Ankara’nın Ayrancı semtinde her ayın ilk pazar günü Antika Pazarı kurulur.

Ben de plak bulmak için giderim.

Her gittiğimde de esnafla ve vatandaşlarla sohbet ederim.

Antika Pazarı dün de vardı.

Tezgahlar arasında dolaşırken yine “Deniz Abi kim aday olacak” sorularını duydum.

Ben de fikrimi söyledikten sonra onlara, “Siz kime oy vereceksiniz” diye sordum hep.

Geçmişte Ankara’nın bir ilçesinde ülkü ocakları başkanlığı da yapmış ülkücü bir esnaf Sinan Ateş cinayetini hatırlatıp, Erdoğan’ın karşısına kim çıkarsa çıksın ona oy vereceklerini söyledi.

Bir kadın, “Riske atmasınlar, Kemal Kılıçdaroğlu aday olmasın” dedi.

Kendisini destekleyenler de oldu.

Bu defa “Siz Kemal Bey’e oy verir misiniz?” sorusunu yönelttim.

Cevap netti: “Elbette...”

Kemal Kılıçdaroğlu aday olmasın” dediğinde kendisine destek verenlere de aynı soruyu sordum.

Onlar da oy verebileceklerini söylediler.

O zaman sorularıma şu soruyu ekledim:

“Peki oy verebileceğiniz birinin kazanamayacağını nereden çıkarıyorsunuz?”

Yanıt derin bir sessizlik.

O sessizliği “Kaybetmememiz lazım, risk alınacak bir seçim değil” cümlesi bozdu. Bu cümle başkalarınca da tekrarlandı.

Gördüğüm anket sonuçlarına, siyasi atmosfere bakıp “risk yok, kazanır” diyebilirdim belki.

Ancak, bunun bir işe yarayacağına, iktidarın değişmesini isteyen o vatandaşın kaygılarını giderebileceğime inanmadığım için susmayı tercih ettim.

★★★

Eve doğru yürürken kendi kendime sormaya başladım:

- Kılıçdaroğlu’nun eğitimi yeterli mi?

- Evet. En azından mevcut Cumhurbaşkanı’ndan daha iyi eğitim aldığı kesin.

- Kılıçdaroğlu devleti biliyor mu?

- Evet. Ömrü hayatı siyasetten çok bürokraside geçmiş.

- Kılıçdaroğlu hakkında herhangi bir yolsuzluk, hırsızlık, şaibe iddiası var mı?

- Yok. Hatta Erdoğan yıllardır hayatını didik didik ettirip açığını aradı ve bulamadı. Rakibi zenginlik ve lüks yaşam konusunda Arap krallarla, emirlerle boy ölçüştürürken o hala mütevazı bir apartmanda oturuyor. Sadece kendisi değil, ailesi, çocukları hep göz önünde ve kendisi gibi mütevazı hayatlar yaşıyor.

- Kılıçdaroğlu kutuplaştırıcı bir siyasetçi mi? Kendisinden olmayanı ötekileştiriyor mu?

- Hayır. Tam tersine yıllar önce birbirleriyle kavga eden ülkücülerle solcuları, Kemalistlerle muhafazakarları aynı masaya oturtmayı ve ittifak kurmayı başardı. Helalleşmek amacıyla her kesimle temas kurmaya/kucaklaşmaya/uzlaşmaya çalıştı.

- Kılıçdaroğlu’nun “Ben başkomutanım”, “Ben baş ekonomistim” gibi cümlelerle dışarı yansıttığı “tek adam” eğilimleri var mı?

- Hayır. Tam tersine işin uzmanlarıyla çalışmayı tercih ediyor.

Ekonomi alanı örneğin: Bir tarafta sadece Nurettin Nebati ile “ekonomist” Tayyip Erdoğan var. Diğer tarafta Jeremy Rifkin, Daren Acemoğlu, Hakan Kara, Refet Gürkaynak ve Ufuk Akçiğit gibi önemli ekonomistlerin fikirlerinden faydalanan, arkasına altı partiden Faik Öztrak, Selin Sayek Böke, Ali Babacan, İbrahim Çanakçı, Durmuş Yılmaz, Erhan Usta, Bilge Yılmaz, Ümit Özlale, Kerim Rota, Bülent Şahinalp gibi önemli ekonomistleri almış Kemal Kılıçdaroğlu.

(Bunlar gibi daha çok soru sorup cevaplarını verebilirim ama yine yerim kalmadı)

★★★

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusundaki temel sorunu bir pazar yerinde bütün netliğiyle karşıma çıkmıştı:

Tayyip Erdoğan’a ve icraatlarına çok kızgın, Kılıçdaroğlu’na gönül rahatlığıyla oy verebilecek insanlar dahi seçimi kazanabileceğine yüzde yüz emin olamıyor.

Çünkü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, devasa propaganda makinasının yardımıyla hakkında yıllar boyunca olumsuz bir algı oluşturmayı başardı ve ne yazık ki Kılıçdaroğlu bütün çıkışlarına/çabalarına rağmen bu algıyı yıkamadı.

Kılıçdaroğlu’nun tek yapması gereken bu fotoğrafı görüp, (Meral Akşener, Ali Babacan da dahil) kendisine oy verebilecekleri halde “kazanamaz” kaygısı duyan bütün insanları kazanacağına ikna etmekti.

Ancak, kendisi ve ekibi doğru iletişim stratejilerini uygula(ya)madığı için bu kaygıları ortadan kaldıramadı.

Altılı Masa’nın aday belirlemesine şunun şurasında bir hafta, seçime de 98 gün kalmışken, bunda sonra kaldırabilir mi?

Ne dersiniz?