Derbiler, futbolseverlerin ve doğal olarak biz basın mensuplarının merakla beklediği özel maçlardır. Aslında hiç hak etmeseler de Barcelona-Real Madrid maçı kadar önemliymiş havası estirip taraftarları motive ederiz. Maçı yönetecek hakemin geçmişte verdiği hataları kararları hatırlatırız ki benzerlerini yapmasın. Kaybeden taraf ise bizi ‘hakemi baskı altına almak’la suçlar. Maç oynanır galip takımın sevinç fotoğrafları ile sayfalarımızı süsleriz. Mağlup tarafın haberleri daha küçük girer. Bizim bahanemiz bu olur çünkü kazanan daima haklıdır(!)...

BAHANELERİ YOK (!)

Bir tarafta ligi Fenerbahçe ile forse eden kupa gazisi Galatasaray, diğer yanda -teşbihte hata olmasın- kazanılan sıradan bir maçtan sonra bile eve ‘Üniversiteyi kazandınız’ yazısı gelmiş öğrenci gibi sevinen Beşiktaş... Kabus sezonu yaşayan ile iki kupaya mendil sallayanın maçı olacak. Ensesinde Fenerbahçe’nin nefesini hisseden ile zor günler geçiren ancak çıkışını sürdürmek isteyenin karşılaşması... Aslında ikisinin de bahanesi yok(!).

BURUK ZORA GİRER

“3 günde bir maç oynuyoruz, bekim yok, rakip çok iyi oynadı, birçok oyuncuya şans verdim artık onlar düşünsün” bahaneleri kimsenin umurunda olmaz. Efendim, ‘son şampiyon’ unvanı unutulur gider. Uğruna şarkılar söylenen yıldızlar ıslıklanır. El üstündekiler bir bakmışsınız ‘istenmeyen adam’ ilan edilmiş. Takımı kısıtlı yetenekli oyuncularla dolu olan hocanın kariyeri ile kimse ilgilenmez. ‘Bütün sorumluluk bende’ diyene iki maç sonra tepkiler yağar. Ama şu unutulmamalı ki ligdeki olası bir kayıp Okan Hoca’yı zora sokar, Santos için ise gelecek sezon planlarının yol haritası olur.

HASİP İLE NASİP

Aklıma Zeki Alasya ile Metin Akpınar’ın Hasip ile Nasip filmi geldi. Birbirlerini çok seven ama bir o kadar da kıskanan iki arkadaşın hikayesi gibi... Liderlik yarışı, demeç savaşı, kaybedenin mağdur edebiyatı, hakem, VAR... Aslında üç büyükler birbirini koruyup kollamalı. Ama bırakın kollamayı sırf taraftarına şirin gözükmek için birbirilerine olmadık laflar ederler, suçlamalarda bulunurlar.

SENE 1972...

Adan Yeni Kolej’de okuyan, spor sevdalısı bir genç vardı. Hayali kaleci olmaktı. Zamane gençleri; internet, akıllı telefon gibi şeyler olmayınca spor yapıyordu(!). Başroldeki ismimiz, Adana Demirspor genç ve amatör takımında kalecilik yapıyordu. Ardından Genç Milli Takım’a Adana karmasından seçildi. Sivas’ta gol averajı ile finale kalmayı başaramadı. Yılmadı, üniversiteyi kazanınca basketbolcu olmayı tercih etti, kendine farklı bir yol çizdi. Çok da başarılı oldu. O isim şimdi Beşiktaş başkanlığı onurunu yaşıyor. ‘Futbolu, futbolun içinden gelenler yönetsin, iktidara yakın müteahhitler değil’ sözünün içini dolduruyor. Sporcu başkan Hasan Arat’a yakışan; küfürün, kavganın, tartışmanın, olayın olmadığı, şölene dönüşen bir derbi olması dileğiyle. İki takıma da başarılar.