Ne lâflar, ne lâflar! Ders verir gibi anlatıyor, sözü Galileo’ya kadar getirerek:
“O Galileo ki, ölüme meydan okudu, dünya her şeye rağmen dönüyor dedi” diyor.
Herkes de onu saf saf dinledi.
Başbakan’ın bu konudaki bilgileri, ne yazık ki zayıf. Galileo olayı onun anlattığı gibi değildir.
* * *
Galileo, teleskopu bulan bilgindir.
1632 yılında “Dünya dönüyor” dediği için yargılanmış ve yakılarak ölüme mahkûm edilmiştir.
O devirde, dünyanın yuvarlak olduğunu ve döndüğünü kimse kabul etmiyordu.
Engizisyon Mahkemesi “Eğer bu lâfını geri alırsan ölüm cezanı affederiz. Dine ters düşen bu lâfını geri almazsan, seni yakacağız!” demişti.
Galileo da, “Dünya dönüyor” sözünü geri almış, toplumdan özür dilemişti.
Müritleri ve öğrencileri, hocalarının bir kahramanlık yapıp, sözünü geri almayacağı kanaatindeydiler. O sözünü geri alınca çok üzüldüler ve hocalarına “Kahramanları olmayan memlekete çok yazık” dediler.
Galileo da öğrencilerine “Kahramanlara muhtaç olan memleketlere çok yazık” dedi ve ekledi:
“Ben dönmüyor desem de, dünya yine dönüyor.”
* * *
Galileo dindardı ve çok koyu bir Katolik’ti ama şöyle diyordu:
“Eğer, İncil’den, başka din kitaplarından veya Kur’an’dan müspet bilimlerin getirdiği hakikatleri öğrenmeye kalkarsanız öğrenemezsiniz ve işin içinden de çıkamazsınız!”
* * * *
Geri kalmışlığımızın nedeni!
Galileo’nun Engizisyon Mahkemesi tarafından yakılmaya kalkışılmasının tarihi 1632’dir. Yani 381 yıl öncesine kadar insanlar, dünyanın yuvarlak olduğunu bilmiyorlardı ve “Dünya dönüyor” diyen Galileo’yu idam istemiyle yargılamışlardı.
O günden bu yana Batı toplumları bilgiye önem verdi. Osmanlı Devleti dindar bir gençlik yetiştirirken, Batı, bilgi birikiminde çağlar atladı.
Osmanlı Devleti’nin dağılmasını bilim ve fenden nasibini almayışında bulanlar haksız değildir.
19’uncu yüzyılın sonlarında bile hâlâ bir üniversitemiz yoktu.
Oysa İtalya’da üniversite 900 yıl önce kuruldu.
Dünyanın en eski üniversitesi, Bologna Üniversitesi’dir ve İtalya’da 1088 yılında kurulmuştur.
Fransa’nın Paris Üniversitesi dünyanın ikinci kurulan üniversitesidir. Onu İngiltere’nin Oxford Üniversitesi takip etmiştir.
* * *
Üniversiteler, günümüzün küresel uygarlığının temel taşlarından biridir.
Batı ülkeleri, kurdukları üniversitelerle, bilgili gençlik yetiştirip, bilim, teknoloji ve ekonomide dev adımlar atarken, Osmanlı toplumu din eğitimi ve “Öbür dünya” işleriyle meşguldü.
Osmanlı’da üniversite yok, medrese vardı. Medresede ne okutuluyordu? Daha çok dine dayalı bilgiler veriliyor, manevî bilimler öğretiliyordu.
Batı üniversitelerinde okutulan ise müspet bilimlerdi.
Medreselerde müspet bilimler (Matematik, fizik, kimya, v.s.) okutulmadığı için, Osmanlı toplumunun dünyadaki gelişmelerden, fenden ve teknikten, fazla haberi olmuyordu.
Kelam okutuluyor, fıkıh okutuluyor ve hep manevî bilimler öğretiliyordu.
Bunun yanlışlığı öğrenildiği zaman Osmanlı Devleti, Avrupa’dan 200 yıl geri kalmış ve bunun sonucu olarak batmıştı.
* * *
Şimdi... AKP iktidarı 4+4+4 veya bunun gibi formüllerle dindar bir gençlik yetiştirmek isterken, aydınlanma çağını bir kez daha ıskalayıp, ülkeyi eski çağlara götürüyor!
Evet, çocuklarımıza manevî bilimleri de öğretelim ama gençlerimize müspet bilimleri gereği gibi okutmazsak, hep gerisin geriye gideriz.
Bunun sonucunun ne olacağını söylemeye dilim varmıyor!
Tebessüm
Aptalların hakkı!
Seçimler yaklaşırken parti merkezinde aday listeleri hazırlanıyordu. Genel Başkan talimat verdi:
“Aday listesine Abdülrıza Bey’i mutlaka alın!”
Partinin kurmayları itiraz etti:
“Aman efendim, ne yapıyorsunuz? O adam aptalın biridir!”
Genel Başkan anlamlı anlamlı güldü:
“Biliyorum... Biliyorum ama, ülkemizde o kadar çok aptal var ki, aptalların da Meclis’te temsil edilmeye hakkı vardır!”
Günün Sözü
Akıl para ile satılmaz
ama en çok para eden de odur!