Önce biraz kelimelerle oynayalım. Medya diye bir sözcük var. İletişim aracı ve/veya ortamı demektir. Medya yerine eskiden matbuat (Arapça tab yani basmaktan türemiştir) denirdi. Nitekim Türkçe karşılığı “basın” olmuştu. Basın kelimesi özellikle televizyon çıktıktan sonra yetersiz kaldı. Bu yüzden “medya”nın (media) kullanılması yaygınlaştı. Günümüzde medya denince aklımıza ilk olarak cins ismi “sosyal medya” olan internet uygulamaları geliyor. Sosyal medya, Twitter’in kurulduğu yıl olan 2006 öncesinin “fısıltı gazetesi” idi. Geçmişte, siyaset için fısıltı gazetesini yönlendirmek geçmişte ne kadar önemli idiyse, bugünlerde sosyal medyayı manipüle etmek en az o kadar önemlidir. Çünkü siyasi faaliyet aslında propaganda ya da kibarca “halkla iletişim”dir. Yaygın iletişim de mitingle veya seçmenleri tek tek ziyaret ederek değil ancak medya vasıtasıyla kurulabilir. Siyasi iletişimin amacı “siyasetçinin, kendini seçmene beğendirmesidir”. Beğendirmenin temel ilkesi seçmenin beğendiği şeyleri yapmak ve duymak istediğini söylemektir. Soru: Seçmen mi seçileni, seçilen mi seçmeni yönlendirir?  

HALK LOKANTALARI 

Bir süredir başta İstanbul olmak üzere birçok büyükşehirde, belediyeler lokanta açar oldu. Üç kap yemek 40 liraya satıldığı için kapısında kuyruk oluşan bu lokantaları, pahalılık altında ezilen dar gelirlilerin (hatta yeterli parası olanların) tercih etmesinden daha tabii ne olabilir? Öğrendiğime göre İstanbul Lokantacılar Odası’na kayıtlı 10 binden fazla aktif lokanta var. Kaydolmayanlar da hesaba katılınca, sayının bunun çok üstünde olduğu ifade ediliyor. “Kent Lokantası” denen ve İBB tarafından açılan mekanların sayısı ise sadece 15. İnşallah artmaz! Yani devede kulak bile değil. Şurasını söyleyeyim ki; bu lokantaların hepsi zarardadır ve ebediyen zarar edecektir. Zarar da milli geliri azaltır. Hayatı pahalılaştırır. Bunlar AKP’nin kara delikleri yanında çok küçük de kalsa yine de birer kara deliktir. Üstelik belediyeler, esnafa karşı haksız rekabet etmektedir. Belediyenin görevi lokanta açmak değil, lokantaları hijyen ve teknik emniyet gibi hususlar yanında fiyat bakımından da denetlemektir. Çünkü lokantaların önemli bir kısmı hem halka kazık atmakta hem de vergi kaçırmaktadır. Fiyat denetimi yapmak çok kolaydır. Yeter ki niyet olsun. Her lokanta, müşterinin içeri girmeden kolayca okuyabileceği şekilde yazılmış yemek ve fiyat listesi kapının dışına veya cama koyacaktır. Aynı liste her müşteriye istemeden verilecektir. Adisyonlar, okunaklı bir şekilde yazılacaktır. Denetimleri sivil giyimli belediye ve maliye elemanları müşteri gibi yapacaktır. Diyeceksiniz ki bu denetim yöntemini belediye bilmiyor mu? Biliyor ama uygulamıyor. Onlar lokanta açıyor.

HASTANELER KAPATILMAMALIDIR 

Son iki haftadır medya, bazı özel hastanelerin “yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde” para için öldürülen (?) bebeklerden bahsediyor. Benim anladığım şu: Doğum yapanlardan fazla para sızdırmak için, yeni doğan bebekleri gerekmediği halde, şebekeye dahil hastanelerin yoğun bakım servislerine sevkini koordine eden bir firma/çete kurulmuş. Anlamadığım ise şudur: Amaç para sızdırmaksa bu sonuç, bebekleri öldürerek değil, mümkün mertebe yoğun bakımda uzun yaşatmakla sağlanmaz mı? Çetenin kötü niyeti, bebek öldürmekle nasıl bağdaşıyor çözemedim. Anlaşılan burada biri “dolandırıcılık” diğeri “kasta yakın taksirle” ölüme sebep olmak üzere iki ayrı tür suç var. Siz de duymuşsunuzdur. En ünlü özel hastanelerde bile “gereksiz” tetkik ve tahlil yaptırılarak hastalardan fazla para alındığı söylenir durur. Ancak, bir tetkik veya tahlilin “gerekli/gereksiz” olduğuna kim karar verecek? Pek tabii müdavi hekim. Eğer hekim “fazla tetkik ve tahlil göz çıkarmaz” diyerek bunları istiyorsa, onu ancak bir tıp otoritesi veya meslek odası suçlayabilir. Tamam, bu vahim olayın üstüne gidilsin. Suçlular ferdi olarak cezalandırılsın. Ama! Bunun için suçun işlendiği hastaneleri kapatmak ve hastaları işi başından aşmış devlet hastanelerine yollamak şart mı? Bu hastaneler sadece yenidoğan yoğun bakım servisinden ibaret değildir. Halka tıbbi hizmet sunup, katma değer yaratıyordu. Kapatıldıkları için hizmet üretimi azalacak, pahalılık artacaktır.

SON SÖZ: Zarar, milli geliri azaltır.