Benim yeğenim sizin ayağınıza kul kurban olsun gösterisine dönüştü ve “Adalete yeğen sokma sahnesini” de görmüş, izlemiş, yaşamış olduk. Tören, halkın “Cumhurbaşkanı Sarayı” diye isim taktığı “Cumhurbaşkanlığı Külliyesi”nde yapılıyordu.

Atiye.

(Armağan demek)

İhsan.

(İyilik demek)

Rütbe.

(Aşama demek)

Nişan.

(Belirti demek)

Mevki.

(Makam demek)

Dağıtılıyordu.

★★★

27 TV kanalından aynı anda yayınlandı. Kürsüde iktidar partisi başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yanında Adalet Bakanı Tunç vardı.

Kura çekimi başlamıştı.

İsimler okunuyordu.

Adli Yargı Hakim ve Cumhuriyet Savcıları ile

İdari Yargı Hakimleri Kura

Töreni, partinin makam-

mevki-koltuk dağıtma

toplantısına dönüştü.

★★★

İktidar partisinin hanım milletvekili Özlem Zengin, mikrofonu kaptı; “Kurada hemen göremeyeceğiz ama. Benim yeğenim Arif Dağhan’ı da telaffuz etmek (söylemek) istiyorum. Benim yeğenim hiç olmazsa size bir selam versin. Kurada da adını görürüz” dedi.

Parti Başkanı baktı.

Gözleri parladı.

Adalet Bakanı baktı.

Yüzünü sevinç kapladı.

Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın duvarları bu atiye, ihsan, rütbe, nişan, mevki dağıtımından adalet adına utandı!

★★★

Teyze Milletvekili, yeğen yeni yargıcı parti başkanına tanıştırmış oldu. Bununla da yetinmedi; yeğeni yargıcı partili Adalet Bakanı’nın yanına da götürdü; “Benim yeğenim tanıyın…” diye takdim etti. Yan yana durup üçü birlikte fotoğraf da çektirdiler.

Niçin bunu yapıyorlar?

Sorsan:

Adaletimizde eşitlik.

Eşitliğimizde adalet.

Derlerdi.

★★★

Aslında yeğen kura ile çektiği yeri ileride ola ki, beğenmezse Adalet bakanına; “Amca beni teyzemin uygun bulduğu kentin mahkemesine yargıç yap...” diyebilmenin yolu döşeniyordu. Cumhurbaşkanlığı Sarayı salonunda; yüzlerce genç yargıcın önünde Cumhurbaşkanı’nın dikkatini avlayıp; “benim yeğenim hiç olmazsa size bir selam versin...” demek en azından “kul hakkı yemeye” girer.

Hani siz Müslümandınız!

★★★

Söz vermişlerdi: Yargı tarafsız olacak, bağımsız kalacaktı. Asla ve asla partili teyzeler, partili amcalar, partili dayılar; yeğenlerini öne geçirip yargıya ellerini sokmayacaktı.

Meclis esir alındı.

Kanunlar değişti

Kararnameler çıktı.

Önce yüksek yargı kadrosu partili yargıçlardan oluşturuldu. Yüz yüze seçmek (mülakat) öne geçirilip binlerce yeni yargıç ve savcı alınarak “adalet, partili teyzemin adaletine” büründü. Partili teyze kura çekme töreninde sergilediği; “kul hakkı yeme cüretini” bu yapıdan alıyor olmalı.

★★★

Parti başkanı ve Cumhurbaşkanı’na Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 13 üyesinin en az 10’unu seçme yetkisi verildi. İktidar yargıç ve savcıları kullanarak; konuşanları, yazanları, itiraz edenleri, hakkını arayanları, düşüncesini dile getirip, ifade özgürlüğü ile protesto özgürlüğünü kullanmak isteyenleri; sabah şafak vakti evlerini basıp yaka paça emniyete götürerek ve yargıç önüne çıkartarak korkutma yolunu seçti.

Yargıyla yıldırma yol oldu.

Teyze adalete yeğen soktu.

Sanık intihar etti!

“Yenidoğan Bebekler” üzerinden SGK’yı soyuyorlar diye dava açılmış, 22’si tutuklu 47 sanık hakkında iddianame yazılmıştı. Soygun çetesinin içinde bazıları eski bakanlara ait 19 özel hastane ve pek çok “112 Acil” personeli olduğu ortaya çıkmıştı. İşte bu davanın iki numaralı sanığı hapishanede bileğini çay bardağını kırıp ustura gibi kullanarak kesti. Davanın cevap aranacak en önemli sorusu şuydu: “Ne oldu ya da nasıl oldu da; 1 Cumhurbaşkanı, 3 Başbakan, 4 Sağlık Bakanı, 6 Sağlık Bakanlığı Müsteşarı, 4 Sağlık Bakan Yardımcısının hiçbirinin haberi olmadan, bebek cinayeti üzerinden devletin kurumunu soymak düzeni kuruldu? Nasıl oldu da bunların hiçbiri şüphelenmedi? Oysa her şey ortadaydı: SGK’nın çalışanlardan topladığı fonlar özel hastanelere akıtıldı. Sonra kendi bölgesinde bir doktor, bir hemşire, bir ebe ve bir sağlık memurunun bulunduğu ekiple “hem koruyucu hem tedavi edici hizmet veren sağlık ocakları” kapatıldı. Hastanelerde doktorlar için “performansa dayalı ücrete” geçildi yani doktorlar “ne kadar çok hasta bakar, ne kadar çok ameliyat yaparsa o kadar çok maaş alır” durumuna itildi. Sağlık ocakları kapatılınca salgın hastalık takibi kalktığı için Türkiye, hiç durmadan hastalanan insanlar ülkesi oldu. Bir yılda acil servislere başvuran hasta sayısı Türkiye nüfusunun bir buçuk katını geçti. Türkiye’nin sağlığa kavuşması değil özel hastanenin çok para kazanması üzerine kurulu yeni sistemin yan ürünü de; “cebimizden beş kuruş çıkmayacak yalanı” ile 17 şehir hastanesi müteahhidine 2017-2023 döneminde “hizmet bedeli ve kira olarak” 102 milyar TL devlet parası aktarılması oldu.