13 Mayıs 2023.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turundan sadece bir gün önce.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: 85 milyonun tamamını bağrımıza bastık, hiç kimseyi ötekileştirmedik. Hiçbir vatandaşımızın hayat tarzına, yaşam biçimine karışmadık. Toplumumuzun tüm kesimlerinin hak ve özgürlük alanlarını genişlettik.
Yine seçim öncesi: 9 Mayıs 2023.
“21 yıldır kimsenin özgürlüğüne hayat tarzına, giyimine kuşamına karışmamış kuşatıcı bir siyasi iradeden yana olduk. Ya bu zihniyeti ya da öğretmeninden polisine, sanatçısından gazetecisine önüne gelen herkesi tehdit eden bir zihniyeti seçeceğiz.”
Açıklamaların sayısı çok. Geriye gittikçe hemen her sene benzer ifadeler kullandı Cumhurbaşkanı. Ama söz uçar, icraatlar kalır.
“Biz karışmadık” dese de bal gibi de karıştı yaşam tarzına.
Prangaları kaldırmakla övünen iktidar, alıp o prangaları karşı mahallenin bileğine taktı. Yetmedi üzerine beton döküp denize attı.
Kendi de itiraf etti aslında bu müdahalenin bir çeşidini ama kabul etmiyor.
31 Mayıs 2022.
Vergilerden bahsederken kullandığı cümle aslında yıllardır izlenen politikaların ikrarıydı:
Devamlı arttırıyoruz, çok rahatsızlar hem suluda hem sigarada, fakat hayret aç, sefil geziyor ama birayı rakıyı almaktan geri durmuyor.
***
Sadece zamlar değil.
Çıkarılan yasalarla da birçok yasak getirildi AK Parti iktidarı döneminde.
2011’de İstanbul’un o dönem eğlence denildiğinde ilk akla gelen noktalarından olan Asmalımescit’teki masalar tek tek toplandı. İşletmeler parasını ödediklerini savunuyordu ama Beyoğlu Belediyesi “izinsiz işgal” dedi. Asmalı’daki ve Taksim’deki eğlence hayatı bir anda söndü.
2012… 10 yılı aşkın süredir yapılan festivaller hedef olmaya başladı. Bir festival o sene Ramazan’ın hemen öncesine denk gelmişti.
“Bira festivali istemiyoruz” diyen gruplar tepki gösterdi.
Sonunda yazılı anlaşma olmasına rağmen festivalin düzenlendiği alanda içki ruhsatlarının kullandırılmayacağı kapı açılışından yarım saat önce organizatörlere bildirildi.
Gençlerin kült festivallerinden biri o yıl son dakika gelen kararla alkolsüz yapıldı.
Eyüp Belediyesi duyarlılıkları için halka teşekkür etti.
Erdoğan’sa daha sonra katıldığı bir canlı yayında bir üniversite kampüsünde yapılan o festival nedeniyle okulun yöneticilerini bizzat aradığını anlatacaktı.
“Yav Allah aşkına bir üniversitenin içinde, restoranlarında alkollü içki satılmasına müsaade edilebilir mi, böyle bir şey olabilir mi? Öğrenci oraya gelip de alkolü alıp kafayı mı bulacak yoksa ilmi alıp kendini mi bulacak?”
***
Erdoğan bu açıklamayı o festival özelinde yapmıştı.
Ama YÖK hemen harekete geçti.
2 hafta gibi kısa bir sürede tüm üniversite rektörlüklerine gönderilen yazıyla kampüslerin içindeki restoranlarda alkol satışı yasaklandı.
Yasal düzenleme arkasından geldi.
24 Mayıs 2013. Gezi Eylemleri başlamadan sadece bir hafta önce.
4250 sayılı Kanun’da düzenleme yapıldı.
İçki firmalarının festival ve konser gibi organizasyonlara sponsor olamayacağı duyuruldu.
Akşam 22.00’dan sonra alkol satışı yasaklandı. Film, dizi ve kliplerde içki ve sigaraya özendirici görüntülere sansür geldi.
Erdoğan yasa geçtikten sonra yaptığı konuşmada, “Kimse alkolü bir kimlik meselesi haline getirmemelidir. Çıkan düzenleme kimsenin yaşam tarzına müdahale anlamında değildir. İçeceksen yine alkollü içeceğini al evinde iç. Yine git ne içeceksen iç” dedi.
***
Cumhurbaşkanı sosyal hayatı ev toplantılarıyla sınırlandırmaya kararlıydı. Müdahalelerin dozu her geçen sene arttı. 2012’den sonra içki yasağı konser ve festivallerin rutini haline geldi. Geçen sene ise festivallerin kendisi, komple iptal edilmeye başlandı. Eskişehir Anadolu Fest etkinliği ile başlayan yasaklar artarak devam etti. Bazen kaymakamlık girdi devreye bazen valilik. Kimi zaman kamu düzeni denildi gerekçe olarak, kimi zamansa güvenlik. Orman yangını çıkabilir diye iptal edilen festival bile var. Geçen sene tam sayı 14’tü. Bu yıl liste daha da uzadı. Sadece 8-14 Ağustos haftasındaki 6 konser iptal edildi. Yetmedi sanatçılar da art arda yasaklandı. Kiminin yıllar önce attığı bir tweet sosyal medyada linçe dönüştü. Belediyeler konserleri iptal etti. Gençler konsere, festivale gidemez hale geldi.
***
Tüm bunlar tartışılırken gündemi İstanbul Valiliği belirledi. 17 Ağustos’ta gönderilen yazının yeni ortaya çıkmasıyla şimşekleri üzerine çekti. O yazıda kentte asayiş sorunlarının genellikle alkolden kaynaklandığı, açık alanlarda etkin şekilde denetim yapılması ve alkol tüketimini engellemek üzere ilgili kişi ve işletmeler hakkında yasal işlem yapılması talimatı vardı. “Alkol satışı ve tüketilmesi ruhsatı bulunan işletmelerin dışında park, piknik ve mesire alanı, sahil bandı, plaj vb. alanlarda çevrenin rahatsız edilmemesi, olumsuz görüntülerin oluşmasına mahal vermemek amacıyla alkol satışı ve tüketilmesinin önlenmesi” isteniyor, cezasının 617 lira olduğu hatırlatılıyordu. Ancak “durup dururken nereden çıktı”, “yaşam tarzına müdahale” diye bir anda infial yarattı. Anayasa hukukçuları devreye girdi. “Valiliğin böyle bir yetkisi yok” denildi. İstanbul Barosu Anayasa'nın 6. maddesi uyarınca "Hiçbir kimse veya organın kaynağını Anayasa’dan almayan bir Devlet yetkisini kullanamaz” denerek iptal davası açtı.
***
Valilik bu denetimleri Mayıs 2013’te düzenlenen, yukarıda da bahsettiğimiz 4250 numaralı kanuna dayandırıyordu. Fakat hukukçular o kanunda tüketimin değil satışın düzenlendiğini belirtiyor. Bir atıf daha var. 2005 yılında kabul edilen Kabahatler Kanunu. Orada da 35. maddesi gayet açık. “Sarhoş olarak başkalarının huzur ve sükununu bozacak şekilde davranışlarda bulunan kişiye, kolluk görevlileri tarafından 50 Türk Lirası idari para cezası verilir.” Orada da halka açık yerlerde alkol almanın yasak olduğuna dair hiçbir ibare yok.
***
“Çevreye rahatsızlık verme”den valilik böyle büyük bir çıkarımda nasıl bulundu belli değil. Bu yüzden de sert bir tartışma var. Kim, ne zaman rahatsızlık veriyor sayılacak konusunda büyük muğlaklık var. Bu da endişeleri artırıyor haliyle… Şunu atlamamak gerek. 2023 Türkiyesi’nde adım adım içki yasağının, yaşam tarzı üzerinde nasıl bir müdahale unsuru haline geldiğini görüyoruz. Şimdi siyasette bir tartışma da karma eğitim üzerinden dönüyor. Önce Cumhur İttifakı ortakları tarafından ortaya atılan, ardından Milli Eğitim Bakanı’nın topa girdiği ancak gelen tepkiler sonrası geri adım attığı tartışma bu bağlamda önemli. Bel altı çalışan zihniyet 6-7 yaşındaki çocukların aynı sıralarda oturmasını taciz diye niteliyor. Sabırla atılan adımların, ilmek ilmek örülen bir sürecin nerelere geldiği ortada. Tartışmaları ciddiye almak lazım.