Demokrasi, seçim sandığıyla değil, onun arkasındaki kültürle ayakta kalır...… 

Türkiye, sandığa hapsedilmiş bir demokrasi yaşıyor. Çünkü demokrasimiz, indirgene indirgene neredeyse sadece sandık demokrasisine dönüştü. Yatıp kalkıp erken seçim mi olacak, yoksa zamanında mı yapılacak, bunu tartışıyoruz. 

Sandık dışındaki demokratik haklarımızı kullanmak neredeyse suç gibi görülüyor. Basın kuşatılmış, yargı siyasallaşmış, sivil toplum etkisizleştirilmiş. Ama biz hâlâ sandığın tarihine odaklanmış haldeyiz. 

★★★

İşte tam da bu yüzden, meseleye dışarıdan bakan biri -üstelik bir anayasa mahkemesi yargıcı- çok daha derin bir yerden konuşuyor. İngiltere Anayasa Mahkemesi’nin eski yargıçlarından Lord Jonathan Sumption, New York Times’ta yayınlanan makalesinde, “seçim yapılan ama artık demokratik olmayan” ülkeleri sıralarken Türkiye’yi de o listeye ekliyor. Ve hepimizi çok net bir konuda uyarıyor: 

“Demokrasi çoğu zaman bir gürültüyle değil, bir iç çekişle ölür.” 

Ya da Washington Post’un logosunda yazdığı gibi: “Demokrasi karanlıkta ölür!” 

★★★

Lord Sumption’a göre birçok Batı ülkesi -başta ABD olmak üzere- artık “yüzeyde demokratik, içerikte otoriter” bir yolda ilerliyor. Venezuela, Peru, Macaristan, Türkiye ve Rusya gibi ülkeler hâlâ seçim yapıyor, mahkemeleri var, meclisleri açık. Ama bu kurumların işleyişi değil, içi boşalmış durumda. Çünkü bir ülkenin demokrasisi sadece anayasa kitapçığında değil, siyasi kültüründe yaşar. 

★★★

Anayasa Mahkemesi yargıcının asıl uyarısı da burada başlıyor: 

Seçmenler artık çözümü sistemde değil, sistem dışı figürlerde arıyor. 

Çünkü devletten beklentiler gerçeklikten kopmuş durumda. Herkesi güvende, zengin ve eşit kılacak bir devlet hayaliyle yaşayan toplumlar, beklentiler karşılanamayınca önce derin devlete, sonra muhalefete, en sonunda da demokrasiye düşman kesiliyor. 

Ve tam bu noktada sahneye “güçlü adamlar” çıkıyor. 

Lord Sumption, Trump’ın bu akımın sembol ismi olduğunu savunuyor: 

Devleti kendisiyle özdeşleştirmesi, 

Muhalefeti meşru görmemesi, 

Kamu kaynaklarını kişisel hesaplaşmalar için kullanması... 

Hepsi, çağdaş otoriterliğin el kitabından alınma davranışlar! 

Ama yazının hedefi sadece Trump değil; bu modelin yükseldiği her ülke. Lord Sumption açık açık şunu söylüyor: 

“Bir ülkede halk, defalarca otoriterleri seçerse, sonunda demokrasi ayakta kalamaz.” 

★★★

Amerika örneği üzerinden konuşsa da yazının bize bakan yanı çok daha sert. Çünkü Türkiye’de bu model çoktan yerleşmiş durumda. İktidar sahipleri halk desteğini sadece sandıkta değil, sandığın dışında tüm alanlarda da sınırsız bir onay gibi okuyor. Yargı bağımsızlığı, medya çoğulculuğu, muhalefet hakları, hepsi ya küçümseniyor ya da kriminalize ediliyor. 

★★★

Lord Sumption, bu durumun tarihsel sonuçlarına dikkat çekiyor: 

“Tarih gösteriyor ki güçlü adamlar hiçbir zaman işleri yoluna koymaz. Tam tersine, karmaşık sorunlara basit çözümlerle yaklaşan liderler, ülkeyi kaosa sürükler.” 

Çünkü güçlü adamlar bilimi değil sadakati sever. 

Liyakati değil bağlılığı ödüllendirir. 

Eleştiriye değil alkışa bakar. 

O nedenle rejimi inşa etmezler; yavaş yavaş çürütürler. 

★★★

Son noktayı ise, ABD’nin kurucu başkanlarından John Adams koyuyor. 

Lord Sumption yazısını onun şu unutulmaz cümlesiyle bitiriyor: 

“Şimdiye kadar kendi kendini yok etmeyen bir demokrasi görülmemiştir.” 

Türkiye, hâlâ seçim yapıyor olabilir. Ama sandık var diye, gerçekten demokrasi var anlamına gelmiyor. 

Çünkü demokrasi sadece nasıl oy verdiğinle ilgili değil; yenildiğinde nasıl davrandığınla da ilgilidir.