Kışlalara genelge gönderip; bundan böyle yemek duaları “Tanrı’mıza hamdolsun” diye başlamayacak; “Allah’ımıza hamdolsun” diye başlayacak demişlerdi. Arkasından Fesli Kadir adında biri çıkmış; “Keşke Yunan kazansaydı” demiş Atatürk’e derin nefret duygusunu ifade ederek; “Ben 10 Kasım Atatürk’ün ölüm gününde kenefe giderim” kindarlığını paketleyip iktidar adamlarına satmıştı.

★★★ 

Onu baş tacı ettiler.

Hastanede ziyaretine gidip, limon kolonyası hediye ettiler. Arkasından Nurcu tarikatının kolu Fetullah Gülen’in CIA destekli sızıntısıyla; “Balyoz-Ergenekon-Casusluk” adlı kumpas davaları gelmiş; 15 Temmuz “darbe girişimi” yapılmış; dönemin Genelkurmay başkanı, emir subayı tarafından eli arkadan bağlanarak o gece darbecilerin karargahına götürülmüştü.

★★★

O Genelkurmay başkanı, sonradan Milli Savunma bakanı, partinin önde geleni ve Kayseri milletvekili yapıldı ancak Meclis’in araştırma komisyonuna gelip soruları cevaplamaya yanaşmadı. Meclis’in “15 Temmuz Darbe Girişimi Araştırma Komisyonu Raporu” da buharlaştırılıp kaybedildi.  Darbe gecesi Ankara’da yakalanıp salıverilen Adil Öksüz adlı karanlık imam bulunup mahkeme edilmedi. Fetullah Gülen, ABD’den getirilip adalet önüne çıkarılmadı; orduya sızıntının kılcal damarlarına girilmedi.

★★★

 “Orduya sızmış FETÖ’cüler temizlendi” beklentisi karşılık bulmadı, bulamadı; gömlek, taraf, tarikat değiştirip orduda gizleniyorlar şüphesi giderilemedi. Resmi üniforması üzerine tarikat cübbesi giyerek ayine katılan subay, zikir yaparken yakalanmış olmasına rağmen, ikramiyesini en yüksek basamaktan ödeyip emekli ettiler.

★★★

Kuşku büyüdü.

Birtakım adamlar ve kadınlar iktidar destekçisi TV’lere çıkıp; “Seçimi kaybedersek Belgrad Ormanı’na gömdüğümüz silahlarımızı çıkarıp savaşırız... Bizim aile 50 kişiyi götürür... Bu konuda donanımlıyız...… Maddi ve manevi olarak liderimizin yanındayız ve asla yedirmeyiz... Bizim sitede hâlâ 3-5 kişi var; benim listem hazır” dediler fakat bir savcı bunları çağırıp da; “sen kimin ordusunun askerisin, bu listeyi sana kim yazdırdı” diye sormadı.

★★★

Cumhurbaşkanı’nın başdanışmanı yapılmış bir eski emekli tuğgeneral çıktı; SADAT adlı paralı asker eğitimi veren şirket kurdu ve “Mehdi gelecek, Türkiye’de ortamı buna göre hazırlamalıyız” diyerek sabotajdan, kontrgerillaya ve suikastlara kadar savaş sanatında uzmanlık eğitimi yaptırdığını açıkça duyurdu. Bu adamın iktidar için özel ordu kurduğu bile yazılır oldu. 3 ay önce de Piyade Okulu’nda Atatürk’ün ölüm yıl dönümünde yakasına “Atatürk fotoğrafını” takmayan teğmenler ile onu uyaran 4 teğmenin kavgaya tutuşacak noktaya geldikleri olay gazetelere ve TV’lere büyük haber oldu.

 ★★★

 “Atatürk’ün Askerleriyiz” 
diye kılıçlarını kaldırıp subay yemini eden teğmenlere; yukarda özetin özeti yazmaya çalıştığım olaylardan sonra gelindi. Kara Harp Okulu, Hava Harp Okulu, Deniz Harp Okulu birincileri bu yıl “kadın teğmenlerden” çıkmış halkın büyük bölümünü gururlandıran mezuniyet töreni sonrası teğmenlerden bir gurup; “Atatürk’ün Askerleriyiz” diyerek subay yemini etme ihtiyacı duymuştu. Bu ihtiyaç hangi koşullardan doğdu ki, teğmen
“Ben Atatürk’ün askeriyim” 
diye bağırıyor?

★★★

Çok değil 2 yıl önce “Ne Mutlu Türküm” diye biten bu subay yemini törenlerde zaten yapılıyordu. Teğmenler; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin milletin ordusu olmaktan çıkarılıp parti ordusu haline getirildiği için mi “Atatürk’ün Askerleriyiz” diye kılıç altında toplanma ve 2 yıl önce kaldırılmış subay yeminini tekrarlama ihtiyacı duydular? Atatürk ile kimin sorunu var, niçin var?

Bu soru:

Kınında duran bir kılıç gibi ortada kaldı; cevabını arıyor.

36 çocuğun yanmasından Cumhurbaşkanı da sorumludur!

36’sı çocuk 78 kişinin kavrularak, yanarak, boğularak ölmesine neden olan eksiklikler; yangın merdiveni yoktu, yangın sündürme sistemi yoktu, yangına karşı eğitilmiş otel personeli kadrosu yeterli değildi, 24 saat hazır bir itfaiye ekibi yoktu. Bunlar olmadığı için otel 78 insanla birlikte yandı. Bunları sağlaması gereken otel sahibiydi. Otel sahibi, açıkça korunuyor ve kollanıyordu; bu yüzden eksiklikler umrunda değildi: Ne Bolu Belediyesi’ni, ne İl Özel İdaresi’ni dinliyordu. Masraf olmasın diye otelin bir yangın sırasında kaçış için ayrılan merdivenine elektrik şaftı, baz istasyonu, pano koydurmuştu. Oteli denetlemeye gelenleri yedirip içirip, karda kayak yaptırıp gönderiyordu. Orman arazileri önce Turizm Bakanlığı’na devredilip bu otel sahibine üç otuz paraya satılıyor, kiralanıyordu. Bu otel sahibi 3.200 metrekare yapı izni olan bir alana 17.000 metrekare yapı dikebiliyordu. Bu otel sahibi bugünkü Cumhurbaşkanı döneminde çıkarılan bir kanunla var edilen Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı’nda Karadeniz Bölge Temsilcisi de yapılmıştı. Ona devlet koltuğunu Turizm Bakanı vermişti. Turizm Bakanı’nı da Cumhurbaşkanı atamıştı. Bu otel sahibinin Bolu Karacasu Beldesi’nde orman içinde 35 odalı yeni bir otel daha (üçüncü oteli) yaptırdığı önceki gün ortaya çıktı. Bütün bunlar otelci ile Turizm Bakanı’nın el ele, kol kola, iç içe, kafa kafaya, kalp kalbe, kasa kasaya çalıştıklarını ortaya koyuyor. Turizm Bakanı da otelci. Otelciden Turizm Bakanı’nı Cumhurbaşkanı atadı ve koruyor. Cumhurbaşkanı önceki gün Antalya’ya gitti, Turizm Bakanı ile yan yana fotoğraf verdi. Cumhurbaşkanı, bir haftadır her gün; “oteli yakanlar hesap verecek” diye tekrarlayıp kendini dışarıda tutuyor. Bolu dağındaki lüks otelin, yanmış insan eti yiyen canavara dönüşmesinde otel sahibinin, Turizm Bakanı’nın, Cumhurbaşkanı’nın ve “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan damadını nasıl bakan yaptıysa ben de dayımın oğlunu belediyeye müdür yaptım” diyen Bolu Belediye Başkanı’nın sorumluluğu var. Baş sorumlu Cumhurbaşkanı, istifa etmelidir. Yangından otelin aşçısını, bekçisini, bavul taşıyıcısını suçlu çıkarıp cinayeti kapatmaya çalışıyorlar.