İki yıl ne de çabuk geçti.
120 bin kilometre karelik alanda 11 ilimiz, 124 ilçemiz, 7 bine yakın köyümüz ağır yıkıma uğramış, resmi rakamlara göre 53 bin 537 can, canından olmuştu.
Büyük felaketlerde kenetlenmeyi başarabilen bir milletiz. 17 Ağustos Marmara Depremi'nde olduğu gibi, 6 Şubat Kahramanmaraş Depremi'nde de tek yumruk olmuştuk.
İşyerlerini, marketleri yağmalayan, çaldığı beyaz eşyayı arabasına yüklerken kameralar karşısında yüzü bile kızarmayan birkaç talihsizin dışında, herkes taşın altına elini sokmuştu.
Deprem bölgesine gitmiş biri olarak milletimizin alicenaplığına bizzat şahit oldum.
Gıda yardımlarından ‘istediğiniz kadar alın’ denmesine rağmen, bir öğünden fazlasına tenezzül etmeyen yüce gönüllü insanlara da…
‘BİZLERİ UNUTMAYIN YETER’
Depremzede kardeşlerimizin ortak bir arzusuna da şahit olmuştum. Maraş, Adıyaman, Hatay; yıkımın ve can kaybının en fazla olduğu illerimizdi. Yardıma koşanlara, depremzedelerin verdiği mesaj netti:
Bizleri lütfen unutmayın!
Toplum olarak kenetlenmekte mahir olsak da unutmak en büyük zaaflarımızdan maalesef.
Balık hafızalıyız desem yeridir.
Unutulmak büyük bir yıkım. İnsan ruhunda yarattığı hasar, Richter ölçeği ile ölçülemez.
Öte yandan felaketlerin insanoğlu için yıkıcı bir yanı da unutulmaz oluşları.
17 Ağustos depreminde üniversite 3. Sınıf öğrencisiydim. İstanbul Üniversitesi İletişim fakültesinde öğrenci temsilciydim üstelik. Kıymetli hocam Prof. Dr. Nurdoğan Rigel, ‘yardımları ulaştırdığınız noktalarda fotoğraf da çek’ demişti. Fakültemizin çıkardığı İletim Gazetesi’nde kullanacaktık.
Sahra hastanesine dönüştürülen Yalova Stadı’nda yaralı bir depremzedeyi kurtarmak için koşturan doktorların mücadelesi dün gibi aklımda.
Fotoğraf makinemin flaşını açmadan fotoğrafını çektiğim yaralının ölümüne şahit olmuştum.
Mevtanın üzerine örtülen beyaz örtü, ailesinin feryadı, doktorların kederli hali... Dün gibi net hafızamda. Çadırın bir köşesine gidip kimseye çaktırmadan ağlamıştım.
Sakarya’ya da gitmiştim. Depremin 7. günüydü sanırım, yerle bir olan Elmas Oteli’nden askerlerin çıkardığı cesetlerin kokusunun etkisini, yıllarca atamadım üzerimden. Gazetecilik zor bir meslekmiş meğer. Bugünlerde daha da zor gerçi ancak yazının konusu değil…
Bu yazıyı 17 Ağustos Depreminde orta hasarlı olan ve yıllarca oturamadığımız Yalova’daki baba evimden yazıyorum.
Depremde hiçbir yakınımı kaybetmemiştim, 22 yaşındaydım ve gazeteci adayıydım.
Şahit olduklarımı hatırladığımda hala sarsılıyor ruhum.
Sizleri çeyrek asır öncesine neden götürdüm?
Açıklayayım;
Felaketlerde en büyük travmayı çocuklar yaşıyor maalesef. Şahit oldukları acılar, ruhlarında kalıcı hasarlara da yol açabiliyor.
Bunun tamiri için, uzun süren ve devamlılık isteyen psikososyal etkinlikler yapılması şart.
TFF’YE BÜYÜK GÖREV DÜŞÜYOR
Adıyaman’da 6 Şubat depreminden tam 113 saat sonra enkazdan çıkarılan Mesut’un sedyede söylediği sözler, 85 milyonun yüzünde tebessüme yol açmıştı. Yıkılan koca kolonları adeta çalımlayıp hayata tutunmayı başarmıştı minik Mesut. Milli futbolcumuz Arda Güler’e olan sevgisi, Fenerbahçe’nin eski hocası Jorge Jesus’a ‘Arda Güler’i daha fazla oynat’ sözleri moral olmuştu vatandaşlarımıza.
Adıyamanlı Mesut’tan yola çıkarak, Türkiye Futbol Federasyonu’na birkaç önerim olacak:
MESUTLARI MESUT ETMEKTEN GERİ DURMAYIN
- TFF, başta Türkiye Kupası maçları olmak üzere, bazı müsabakaların deprem bölgesinde oynanması için öncülük edebilir.
- Milli Eğitim Bakanlığı ve kulüplerle işbirliği yaparak, bölgedeki öğrencilerin, en azından derslerinde başarılı olan öğrencilerin 4 büyüklerin maçlarını izlemeleri için organizasyon gerçekleştirebilir.
- Depremde yakınlarını kaybeden ailelerin, Avrupa Ligi’nde mücadele eden takımlarımızın maçlarını statta izlemeleri için adımlar atabilir.
- Adıyamanlı Mesut gibi onbinlerce Mesut’u, hayranı olduğu futbolcularla bir araya getirebilir.
- 2025 Ziraat Türkiye Kupası Final maçını deprem bölgesindeki Süper Lig’de takımı olmayan illerden birinde oynatabilir.
- UEFA Uluslar Ligi play-off ilk maçında 20 Mart’ta Macaristan’ı konuk edeceğiz. Milli maçta, depremzede 100 çocuk hatta daha fazlası onore edilebilir. Gönlü yaralı, ruhları incinmiş çocukların duaları, sahadaki futbolculara itici güç olacaktır.
İşin tabii finansal boyutu var ancak bu durum TFF’yi kesinlikle etkilemez. Üşenmedim hesapladım. 23 Ocak 2025 PFDK kararlarında, toplam 3 milyon 518 bin 850 TL ceza kesilmiş kulüplere ve yöneticilerine. Sadece 1 haftalık ceza miktarı. Liglerin boyu kısalıp yarış kızıştıkça TFF’nin ceza gelirleri katlamalı olarak artıyor. İstatistiklerin yalancısıyım.
Federasyon seçiminde ‘Biz Anadolu’yu gezen başkan olacağız’ sözü veren TFF Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’ndan umutluyum. Sayın Başkan, Anadolu’daki depremzede çocuklarımızı bir nebze olsun mutlu etmekten geri durmayacaktır.
‘OCAK’IMIZA ATEŞ DÜŞTÜ
21 Ocak’ta Bolu Kartalkaya’daki otel yangınında 36’sı çocuk 78 yurttaşımız hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden yurttaşlarımızın ailelerine sabrı cemil, yaralı vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum.
Köşe yazarlarımızdan Nedim Türkmen, eşi Ayşe Neva, kızı Ala Dora ve oğlu Yüce Ata da hayatını kaybedenler arasındaydı maalesef. Sorumluların gereken cezayı alması ve bir daha benzer felaketler yaşanmaması adına SÖZCÜ gazetesi üzerine düşen kamu görevini sonuna kadar sürdürecektir.
Nedim abi kendini çok iyi yetiştirmiş bir ekonomist olmasının yanı sıra centilmen bir spor insanıydı. Orduspor Başkanı seçildikten sonra takımını Süper Lig’e çıkaran başarılı bir yöneticiydi aynı zamanda.
Nedim Türkmen, başarı için her yolu mübah gören yöneticilerden olmadı. 26 Ocak 2012’de yapılan TFF olağanüstü genel kurulunda, 58. madde değişikliğine ‘Hayır’ oyu vermiş, Türk futbolunun etik değerlerine olan bağlılığını göstermişti Nedim abi.
'Şike'ye teşebbüs halinde bile ligden düşürme cezasını kaldıran 58. Madde.
Kaybımız büyük, acımız sonsuz.
Ruhlarınız şad olsun...