlenin büyük bir hücumla Cumhuriyet Halk Partisi’nin yanında, bu yolculuğumuza taraf olacağını şimdiden görebiliyorum. O bakımdan şu andaki yoğun kararsız seçmen beni kaygıya düşürmüyor.

HER ŞEY ÇOK HIZLA DÜZELECEK

- Türkiye'nin geldiği noktada tüm bu sorunların yaşanmasında temel neden kurumların yok edilmesi. Sizin de dediğiniz gibi tek bir kişiye bakıyor. “Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunu halledebiliriz” dediğiniz noktada mısınız? Öyle yıprandı ki, düzeltmek kolay olmasa gerek…

Çok kolay halledebiliriz.

- Öyle mi?

Kesinlikle. Siyaseti kötü gelenek hatlarının dışına çıkaracağız. Çıkarmak zorundayız. Bakın buna Cumhuriyet Halk Partisi de dahil. Az önce konuştuk ya, Cumhuriyet Halk Partisi'nde muhalefet imza topluyor, kurultay çalışması yapılıyor diye. İşte bu kısır siyasetin dünyası. Halbuki çıkalım, Cumhuriyet Halk Partisi'ne oy veren milyonlarca insana “kurultayla ilgili bir gündemi var mı” diye soralım. Yüzde birinde bulamazsınız. Bu nedir biliyor musunuz? Bu siyasi partilerin toplumdan kopmasının başka bir şeklidir. İktidar bugün niçin başarısız? İktidar milletten koptu, milletin fakirliğini bile duymuyor, yoksulluğunun farkında değil. İktidar, bu ülkenin yetenekli insanlarını sürecin içerisine katmıyor. Ekonomide, tarımda, sanayide, endüstride, teknolojide, akademide, eğitimde, medyada yetenekli insanlarını devreye soktuğunda bambaşka bir fotoğrafla karşılaşırsınız. Kaldı ki biz şu anda Türkiye'de olağanüstü yetenekli insanların olduğu bir dönemdeyiz. Ben bunu yurt içinde görüyorum, yurt dışında görüyorum. Türkiye'nin tek kurtuluşu var, bütün kurum ve kuruluşlarını ama Türkiye'de ama yurt dışında olan liyakatli vatandaşlarımıza açmak. Bilimsel ve ortak aklı, teknik anlamda uygulanmış doğru adımların atıldığı bir mekanizmaya oturttuğunuzda gerçekten bu ülkede ekonomi düzelecek, kalkınma sağlanacak, milli sanayi gelişecek. “Faiz sebep, enflasyon sonuç” diyerek ülkeyi batıran, “Ben ekonomistim” diyerek ülkenin ekonomi anlayışını bile alabora eden tek aklın olduğu bir Türkiye'nin yerine yetenekli insanlarının kabiliyetlerinin içine katıldığı, dürüst, hesap verebilir, şeffaf bir yönetimden bahsediyorum. Bakın bu güven ortamı Türkiye'de “10 yılda düzelmez, 20 yılda düzelmez” diyen insanları bile çok çok şaşırtacak seviyede, çok hızla düzelecek bir geleceğe koşar. Ben bunun emarelerini İstanbul'da yaşıyorum. İstanbul'da bizden önceki dönemlerle kıyaslanmayacak kadar zorluk içinde hizmet yapıyoruz. Bakın hem ekonomik olarak hem siyasi olarak. Buna rağmen yetenekli insanları içinize çektiğinizde başarılarınızın nereye kadar tırmanabileceğini gören bir Ekrem İmamoğlu olarak söylüyorum. Sonuçta İstanbul, Türkiye ekonomisinin yüzde 50'sini temsil ediyor, kurumsal olarak baktığınızda Türkiye'nin kamusal alanında en büyük 4-5 kamu kurumundan biri. Dolayısıyla başarının nasıl elde edilebileceğini çok net görüyorum.

HİÇBİR MEDYA KURULUŞUYLA BİR ORTAKLIĞIM YOKTUR

- Her yeni medya kuruluşunun arkasında sizin isminiz telaffuz ediliyor. Direk sorayım yeni çıkacak gazete ve TV’lerin arkasında siz mi varsınız?

Açıkçası şu anda da daha önce de görev yaptığım yerel yönetim kurumları dahil mümkün olduğu kadar gerçekten itibarlı, bu ülkenin bilgi alma hürriyetini güçlü şekilde yerine getirmeye gayret eden medya kuruluşlarıyla elimden gelen en yüksek seviyede dayanışma sergilemeye gayret ettim. Şu anda da yaptığım tek şey bu. Kişisel alanımda ise, yani Ekrem İmamoğlu iş dünyasından gelen iş adamı ya da bir varlığı var vs. diye baktığınızda ben bir ortaklık yaparsam açık yaparım. Yani gizli ortaklık diye bir işim olmaz. Benim hiçbir medya kuruluşuyla bir ortaklığım yoktur. Böyle bir dünyam olmadı, olmaz. Bugün medyanın hayli tüketildiğini, baskı altında olduğunu söyleyebilirim. Her gün 10-15 kallavi köşe yazarı hakkımda olumsuz yazı yazıyor. Büyük bir saldırı altındayım. Medyanın konuşacağım tarafı budur, kötü durumdadır. Akademi kötü durumda. Sivil toplum kuruluşları kötü durumda, sermayeyi temsil eden kurum ve kuruluşlar kötü durumda. Ben medyanın bu tarafıyla ilgilenirim. Nasıl işlerini kolaylaştırır, nasıl sesleri daha gür çıksın, daha bağımsız bir medya düzeni oluşabilsin diye bakar, gayret gösteririm. Medyanın kötücül eleştirisiyle ilgili elde edindiğim bu beş buçuk yıllık deneyim de demokrasi tarihine geçecektir diye düşünüyorum. Sayın Cumhurbaşkanı’na muhalif bir dünya insan var, onun hakkında benim 10'da birim kadar kötü yazılmıyor. Sadece iktidarın ihtiraslarını, arzularını ve iktidarın düşmanlıklarının temsilciliği yapan bir medya düzeninin hakimiyeti var. Onun için size ve Sözcü gibi saygın medya kuruluşlarına itibarlı, bilgiye dayalı, habercilik yapan medya kuruluşlarına destek olmak da benim sorumluluğum. Ancak ilişkim bu kadar.

YARIN:

- Partide Mansurcular, Ekremciler, Kemalciler var mı?

- Kreşler, kayyımlar, engellemeler…

- İBB’nin sosyal yardımları…