Hayat pahalılığı, ekonomik kriz toplumun her kesimini zora soktu.
İşçisinden emeklisine, memurundan serbest meslek sahibine, esnafından şoförüne, çaycısından hekimine kadar ekonomik krizden nasibini almamış vatandaş kalmadı.
Yaşı eski kriz zamanlarını hatırlayacak kadar olanlar, 1980 ve öncesi ile 1990’lı yıllarda yaşanan krizlerin bugünkü krizin yanında esamesinin bile okunmayacağını belirtiyor.
Tıpkı ömrünün son 50 yılını çalışma hayatının içinde geçiren Türk İş Genel Başkan Yardımcısı Ramazan Ağar gibi…
Ağar, “50 yıldır çalışma hayatının içindeyim, çok sıkıntılar gördüm, ama böylesini hiç görmedim” diyor.
Ağar, Genel Başkanı olduğu Yol İş Sendikasının bir etkinliğine katılmak üzere geldiği Adana’da, 5 Ocak Gazetesi'nden değerli arkadaşım Sefa Saygıdeğer’e yaşadığımız ekonomik tabloyu ve çalışma hayatındaki sıkıntıları aktarmış.
“Tencerede aş değil, dert kaynıyor” diyor Ramazan Ağar…
Şöyle devam ediyor, yılların sendikacısı…
“İnsanlar mutfağında tenceresini kaynatamaz hale gelmiş, vatandaş gerçekten perişan. Çocuğuna, torununa okul harçlığı veremiyorsa, okula giden çocuğuna öğlen yiyecek alamıyor, ihtiyacını karşılayamıyorsa, bir simit 15-20 lira ise burada bir sıkıntı var demektir. Siz hiç tarihte bir simidin ekmekten pahalı olduğunu gördünüz mü? Şimdi bu dönemleri yaşıyoruz”
Gerçekten, bir simidin ekmekte pahalı olduğunu biz de hiç görmemiştik.
Bu iktidar sayesinde gördük.
Bir ekmek 10 TL iken bir simit en az 15-20 TL’ye satılıyor.
Tabi bu arada orta halli kafelerde 30-40 TL’ye satıldığını da belirtmek gerek.
Çayın fiyatı da simitten farksız.
Bir çay bir simit için orta halli bir kafede 100 TL ödüyorsunuz.
Eğer bunu havaalanında yapmak isterseniz rakam daha da artıyor.
Özellikle simit bile yiyemez hale gelmiş emeklinin maaş bağlama oranındaki adaletsizliğe de değiniyor Ağar;
“Emekli bağlama oranı gerçekten Türkiye’de büyük oranda sıkıntı. Bu sıkıntının olmasının sebebi, Emekli Hesaplama Sistemi geriye dönük yılın enflasyon oranı alınarak, bir de büyüme hızının yüzde 30’u alınarak hesaplanan bir sistem. 2023 yılının enflasyon oranının yüzde 86,16 çıkmasından dolayı 2024 yılında enflasyonun kısmen düşmesinden dolayı enflasyondan doğan sıkıntıyı maalesef 2025 yılında emekli olan bir işçinin maaşı düşecek. Arada yüzde 30-35 oranında fark var. Biz hükümete diyoruz ki, Emekli Bağlama Oranını iki kelimeyle güncelleme yapalım. 5510 yasaya göre bir madde koyalım ve diyelim ki; 86,16 enflasyon oranı 2025 yılı için uygulansın ve aradaki makas kapansın. Dolayısıyla insanlarımızda hem iş gücü kaybı olmasın, hem ücretler düşmesin 2024 ile 2025 arasında emeklilik farkı doğmasın diyoruz. Bunu bir türlü anlamıyorlar, anlatıyoruz yine anlamıyorlar…”
Ramazan Ağar, asgari ücret konusunda da şu uyarılarda bulunuyor:
“Önümüzde asgari ücret var. Maliye Bakanı asgari ücretle ilgili ne diyor; ‘Biz 2025 yılının ön gördüğümüz enflasyona göre asgari ücreti belirleyeceğiz. Yüzde 20-21 gibi zam oranı ile belirleyeceğiz’ diyor. Öngörülen ne demek, tahmini demek oluyor. 2022’de de enflasyon oranını yüzde 8,5 tahmin ettiler, enflasyon oranı yüzde 86 çıktı. TÜİK’in sıka sıka, kalemle yazdığı enflasyona göre de yapsan enflasyon oranı yüzde 44 görünüyor. Asgari ücret zammını bunun üzerinde konuşmak lazım. Asgari ücrete yüzde 50 zam gelse, 25 bin 500 lira yapar. Ayrıca devlette, kamuda çalışanların hiç biri asgari ücretle çalışmıyor ki. Asgari ücreti özel sektörlerde ödüyorlar. Asgari ücret daha çok özel sektörün cebinden çıkıyor ve asgari ücret ne kadar yüksek olursa devletin kasasına daha çok para giriyor. Asgari ücrete insanların geçinebileceği şekilde zam yapılması lazım…”
Ramazan Ağar, söz konusu söyleşide vergi adaletsizliğinden çalışma hayatındaki diğer zorluklara kadar bir dizi açıklama ve uyarılarda bulunmuş.
Emekçilerin, emeklerini ve taleplerini sıralamış…
Hepsi de altına imzasını atacağımız haklı talepler.
Bakalım iktidar, 50 yıllık duayen sendikacının talep ve açıklamalarını nasıl değerlendirecek?
Talepler karşılanacak mı, yoksa sokağın sesi yine kesilmeye mi çalışılacak?
Ben de yaklaşık 50 yıllık gazeteci olarak söyleyebilirim ki, o sokağın sessizliği sesinden daha da tehlikelidir!
Bu da böyle biline!...