Mahsun Korkmaz’ın Eruh’u bastığı 15 Ağustos 1984’e gidelim. Teröristler ilçe jandarma karakolunu bastı. İçeriye girer girmez sordukları ilk soru “Komutanınız kim?” oldu. Astsubay, rütbelerini, olayın ilk şaşkınlığı geçtiğinde sökmüştü. Nöbetçi er Süleyman Aydın şehit olmuştu. Vatandaşlardan Aslı Erişir, Recai Yılmaz, Özgür Aykın ile erler Doğan Avşar, Ali Ergün, Hüsamettin İlkin, Mustafa Anar, Şenol Özdemir, Yüksel Kaynar, Adil Altıntaş, Mehmet Peşmen ve Bayram Ertekin yaralanmıştı. Terörist Mustafa Çimen hoparlörden Kürdistan Kurtuluş Birliği’nin (HRK) kuruluş bildirisini okuyordu.
Telefonları kesen teröristler, santrali de havaya uçuruyorlardı. Ziraat Bankası’nı soyabilmek için müdür ve muhasebeci aranıyordu. Banka Müdürü Şaban Sezai Yılmaz ve eşi, baskın sırasında jandarmanın bahçesinde çay içiyordu. Dört terörist bankaya yöneldi. Hedef kasayı açmaktı. Patlayıcıyla kasayı açmak istediler. Ancak dev kasayı açamadılar. Bekçinin çenesine namluyu dayayıp sordular: “Nerede banka müdürü, nerede kasa anahtarı?”
KÜMESTE DÖRT SAAT
Bankanın üst katında lojmanlar vardı. Koşarak müdürün evine girmek istediler, içerde kimse yoktu. Muhasebe Müdürü Musa Çaynak’ın evine girdiler. Çaynak’a “Ver kasanın anahtarını” diye bağırdılar. Çaynak, “Anahtar Müdür Bey’de” dedi... Daha sonra hoparlörden bir anons yükseldi: “Dikkat dikkat. Ziraat Bankası Müdürü Şaban Sezai Yılmaz, acele bankaya gel. Gelmemen halinde elimizde olan eşin ve çocuğun yarım saat içinde öldürülecek.”
Yılmaz, anonsu duyuyordu. Jandarmanın bahçesinin basılması sırasında kimse, kimseyi görmemişti. Yılmaz o karışıklıkta evine ulaşamamış, tavuk kümesine girmiş ve yüzüstü yatmıştı... O bankacı şimdi bir turistik ilimizde yaşıyor. Konuştuğumuzda “O gün bir daha gelmesin” diyor ve yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Her şeyi göze aldım ve çıkmamaya karar verdim. Kümese girdiğimi görenler vardı. İsteseler beni ele verebilirlerdi. Bir ara kümesin üzerinde ayak sesleri duydum. ‘Buralarda yok’ diye bir ses duydum. Dört saat kümeste bekledim. Tavuk kümesinde bit çoktu. Her tarafım kaşınmaya başlamıştı ama kaşıyamıyordum. Eşim ve çocuklarımın öldürülmüş olabileceğini düşünüyor, çıldırıyordum.”
Bankacının eşi ve oğlu jandarmanın bahçesindeydiler. Seken kurşunlardan dizkapağından yaralanan oğlu Mehmet Recai Yılmaz acı içinde kıvranıyordu. Müdürü bulamayan teröristler tekrar Çaynak’ın lojmanına gittiler. Çaynak’ı evde bulamayınca eşinin bileziklerini alıp gittiler.
“KÜRDİSTAN’I KURDUK, AF ÇIKARDIK”
Cezaevi kapısı gürültüyle açıldı. Mahkumlar karşılarında eli silahlı sivilleri gördü, içeri girenlerin ilk sözleri “Kürdistan’ı kurduk. Af çıkardık. Özgürsünüz. Çıkabilirsiniz” oldu. Birisi sevincini anlatmak için silahını ateşledi.
Kimse çıkmıyordu. Birisi cesaret edip, “Vallah biz kaçmayacağımıza dair komutana söz vermişiz. Ancak öldürerek çıkarabilirsiniz” dedi. Buna, “Biz söz vermişiz komutana. Cezamızı bitirmeden gitmeyeceğiz” diye katılanlar oldu. Teröristlerden biri, “Komutan artık benim” dedi göğsünü yumruklayarak. Bir diğeri ranzayı devirdi. Cezaevinden çıkmamak için büyük bir direniş vardı. Teröristler kapıyı açık bırakıp giderken, mahkumlar kapıyı kapattı. Arkasına ne buldularsa doldurup barikat oluşturdular.
KAYMAKAMIN EVİNİ GÖSTERMEDİLER
Meydanda birileri nutuk atıyor, birileri yere yatırdıkları vatandaşların kafalarına Kalaşnikofu dayamış “Kaymakamın evi nerede? Savcının evi nerede? Komutan nerede?” diye soruyordu. İnsanlar ne Kaymakam Mustafa Erdoğan’ın evini, ne savcının lojmanını gösteriyordu. Yanıt, “Vallah bilmiyorum...” oluyordu.
O sırada kaymakam, savcı, orman işletme şefi, hakimin evinde misafirdiler. Lojman ilçenin 300 metre dışındaydı. Silah seslerinin ardı arkası kesilmeyince ne olup bittiğini öğrenmek istediler. Jandarmanın telefonu cevap vermiyordu. Hem Siirt, hem Şırnak yönündeki telefon hatları PKK’lılar tarafından kesilmişti. Kaymakam Erdoğan, savcıyla meydana yürürken bir kişi, “Nereye Kaymakam Bey? İlçeyi bastılar. Sakın gitmeyin, sizi arıyorlar” dedi. Kaymakamı uyaran kişi, cezaevi baskınında canını kurtaran gardiyandı.
40 yıl önce vatandaş kaymakamına, savcısına, komutanına, bankacısına sahip çıkıyor, komutanlarına söz verdiği için cezaevinden çıkmıyorlardı. Ya bugün? Cezaevinin kapısına dayanıp “Kürdistan’ı kurduk, af çıkardık” dense cezaevinde kimse kalır mı?
Yarın: Eruh Kaymakamı, valinin karşısında bayıldı.