Bu yıl Cumhuriyet Bayramını, Gökmen Ulu kardeşimle birlikte, Almanya-Frankfurt”ta kutladık.
Davetlisi olduğumuz CHP’li dostlarımızla sohbet ederken Almanya’da Devlet Başkanı Frank Walter Steinmeier’in Berlin’deki Schloss Bellevue Sarayı’nda görev yaptığını, ancak mesai biter bitmez yaşadığı konuta gittiğini anlattılar.
Tarihi öneme sahip Saray’ın konumu çok ilginç. Önünde otobüs durağı bulunuyor ve çevresinde sadece 2-3 polis nöbet tutuyor. Sarayın ön cephesinin baktığı parkta ise genellikle Türkler, hafta sonlarında piknik yapıyor ve ızgara kokuları saraya yayılıyor!
Almanya’nın cumhurbaşkanları için uygun gördüğü resmi konutu gözünüzde hiç büyütmeyin. İkametgah, küçük bir bahçe içindeki 3 katlı bir villadan ibaret!..
Steinmeier Ailesi, villanın üst katındaki 153 metrekarelik bölümde yaşamlarını sürdürüyor.
Tabii kirasını ödemek koşuluyla!..
Ayrıca Almanya Cumhurbaşkanları da, tıpkı ABD Başkanları gibi, özel harcamalarının tümünü cebinden yapıyor!..
★★★
Almanya’daki Türk dostlarımızın anlattıklarını dinlerken, tarih bilgim beni gerilere ta 1920’li yıllara götürdü.
Yıl 1925, mevsim ilkbahar...
Cumhurbaşkanı Atatürk, ülkenin önde gelen tarım uzmanlarını Çankaya Köşkü’ne davet ederek, Ankara civarında kurmayı düşündüğü çiftlik için uygun bir arazi bulmalarını istiyor.
O yıllarda kıraç bozkırın ortasındaki Ankara, adeta bir Orta Çağ şehri görünümündedir. Ağaç yoktur, su yoktur, kısacası yeşil hiçbir görüntü yoktur.
Göz alabildiğine uzanan çorak bozkırda, Atatürk’ün hayal ettiği modern çiftliğe uygun araziyi bulmak çok zordur. Komisyon üyeleri tespit ettikleri bir iki yerle ilgili raporu sunarken, Atatürk, eliyle bugünkü çiftliğin bulunduğu araziyi işaret edip; “Burayı gezdiniz mi?” diye sorar. Uzmanlar buranın bir çiftlik için gereken özelliklerin hiçbirini taşımadığını, bataklık, çorak ve verimsiz bir yer olduğunu söylerler.
Atatürk kararlıdır. “Ben de böyle bir yer istiyorum” der. “Bu bataklık ve çorak araziyi biz ıslah etmezsek, kim edebilir?” diye sorar. O yıllarda Tarım Bakanlığı’nda görev yapan Alman uzmanlardan biri, Atatürk’ün seçtiği araziyle ilgili raporunda; “Bu öyle bir teşebbüstür ki, elverişsiz toprak ve iklim koşulları karşısında ya sabır tükenir ya da para!” diyerek, olumsuz görüş belirtir.
★★★
Ama uzmanların karamsar düşünceleri onun azmini kıramadığı gibi daha da kamçılar. Atatürk, ağaç bile yetişmeyen bir yerde insanın nasıl yaşayabileceğini sorgulayan ve Ankara’nın başkent oluşunu affedilmez bir hata olarak görenlere, bir mucizeyi daha göstermeye kararlıdır.
Böylece Türkiye tarımına bu modern çiftlikle örnek model sunacak, ayrıca bilimin bile imkansız gördüğü başarıların azim ve çalışmayla mümkün olabileceğini, ulusuna bir kez daha kanıtlayacaktır.
Nitekim öyle de olur. Onun “Burasını öyle ağaçlandırınız ki kör bir insan dahi yeşillikler arasında olduğunu fark etsin” düşüncesinden yola çıkılarak, bugünkü Atatürk Orman Çiftliği kurulur.
Artık bozkırda yemyeşil bir deniz uzanmaktadır. Başkent Ankara halkı, rahatlıkla gezebileceği, nefes alacağı, yaz, kış yeşil kalabilecek bir cennete, eşsiz bir doğa güzelliğine kavuşmuştur.
Bir başarıya daha imza atmanın mutluluğunu yaşayan Büyük Önder’in artık son hedefi, diğer çiftlikleriyle birlikte Atatürk Orman Çiftliği’ni de çok sevdiği ve değer verdiği milletine hediye etmektir.
Bir ilkbahar günü başlattığı projeyle ortaya çıkan görkemli eseri, 11 Haziran 1938’de, yani vefatından 5 ay önce, tüm tesis, hayvan varlığı ve demirbaşlarıyla birlikte Hazine’ye bağışlar.
Atatürk Orman Çiftliği’nin yanı sıra diğer çiftlikler de milletin malı olur...
★★★
Tarihte iz bırakan birçok isim sıralanırken; “Shakespeare yazdı, Einstein düşündü, Atatürk inşa etti” denir.
Daha ne yapsın Büyük Önder?
Osmanlı”nın enkazı üzerinde pırıl pırıl bir Cumhuriyet inşa etti!..
Hem de hiçbir gücün yıkamayacağı, ilelebet payidar kalacak bir Cumhuriyet...