Bir insanın olaylardaki sebep-sonuç ilişkisini hızlı kurabilmesi, onun zekâ düzeyine işaret eder. Zekâ katsayısı, yani IQ’nuz ne kadar yüksekse, öğrenme, analiz etme ve problem çözme becerileriniz de o ölçüde gelişmiştir.  

Ancak toplumda sıkça zannedilenin aksine, yüksek IQ hayat başarısını garanti etmez. Çünkü IQ testleri zekânın sadece bilişsel bir kısmını, yani öğrenme ve mantık yürütme kapasitesini ölçer. Oysa zekâ bundan çok daha fazlasıdır.

Zekâ testlerinin ortalama puanı 100’dür. 130 ve üzeri üstün zekâ kabul edilir ve bu gruba toplumun yalnızca yüzde ikisi girer. 120–129 arası, analitik düşünme yeteneği güçlü, akademik olarak başarılı bireyleri ifade eder. 110–119 arası, ortalamanın üzerindedir. 90–109 arası, yani gelişmiş ülkelerde çoğunluğun bulunduğu aralık, ortalama zekâ olarak kabul edilir.

***

Türkiye’nin ortalama IQ seviyesi üzerine farklı araştırmalar yapılmıştır. Richard Lynn ve Tatu Vanhanen’in çalışmaları, Türkiye için 86–90 aralığında bir değer öngörürken, 2024 yılında yapılan başka bir çalışmada bu seviye 96 olarak ölçülmüş ve Türkiye, 115 ülke arasında 73’üncü sırada yer almıştır.  

Peki, “Türk halkı pratik zekâsıyla öne çıkarken, bu testlerde neden düşük puan alıyor?” diye sorabilirsiniz. Aslında Türkiye’nin ortalama IQ’sunun 86–95 aralığında olması, “Türk halkı zeki değil” demek değildir. Bu, fırsat eşitsizliğinin, sistemsel aksaklıkların ve ihmalin sonucu olarak okunmalıdır. Yani bu bir yetenek değil, fırsat meselesidir. Eğitimdeki eşitsizlik, sosyoekonomik koşullar, yetersiz beslenme, çevresel faktörler ve kültürel baskılar, bu sonuçları doğurmaktadır.

Bugün Türkiye’de hâlâ eğitime erişim eşit değil; özellikle kırsal bölgelerde okul eksikliği ciddi bir sorun. Erken çocukluk gelişimi de ihmal edilen konular arasında. Uzmanlar, 0–6 yaş aralığını zihinsel gelişimin en kritik dönemi olarak tanımlıyor. Ancak Türkiye’de okul öncesi eğitime katılım hâlâ oldukça düşük. Bu yaşlarda yeterli uyarıcıyı alamayan çocuklar da potansiyelinin çok gerisinde kalabiliyor.  

IQ gelişiminin geri kalmasının en büyük nedenlerinden biri de yetersiz beslenme. Özellikle demir, iyot ve D vitamini eksikliği, zihinsel gelişimi doğrudan etkiliyor. Yoksulluk içinde büyüyen çocukların sadece bedenleri değil, zihinleri de yavaşlıyor.

Kültürel baskılar ve yaratıcılık eksikliği de cabası… Sorgulamak yerine itaat etmenin yüceltildiği bir kültürde çocukların hayal gücü törpüleniyor. Oysa yaratıcı düşünce de zekânın önemli bir parçası. Biz çocuklara konuşmayı değil, susmayı öğretiyoruz. Üstelik stres, gelecek kaygısı ve güvenlik endişesi gibi çevresel etkenler de çocukların bilişsel gelişimini sekteye uğratıyor.

Yani mesele genetik değil; çocuğa verilen imkânlarla ilgili. Kime ne fırsat verildiği, potansiyelini nasıl ortaya koyabildiği belirleyici.

***

Ve tabii sadece IQ da değil, EQ yani duygusal zekâ da en az onun kadar önemli ama nedense daha az konuşuluyor. IQ, neyi ne kadar çabuk öğrendiğini gösterirken; duygusal zekâ (EQ) ise ne kadar insan olduğunun göstergesidir. Kendi duygularını tanıyabilmek, yönetebilmek, başkasının duygularını anlayabilmek, sağlıklı ilişkiler kurabilmek EQ ile ilgilidir.

Hayat sadece sınavlardan ibaret değil. Başarının anahtarı, ne kadar zeki olduğundan ziyade; zor bir insanla nasıl başa çıktığında, haksızlığa uğradığında nasıl tepki verdiğinde ve kendi duygularını nasıl yönettiğinde saklı. Duygusal zekâsı yüksek olanlar, ekip çalışmasına daha yatkın, liderliğe daha uygun ve stresle baş etmede daha başarılı oluyorlar.

Çok zeki olabilirsin ama empati kuramıyorsan, öfkeni yönetemiyorsan, başkalarının duygularına körsen o zekânın hayatta pek de karşılığı olmuyor. Bugün iş dünyasında da duygusal zekâ, IQ kadar önemli. Çünkü zekâ kadar, ekiple nasıl geçindiğin, krizde nasıl davrandığın, eleştiriyi nasıl karşıladığın başarıyı belirliyor.