Ağustosta 4.3 milyar dolar ile 5 yılın aylık en yüksek cari fazlası verilirken yıllık cari açık 11.3 milyar dolara gerilemesi çok iyi bir düzelme değil mi?

Ah be, keşke ben de bu kadar iyimser olabilseydim bu veriyi görünce... Biraz inceleyince insan bir terslik var diyor bu işin içinde...

★★★

Nitekim ocak-eylül dönemine bakınca, ithalat cephesinde dikkat çeken bir tablo var. Fena ürkütüyor. Tüketim malı ithalatı yüzde 13.5’lik artışla 38.8 milyar dolara çıkarken, ekonominin omurgasını oluşturan yatırım malı ithalatı yüzde 1.2 düşerek 37.8 milyar dolarda kaldı.

Bu durum teknik gibi görünse de aslında büyük tehlike... Tüketim mallarına harcanan döviz ilk defa yatırım mallarını solladı...

★★★

Verilerin Türkçe meali, sanayinin üretim kapasitesini artıracak makine ve ekipman yerine daha çok lüks binek otomobiller, tüketim malları ithal ediliyor.

Neden? Aylardır kontrol altında tutulan döviz kurları sayesinde özellikle otomobil, beyaz eşya ve lüks tüketim mallarında ithalat cazip hale geldi.

★★★

Yani ithal mallarını çekici kılınca, lüks tüketim bir devalüasyon görmeden “zamlanmamış fiyatlarla” kapımıza gelmeye başladı! Özellikle lüks araç ithalatı geçen yıla göre tam yüzde 127 artarak 18.2 milyar dolara tırmandı.

Hani diyorlar ya, işler kötüyse kim alıyor bu arabaları?

Türkiye’de faiz gelirleri, özellikle varlıklı kesim tarafından elde edilen rantlarla birleşerek, büyük ölçüde servet sahibi bir azınlığın kazancını artırmakta...

Faizlerin yüksek tutulması, yatırımları finanse etmek yerine çoğunlukla birikmiş servetlerin karla dönüşünü sağlamakta...

Bu sayede varlıklı kesimin toplam gelirden aldığı pay hızla genişlemekte... Sonuç olarak, halkın geniş kesimi yoksullaşırken, servet belirli bir azınlıkta birikmeye devam etmekte...

Ders anlatır gibi oldu bu satırlar ama maalesef yaşanan budur gerçekte...

★★★

Özellikle araç ve lüks mal tüketiminde görülen artış, toplumun geniş kesimi için bu ürünlerin ulaşılmaz hale geldiği bir dönemde, varlıklı kesimin alım gücünü gözler önüne seriyor.

Rant, faiz ve kamudan servet aktarma politikalarıyla nüfusun yüzde 80’ini oluşturan 68 milyon kişi yoksullaşırken, yüzde 20’yi oluşturan 17 milyon kişiye, 26.5 trilyon TL’lik milli gelirin 13 trilyonu akıyor.

★★★

Bu çarpık tabloda çok daha ürkütücü başka bir ithalat görüntüsü daha var. Gıdada da işler hiç de iştah açıcı değil...

Yüksek enflasyon ve yetersiz tarımsal üretimle, soframıza ithalatla gelen yiyeceklerin payı arttı. İşlenmemiş gıda ithalatı yüzde 95, işlenmiş gıda ithalatıysa yüzde 84 oranında yükseldi.

★★★

İşin özeti, zengin aldığı faizin ve artmayan dövizin keyfini sürerken çiftçi başta olmak üzere geri kalan kesimler yaşama tutunma derdinde...

İşler böyle süremeyeceğine göre hem cari açığı hem de fakirleşen halkın bir yerde patlaması kaçınılmaz geleceğimiz... Ben uyarayım da nasıl geldik bu günlere diye sorarlarsa ileride, Muratoğlu söylemişti dersiniz.