“35 yıllık gazeteciyim. 17 İçişleri Bakanı ve 22 Emniyet Genel Müdürüyle gazeteci-bürokrat veya gazeteci-siyasetçi çizgisi üzerinden çalışmışlığım var. Hiçbir dönemde yazdığım haber ve yazılara yalanlama yapılmamıştır. Bugün soruşturmaya konu olan yazı da yalanlanmadığı gibi, devletin itibar kazanmasına vesile olmuştur.”
10 DAKİKA SONRA
Gerçekten de Şardan’ı cezaevine götüren “MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na sunduğu yargı raporunda neler var” yazısı, yayınlandıktan iki gün, tutuklama kararından 10 dakika sonra yalanlandı.
Ona da yalanlama denirse!
Yazının muhatabı MİT olduğu halde İletişim Başkanlığı Dezenformasyon Mücadele Merkezi’nin X hesabında paylaşılan “MİT’in iddia edildiği gibi bir raporu söz konusu değildir” şeklindeki bir satırlık cümleyle sözde tekzip edildi.
MİT’in raporu yoksa bile Şardan’ın yazısından anlıyoruz ki, yargıdaki çürümeye ilişkin Cumhurbaşkanına sunduğu bir çalışması var.
Bunca kokuşmuşluktan sonra, yoksa da yazılmış olmalı diye düşünmek istiyorum.
Kaldı ki MİT’in bir raporunun olduğu hangi vakit doğrulanmış ki?
Ne ‘Babalar Operasyonu’nu konu alan birinci rapor...
Ne de Susurluk raporu.
İki rapor gerçekti halbuki.
NİÇİN RAHATSIZ ETTİ?
Ucu MİT’e dokununca, “Acaba yazıda istihbarat elemanlarının kimliği mi teşhir edildi? Yoksa MİT’in operasyonu mu ifşa edildi?” diye kuşkulanıyorsunuz.
Hayır, asla.
Şardan, İstanbul Anadolu Başsavcısı İsmail Uçar’ın iddialarıyla örtüşecek şekilde MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na rapor gönderdiğini savunuyor. İstanbul ve Ankara adliyelerindeki dosyaların incelendiğini, çürümede ilk sırada Bakırköy Adliyesi’nin yer aldığını, ardından Çağlayan Adliyesi’nin geldiğini kaydediyor. Cumhurbaşkanı’nın üst düzey MİT’çileri çağırıp detaylı bilgi istediğini iddia ediyor.
Aslında bu, iktidar açısından olumlu bir yazı sayılmalı.
Raporun gerçek olmadığını kabul etsek bile yazıdan niçin rahatsız olunur?
BAŞSAVCININ ADI GEÇİYOR
Acaba Şardan’ın yazdıklarından değil, yazmadıklarından ötürü mü?
Çünkü Şardan, ifadesinde şöyle diyor:
“Ben TCK 217. maddeye (halkı yanıltıcı bilgiyi yayma) aykırı hareket etmiş olsam, ulaştığım ama teyidini alamadığım bilgileri kullanabilirdim. Bu bilgiler içinde Çağlayan Başsavcısı Şaban Yılmaz’la ilgili de kimi iddialar bulunmaktadır. Çağlayan Adliyesi’nin kantin ve yemekhanesini işleten F.S.’nin hakim ve savcılarla olan, kamu bürokrasisinde tepki çekebilecek ilişkileri ortaya koyabilirdim.”
Şardan’ın bildiği ama teyit edemediği için yazmadıkları nelerdi?
Acaba bu operasyon Şardan’da neyi bildiğini ve kaynaklarının kimler olduğunu tespit için miydi?
Olası bir sızmanın daha önüne geçebilmek için mi?
Şardan’ın ifadesinde Yılmaz’ın adının geçmesi ve soruşturmanın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından re’sen başlatılması, bu ihtimali akla getiriyor.
KATALOG OLMAYAN SUÇ
Şardan, sevk edildiği İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği’nde, katalog suçlardan olmadığı halde, yani tutuklanmayı gerektirmemesine rağmen halkı yanıltıcı bilgiyi yaymaktan tutuklandı.
Üstelik cezanın üst sınırı üç yıl.
Savcı bey haberin yanlış olduğu sonucuna nasıl varıyor?
Diyelim ki, yanlış...
Suçun gerçekleşmesi için “sırf halk arasında endişe, korku ve panik yaratmak” kastıyla hareket etmeniz, “Ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığına aykırı gerçeğe aykırı bilgiyi” paylaşmanız, “kamu barışını bozmana elverişli şekilde” yaymanız lazım.
Gördük ki...
Şardan’ın yazısı, halkta yalnızca merak duygusunu uyandırdı.
Endişe, korku ve paniğe kapılan varsa; uyuşturucu kaçakçılarına rüşvet karşılığı tahliye kararı verenler olmalı değil mi?
Kamu düzeni ve barışı ancak, Çağlayan Adliyesi’nde iki mafya lideri aynı hakim tarafından birer gün arayla tahliye edilirken organize suç örgütlerinin üzerine yürüyen Şardan’ın tutuklanmasıyla bozulur.
ERDİNÇ DE GÖZALTINDA
Şardan’la aynı gün ve aynı suçtan Halk TV’den Dinçer Gökçe yazdığı haberin yanlış olduğu gerekçesiyle gözaltına alındı. Neyse ki Gökçe, iki kitap okuması koşuluyla bırakıldı.
Dün bağımsız gazeteci Cengiz Erdinç, Balıkesir’deki evinden gözaltına alındı.
Dikkat ederseniz, ‘tercih edilen’ gazetecilerin tümü, yargı ve güvenlik bürokrasiyle bağlantılı haber ve yazı yazanlar.
Asıl amaç, bu gazetecilerin yazdıklarından daha çok, henüz yazmadıklarını öğrenebilmek.
Ellerindeki döküman ve kaynaklarına ulaşmak.
Sınırlı sayıdaki muhalif gazetecileri gözaltı ve tutuklamalarla susturmak.
Yandaşların ‘doğru’ dediğine doğru, Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nin ‘yalan’ dediğine yalan dedirtebilmek.
Ponzi’nin ucu Anadolu Adliyesi’nde mi?
Anadolu Başsavcısı İsmail Uçar’ın rüşvetle tahliye verildiğini iddia ettiği adliyesinde, bu kez bir Ponzi iddiası var.
İddianın sahibi, Uçar’ın rüşvetle suçladığı Anadolu 21. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Sidar Demiroğlu’nun avukatı Burak Yalçın.
Yalçın, Anadolu Adliyesi’nde İcra Müdürüyken avukat olmuş.
5 Ekim’de Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nda ifade verdi.
İfadesinde, K.E. adlı kadın emlakçıya 15.500.000 TL verdiğini kaydetti. K.E.’nin bu parayla gayrimenkul alıp sattığını ve kar payı dağıtığını ileri sürdü.
Geçen ağustosta K.E.’ye “Paralarımla aldığın gayrimenkullerin tapularını bana ver” dediğini savundu. K.E.’nin “Battık, tüm parayı kaybettim” dediğini anlattı.
Yalçın, yaptığı araştırmada, K.E.’nin Anadolu Adliyesi İdari İşler Müdürü Y.K. ile sevgili olduğunu iddia etti.
Tapuları 20 Eylül’den sonra Y.K.’nin, Y. K’nin yeğeni B.A’nın ve akrabası İ.A.’nın üzerine geçirdiğini ileri sürdü.
Yalçın, “Tapu için Y.K. ile görüştük. Vermeyeceğini söyledi” dedi.
Y.K.’nin siyah çakarlı araçla yatırımcı görüşmelerine gittiğini, kendisini adliye bürokratı olarak tanıttığını öne sürdü. Topladığı parayla K.E. üzerinden gayrimenkul ve altın aldığını ve sahiplerine vermediğini iddia etti.
Anadolu Adliyesi’ndeki yangın söndürme, otopark, mahkeme salonları ve ön büro yapım ihalelerine fesat karıştırıldığını ve Y.K.’nin de işin içinde olduğunu savundu. Ayrıca Y. K.’nin Ponzi sisteminin başında olduğunu öne sürdü.
KAÇTILAR İDDİASI
Yalçın, şikayetinden sonra K.E.’nin topladığı parayla yurt dışına kalmaya çalıştığını iddia etti.
Yalçın, Şardan’ın ifadesinde adı geçen F.S. ve onunla bağlantılı kamu görevlileriyle ilgili ifade vermek istediğini ancak kabul edilmediğini söyledi.
Yalçın, bu iddialara ilişkin HSK’ye ve Adalet Bakanlığı’na başvurdu. Savcıları şikayet etti.
Y.K.’yi aradım.
Y.K., İftira atıldığını ve asıl mağdurun kendisi olduğunu söyledi.
Ancak Y.K.’nin Mali İşler Müdürlüğü’nden alınarak, kütüphane müdürlüğüne getirildiğini öğrendim.