Geçmişte adli vakalarla ilgili bir rutin olurdu.

Haberler gazetelerin üçüncü sayfalarına sığar, birinci sayfalara pek çıkmazdı.

Sosyal medyanın da ülkede aktif bir şekilde kullanılmasıyla durum değişti.

Artık adli vakalarla ilgili haberler “bu ancak filmlerde olur” diyebileceğimiz, dudak uçuklatacak detaylar içeriyor.

Üstelik böyle haberlerin sayısı da gün geçtikçe artıyor.

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın çetelere yönelik operasyon duyurularında, operasyonlara verilen isimlerdeki numaralar neredeyse 40’ları 50’leri bulacak.

Çeteler devlete, devletin güvenlik güçlerine, yargısına adeta meydan okuyor.

Sizden dün Türkiye medyasına yansıyan haberlerden derlediğim şu başlıklara bakmanızı rica ediyorum:

- “Gaziantep’te bir ara sokakta çekilen videoda, bazı kişiler uzun namlulu silahlarla sokakta nöbet tutuyor. Taktik yelek giymişler, ellerinde Kalaşnikof (AK 47) ile adeta ‘nöbet’ tutuyorlar. Biri de etrafa küfürler, tehditler saçıyor.”

(Bu görüntülerin sosyal medyaya yansımasından sonra polis harekete geçmiş, görüntülere yansıyan kişiler de dahil bir grup göz altına alınmış.)

Peki ya o görüntüler sosyal medyaya yansımasaydı?

Bu ağır silahlı kişilerin, yaşadıkları bölgedeki kolluk kuvvetlerince bilinmemesi mümkün mü?

- “Polis Şeyda Yılmaz’ı öldüren ve 26 suç kaydı bulunan Yunus Emre Geçti’nin çetesi Casperlar, sosyal medyada Yunus Emre’ye sahip çıktıklarını duyurdu. Çete, Geçti’nin avukatlık ve cezaevi masraflarını üstleneceklerini açıkladı.”

Bu açıktan bir meydan okumadır. Bir çete, bir mensubuna sahip çıkmakla kalmıyor, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne meydan okuyor.

Çete, bununla da kalmıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracağını da duyuruyor. Emin olun, böyle bir başvuru yaparlarsa kazanacaklar. Çünkü, çöp poşeti giydirilerek göz altına almak, hayvan toplama aracıyla emniyete götürülmek, katil ne kadar cani olursa olsun, kamuoyu vicdanını bu uygulamayla ne kadar rahatlatırsa rahatlatsın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “özgürlük ve güvenlik hakkı”nı düzenleyen 5. maddesiyle “adil yargılanma hakkı”nı düzenleyen 6. maddesinin açık ihlali kabul edilecektir.

Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti Devleti cani bir polis katiline tazminat dahi ödemek zorunda kalabilir.

- “Eski futbolcu Serhat Akın, Beykoz’da motosikletli saldırganların hedefi olmuş.”

Son zamanlarda herkes kendi adaletini sağlıyor. Bacaktan vurma Türk mafyasının geleneğiydi ama “motosikletli saldırı” kavramı Avrupa’dan ülkemize akın eden çetelerin armağanı oldu.

- “Depremde yıkılan Alpargün Apartmanı’yla ilgili tutuklanan müteahhittin oğluyla, cezaevi müdürü arasında rüşvet pazarlığı ortaya çıktı. Rüşvet pazarlığı yapan Can Alpargün’ün 1,5 senedir ifadesi dahi alınmadı.”

Rüşvet yaşamın olağan akışının bir parçası olarak mı görülüyor artık?

★★★

Daha bitmedi ama sıralayıp iyice canınızı sıkmak istemiyorum.

Gördüğünüz gibi sadece rüşvet, cinayet, bacağa sıkma değil, Daltonlar, Casperler, Sarallar, Şahinler ve daha nice çeteler de günlük hayatımızın olağan bir parçası oldu.

Sadece fiyatlar, piyasalar, enflasyon çıkmadı kontrolden.

Organize suç örgütleri, çeteler ve mafya da kendi düzenini kurdu.

Bir polis katilinin devlete meydan okuduğu, çetelerin saldırılarına kendi yöntemleriyle “imza” attığı, rüşvet pazarlıklarının gırla gittiği bir ülke olduk.

Size çok klişe gelebilir ama işin en güzel özeti şu:

Artık tuz koktu!

New York’a yöntem ihraç etmişiz!

New York Belediye Başkanı Eric Adams hakkında başlatılan soruşturma, New York’ta inşa edilen Türkevi binasının inşası sırasında yaşanan gelişmeleri de kapsıyor.

Öyle anlaşılıyor ki Türkevi binasının itfaiye raporunda ciddi sorunlar çıkmış ve belediyeden onay almak için Türkiye’de sıkça rastlanan bir yönteme başvurulmuş.

Birtakım hediyeler verilen, bedava misafir edilen, bedava uçurulan, seçim kampanyasına bağışta bulunulan Başkan Adams binanın itfaiye raporunun itfaiye dairesince Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ABD ziyaretinden önce onaylanması için baskı yapmış.

Soruşturmaya iki Türk iş insanın, Türkiye Cumhuriyeti’nin New York’ta görev yapan bir diplomatının ismi dahil edilmiş.

Kısaca New York’a yöntem ihraç etmişiz.

Ne ilginç değil mi?

Bizim ülkemizde gayet sıradan kabul edilen, bırakın dava konusu olmayı, gündem bile olmayan işler, ABD’de koskoca seçilmiş New York Belediye Başkanı’nın hapse girmesine dahi neden olabilir.