Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapılan ve 7527 sayılı yasa ile yürürlüğe giren düzenlemeler, adı her ne kadar “koruma” olsa da gerçekte binlerce canlının yaşam hakkını tehdit ediyor. Bu, kabul edilebilir bir durum değildir ve yasa geri çekilmelidir.

Sokaklarda hiç başıboş hayvan olmaması, o toplumun gelişmişliğinin değil; bencilliğinin ve zalimliğinin göstergesidir. Çünkü bir toplumun gerçek gelişmişliği, yalnızca insanlara sunduğu yaşam kalitesiyle değil, birlikte yaşadığı diğer canlılara ve onların yaşam haklarına nasıl yaklaştığıyla ölçülür.

Evet, sokaklarda çok sayıda sahipsiz köpek olduğu doğrudur. Ve evet, bazen kendilerini koruma içgüdüsüyle doğal olarak insanlara tehdit oluşturacak kadar saldırganlaşabiliyorlar. Ancak bunun çözümü hayvanları öldürmek olamaz.   

Belediyelerin yıllardır yapmadığı barınak, kısırlaştırma, aşılama, sahiplendirme gibi sorumlulukların üstü kapatılıp, en kolay, en sessiz, en hesap sorulmaz yöntemle, yani yok ederek “temizlik” yapılmak isteniyor. Hangi belediyenin ne kadar hayvanı nereye götürdüğü, gerçekten hangi şartlarda “uyutma” kararı alındığı, denetim mekanizmalarının ne kadar bağımsız ve şeffaf olduğu tamamen belirsiz.

Kamuoyunda büyük tepki çeken ve hayvan hakları savunucuları ile sivil toplum örgütleri tarafından “Katliam Yasası” olarak anılan bu düzenleme, 2 Ağustos 2024 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmişti.

Bunun üzerine Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 15 Ağustos 2024 tarihinde Anayasa Mahkemesi'ne başvurarak; sahipsiz hayvanların toplanması, barınaklarda tutulması ve belirli koşullarda ötanazi uygulanmasını öngören düzenlemeleri içeren bu yasanın 17 maddesinden 16'sının iptalini ve yürürlüğünün durdurulmasını talep etti.  

Anayasa Mahkemesi (AYM), 7 Mayıs 2025 tarihinde, yani yarın, bu başvuruyu yasanın içeriği açısından inceleyerek karara bağlamak üzere görüşecek. Verilecek karar, Türkiye’de sahipsiz hayvanların nasıl bir gelecekle karşı karşıya kalacağını belirleyecek.
Bu sadece bir yasal süreç değil; aynı zamanda vicdanların, değerlerin ve yaşam hakkı anlayışımızın da sınandığı bir eşik olacak.

Unutulmamalıdır ki, Türkiye’nin sokak hayvanları sorunu bir günde oluşmadı. Plansız kentleşme, rant uğruna doğanın yok edilmesi, hayvanların doğal yaşam alanlarının gasp edilmesi bir yanda… Yerel yönetimlerin kısırlaştırma ve düzenli aşılama gibi önlemleri yetersiz uygulaması, yetkililerin kaçak hayvan ticaretiyle mücadelede yetersiz kalması, üretim çiftliklerinin devam etmesi ve sokağa atılan hayvanlar için caydırıcı cezaların olmaması bugünkü sorunun asıl sebepleridir.

Şimdi ise faturası hayvanlara kesiliyor. Bu yasa, sorunu çözmek yerine üzerini örtmeye çalışıyor. Ve bu örtünün altına sessizce gömülen her hayvanla birlikte, insanlığımızdan da bir parça eksiliyor.

Çözüm aslında ortada: Köpek satışını yasaklarsınız, bunu sıkı denetlersiniz. Sokağa terk edenlere hapis ve ciddi para cezaları getirirsiniz. Ve en önemlisi, bir kısırlaştırma seferberliği başlatırsınız. İşte o zaman sorun falan kalmaz.

Ama yok etmeyi kolay zannedenler, yaşatmanın ne kadar kıymetli ve sorumluluk isteyen bir şey olduğunu hâlâ anlayamıyorlar.

Allah’ın yarattığı her canlının, en az insanlar kadar yaşama hakkı olduğuna inanan insanlar, yaşamak isteyen hiçbir canlının “uyutulma” adı altında öldürülmesini kabul edemez. Bu yasa geri çekilmeli; kaynaklar öldürmeye değil, kısırlaştırma, rehabilitasyon ve sahiplendirme çalışmalarına yönlendirilmelidir.

Gerçek çözüm, yaşamı savunmakla mümkündür; yok etmekle değil. Çünkü bu dünyada birlikte varız ve yaşam hakkı hiçbir makama, hiçbir imzaya, hiçbir yönetmeliğe ait değildir.