Okulların açılmasıyla birlikte, öğrencilerin beslenme sorunu da önemli bir gündem maddesi oldu. Hayat pahalılığından, insanların çocuklarını okula aç göndermek zorunda kaldığı sıkça gündeme getiriliyor. Yapılan bazı açıklamalar ise inandırıcı olmaktan çok uzak. Örneğin öğrencilerin neredeyse yüzde 20’sinin okula aç geldiği belirtiliyor. Beslenme yetersizliği olduğu inandırıcı olur ama evinde hiçbir şey yemeden öğrencinin okula geldiğini söyleyen de, söylediğine inanmıyordur.

Bazı dernek ve sendikalar “Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu” oluşturdu. Amaç, okullarda öğrencilere bir öğün kaliteli yemek ve içme suyu verilmesini sağlamak.

Koalisyon içinde yer alan Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Genel Başkanı Meral Güler, “Milli Eğitim Bakanlığı’nın, belediyelerin, öğrencilere yemek vermesi konusunda koalisyon olarak ısrarcıyız” diyor.

ÜCRETSİZ YEMEK VE SERVİS

Onlar öyle diyor ama Milli Eğitim Bakanlığı’nın imam hatip ortaokulu ve liseleri dışında bu konuda adım atmaya niyeti yok. Nasıl ayrıcalıklar yapıldığını belgelerle anlatacağım.

CHP’nin eski Genel Başkan Yardımcısı ve 27. Dönem Milletvekili Yıldırım Kaya, öğretmen kökenli ve de sendikacı olduğu için eğitim konularını sıkça gündeme getiriyor. Gönderdiği broşürde “Sevgili öğrenciler, İzmir-Karaburun Anadolu İmam Hatip Lisesi ve Ortaokulu sizleri bekliyor” deniliyor ve okulun, diğer okullardan farkı da şöyle ortaya konuluyordu:

-Çağdaş ve hoşgörülü eğitim.

-En fazla 15 kişilik sınıflar.

-Ücretsiz ve kolay ulaşım.

- Tüm öğrencilere ücretsiz öğle yemeği.

-Sosyal, kültürel ve sportif etkinlikler.

-Geziler. Başarılı öğrencilere ödüller.

-Akıllı tahta imkanı.

Okulların bu şekilde olmasını hangi veli istemez? Ama tüm çabalara rağmen imam hatip ortaokulu ve liselerinde öğrenci sayısı sınırlı kalıyor. Özel okullarda bile sınıf mevcutları 20’nin özerinde olmasına rağmen, imam hatip ortaokulu ve lisesinde sınıf mevcutlarının 15 kişi olduğu belirtiliyor. Koşullar, özel okullardan daha iyi.

BU AYIRIM NİÇİN?

“Yemek koalisyonu” adı altında birçok kuruluş çaba gösterirken, ne Milli Eğitim Bakanlığı, ne de belediyeler okullarda yemek işine girmek istemiyor.  Milli Eğitim Bakanlığı, hangi okullarda bu işe gireceğini belirlemiş, ücretsiz servisi de yemeği de öğrencilere veriyor. İsteriz ki bu yalnız imam hatip okullarında değil, diğer okullarda da olsun. Eğitimci, siyasetçi Yıldırım Kaya, bu durumu bize şöyle yorumladı:  

“Milli Eğitim Bakanlığına bağlı, İzmir-Karaburun Anadolu İmam Hatip Lisesi ve Ortaokulu yöneticileri, okullarına kayıt yaptıran öğrencilerine ücretsiz ulaşım ve yemek verileceğini broşürlerle duyurdu. Madem İmam Hatip okullarına kayıt yaptıran öğrencilere ücretsiz ulaşım ve yemek verilebiliyor, neden tüm okullardaki öğrencilere verilmiyor? İmam Hatiplerde okuyan çocuklarla, diğer okullarda okuyan çocuklar arasındaki ayrım neden? Hepsi bizim çocuklarımız değil mi?”

İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri, öğrenci sayısını artırmak için ücretsiz yemek ve servis uygulamasını başlattıklarını, buna rağmen öğrenci sayısı az olduğu için yemek ve servisten para alınmadığını söylediler.

Bir yandan öğrencilerin sabah kahvaltısı bile yapmadan okula gönderildiği, çocukların açlığını yatıştırmak için su içtiği belirtiliyor ve onlara yemek desteğinde bulunulmuyor, diğer yandan okul imam hatip olunca servis ve yemeğin parasız olduğu açıklanıyor. Bu ayırım yakışıyor mu?

Polis, böyle düşünüyor böyle değerlendiriyor 

Polis memuru Şeyda Yılmaz, yaşından fazla suçlardan Emniyet’te kaydı bulunan motosiklet hırsızlığından yakalanıp nezarethaneye konulan, annesiyle görüşmesi için dışarıya bırakılan Yunus Emre Geçer tarafından şehit edildi. Bu olay büyük üzüntü ve infial yarattı. Emniyet mensuplarının günlerdir sosyal medyada yaptığı paylaşımı ve onların değerlendirmelerini okuyalım:   

1- Bu caninin hiçbir emniyet tedbiri alınmadan karakol nezarethanesinden çıkarılıp karakolun bahçesinde yakınlarıyla görüşmesine neden izin verilir?  Nezarethane ya da güçlü bir polis memurunun bileklerine kelepçelenerek bir odada görüşmesi sağlanabilirdi.  Bu da caninin karakoldaki bazı amir ve memurlarla ilişkisinin olduğunu gösteriyor.  

2- Karakolun bahçesinden atlayıp kaçtıktan sonra, böyle bir caniyi 9 aylık tecrübesiz bir bayan memur ile iki arkadaşının yakalamak için gönderilmesi tam bir fiyasko olup  görev bilincinin ne hale geldiğini gösteriyor. Giden erkek polisin silahını kaptırması ayrı bir rezalettir. Silahına sahip olamayan bir polis olur mu?

BUNLARIN ÖĞRETİLMESİ GEREKİR 

3- Yakalamaya giden polislerin acemiliği, şaşkınlıktan nasıl hareket edeceklerine karar verememeleri kamera görüntülerinden fark ediliyor. Sanırım başlarında tecrübeli, yol gösterici birileri yok. Kızımız Şeyda Yılmaz son çare olarak kendini bir bidonun arkasına atıyor. Hedef küçültmediği için de kurşunlar başına isabet ediyor.  Böyle durumlarda hedef küçültmek gerektiğini anlaşılan polis okulunda öğretmemişler. Bidonun arkasına geçtiğinde hedef küçültse ya da yere uzanmış olsaydı çok büyük bir ihtimalle sağ kurtulabilirdi.

4- Bunların polis okullarında ve meslek içi kurslarda öğretilmesi gerekir. Ayrıca Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun 16. maddesi böyle durumlarda silah kullanma yetkisi veriyor. Bu olayda da silah kullanmanın tüm şartları oluşmuştur. Ama başlarında cesur bir yetkili olmadığından bu yetkilerin kullanılmasına cesaret edilememiş, bir caninin yaşamasına, ömrünün baharında bir kızımızın da hayattan kopmasına sebep olmuşlardır.   

5- Bu olayda ki tüm sorumluluk karakol amiri, grup amiri ile karakol nöbetçisine (nezaret nöbetçisi) aittir. Tez zamanda hesabı sorulmalıdır. (Eğer, İçişleri Bakanlığı soruşturma açarsa bunlar belirlenebilir.)

Nurlar içinde uyusun Şeyda Yılmaz kızımız. Ailesi, teşkilatımız ve sevenlerine başsağlığı ile sabırlar diliyorum. Selam ve dua ile.”