Sevgili okurlarım, halktan çok büyük rağbet gören kadın voleybolu, kim ne derse desin, elde edilen büyük başarılarla birlikte Türkiye’nin bir numaralı spor dalı oldu.
Futbolu bile geride bıraktı.
Yurt içinde ve yurt dışında, ama özellikle yurt dışı turnuvalarda oynadıkları maçlarda elde edilen muhteşem sonuçlar, toplumda büyük beğeni ile izleniyor.
Kadın voleybolunda dünyada ün yapmış bütün takımları yıllar içerisinde tek tek devirdiler.
ABD, Brezilya, Almanya, Sırbistan, Çin, İtalya...
Dün son olarak Çin’i yendik.
Öte yanda ise voleybolcularımız gerçekten güzel kızlardan oluşuyor!..
Halkın önemli bir kesimi de zaten o güzellikleri izlemek için ekran başında yer alıyor ama elde edilen başarılar izleyenlere gurur ve mutluluk veriyor!
★★★
Türkiye, kadın voleybolunu tuttu ve benimsedi.
Türkiye, adeta bir voleybol ülkesine dönüştü.
Bu büyük başarıda katkısı olan herkesi kutlamak gerekir.
★★★
Bu başarılardan yola çıkan medyamız veya bir başkaları kadın voleybolculara ilginç bir isim taktı.
“Filenin Sultanları.”
Bu isim ne yazık ki kamuoyu tarafından da bir miktar benimsendi.
Ancak şunu açıkça bilmek gerekir, onlar sultan falan değil.
★★★
Kadın sultanlar bize uzak geçmişten, ama özellikle de Osmanlı’dan kalan bir deyimdir.
Padişah eşlerine, kızlarına, gelinlerine ve devlet gücüne sahip olanların yakınlarına verilen bir isimdir.
Sultanların çoğu, hele padişah hareminde yer alan kızlar ve kadınlar yabancı kökenlidir.
Devşirilip Müslüman yapılanlardan oluşmuştur
★★★
Zamanı geldiğinde kendilerine saraylar, yalılar, köşkler, kese kese altınlar, özel mücevherler armağan edilir, cariyeleri ve harem ağalarıyla birlikte ömürlerini rahat geçirmeleri sağlanırdı.
Her sultan kalabalık bir cariye ve haremağası topluluğuna sahipti.
Bütün bu şatafatlı harcamalar padişah ve vezirler tarafından devlet kesesinden yapılır, kimse de sesini çıkaramazdı...
Sarayların bu gibi gizli harcamaları zaten toplum tarafından bilinmezdi ki!..
Devlet parasının bugün olduğu gibi böylesine israf edilmesinin başlangıcı ve artarak hızlanması uzun yıllar önce başlamıştı.
Günümüzde giderek artan yolsuzlukların başlangıç noktası Osmanlı’nın geçmiş yıllarına dayanır.
★★★
Bir korkak ve hain olan, sonra İngilizlere sığınıp onların zırhlısıyla yurt dışına kaçan Vahdettin’in bu konuda söylediği bir söz vardır ki, bu ülkeye yürekten bağlı olanların hiçbir zaman unutmaması gerekir:
“Millet bir sürüdür, onun başına bir çoban lâzımdır. O çoban benim!”
★★★
Peki, ama bizim bayan voleybolcularımıza ne denmeli?
Bazı ağız alışkanlıklarının hiçbir zaman değişmeyeceğini bilsek de, olması gerekene bakalım.
“Atatürk’ün Kızları.”
Eğer Atatürk olmasaydı, o muhteşem devrimler yapılmasaydı, kadınların hakları verilmeseydi, hiç kuşkunuz olmasın ki şimdi filenin sultanları diye alkış tuttuğumuz sporcularımızın kara çarşafa bürünmüş ve özellikle cahil bırakılmış İran, Irak, Afgan, Arap, Malezya vesaire kadınlarından hiçbir farkı bulunmayacaktı.
Bu söylediklerim sporda ya da başka pek çok alanda başarıya ulaşan bütün kadınlarımız için geçerlidir.
★★★
Şimdi kadınlar voleybolunda Olimpiyat yarı final maçını oynamak üzereyiz...
Büyük başarıdır.
Türkiye’nin uluslararası tanıtımı bundan daha güzel yapılamazdı.
Buna kadın güreşçilerimizi, kadın boksörlerimizi ve öteki kadın sporcularımızı da ekleyin.
Hepsi bugünkü yerlerine Atatürk ve devrimlerimiz sayesinde ulaşmıştır.
Onları seviyoruz.
Yüzümüzü ak çıkaran kadın voleybolcularımızı özellikle kutluyorum ve burada bir çağrıda bulunuyorum...
Şu filenin sultanları safsatasını artık çöp kutusuna atalım ve onlardan gerçek kimlikleri ile Atatürk’ün Kızları diye söz edelim.