Yılmaz Güney, 39 yıl önce aramızdan ayrılsa da yaşam öyküsü, siyasi görüşü ve sineması itibariyle tartışılmaya devam ediyor.

Güney’in kişiliğinde siyaset ve sinema iç içe geçtiği için popüler, güncel ve canlı bir tartışma zemini sunuyor.

Taraftarları Güney’in sosyalist kimliğini, kamerasını ezilenlere ve emekçilere çevirmesini sahipleniyor. Nefret edenlerse O’nun 1974 yılında Adana’da Hakim Sefa Mutlu’yu öldürmesini gerekçe gösteriyor. 

Taraftarlarının kahraman gördüğü Güney, karşıtları tarafından “Katil” diye suçlanıyor.

En son oyuncu Farah Zeynep Abdullah, X’te Güney’i öven şair Murathan Mungan’a yanıt yazarak, ünlü yönetmeni için “Sinemamızın en iyi yürüyen ve kadın döven ve şiddet türleri açısından zengin ve etkili silah kullanan diyelim” diye eleştirdi.

Abdullah, daha sonra piyanist Fazıl Say’la polemiye girdi.

Güney’in ailesi dava açmaya karar verdi.

Fakat önlerinde hukuki engel vardı: Güney’i cinayetten 18 yıl hapis cezasına mahkum eden Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı.

MEZAR AÇILSIN

Güney’in eşi Fatma, kızı Güney ve oğlu Yılmaz Pütün geçen hafta avukatları Bişar Abdi Alınak aracılığıyla mahkemeye başvurdu. 

Dilekçede, davanın yeniden görülmesi ve Mutlu’nun mezarının açılıp otopsi yapılması isteniyor.   

Çünkü 1976 tarihli mahkumuyet kararı üzerinden Güney’in bir hakim katili gibi gösterilerek, bir itibar suikastına uğratıldığı belirtiliyor. 

Dönemin yargıçlarının “Taraflı yargılama ile hukuk garabeti niteliğinde bir karar tesis ettikleri” iddia ediliyor.

ADLİ TIP: 3. KİŞİ OLABİLİR

Dilekçeye göre Mutlu, o gece alkolün etkisi altındaydı. 

Mutlu ve Yumurtalık Savcı Yardımcısı Tuncer Aslan’ın yakınları Güney’e dört kez hücum etti. Silah, dördüncü saldırıda ateşlendi.

Güney, olay anında hem 20 santimetrelik boy farkından hem de 60 santimetrelik merdivenden ötürü 80 santimetre yükseklikteydi. Kurşun yukarıdan aşağıya inmiş olmalıydı.

Ancak otopsi raporunda kurşun, aşağıdan meyilli girmiş görünüyor.

Adli Tıp raporundan:

“Atışın aşağıdan yukarıya veya en fazla yere paralel seviyeden yapıldığı balistik ve geometrik tespitlerden anlaşılmaktadır.

(Bu atış Safa Mutlu ile aynı seviyede bulunan bir üçüncü şahıs tarafından olabilir.) 

Kafatasının giriş deliğinin geometrik şekli tespit edilerek, atış meyli ve istikametinin tespiti mümkün olabilir.” 

Adli Tıp, kafatasının incelenmesini istedi.

Mahkeme, ilk önce Mutlu’nun nerede gömülü olduğunu sorsa da daha sonra mezarın açılmasından vazgeçti.

‘MEŞRU MÜDAFAA’ SAVUNMASI

Dilekçede, olayın Güney kendini savunurken meydana geldiği ileri sürülüyor. Mutlu sandalyeyle hücum edince Güney’in kolundan yaralandığı, dengesi bozulduğu için silahın istek dışı ateşlendiği savunuluyor. 

Mutlu’nun vurulma anlarını gören, eşi Nuran dışında tanık olmadığı, onun da yalancı tanıklık ettiği iddia ediliyor.

Davaya Adalet Bakanlığı’nın müdahil olduğu, savcının görevden alındığı, yargılamanın Ankara’ya taşındığı belirtiliyor. 

Bu karardan ötürü Güney’in doğum ve ölüm yıl dönümlerinde saldırıya uğradığı kaydediliyor.

Ne var ki Güney hakkındaki mahkumiyetin dava açmaya engel olduğu ifade ediliyor.

Dilekçeden: 

“Güney’in sandalyeyle saldıran maktule karşı savunmadayken darbe alması sonucunda elindeki silahın patladığını, hedef gözeterek ateş etmiş olmasının kurşunun giriş yönü bakımından mümkün olmadığını, dolayısıyla kasten öldürme suçunu işlemediğini ortaya koyacak bir karar, katil addedilmesinin, hatta maktulü yargıç olduğu için öldürdüğüne dek varan çirkin iftiraların önüne geçecektir. Bu iftiralar, Güney’in ailesi ve avukatlarına dahi katil iması yapılmasına dayanak edilmektedir.”

49 YIL SONRA...

Dilekçede, Güney’in cinayetten tutuklandığı ve cezaevinde kansere yakalanıp öldüğü anlatılıyor. 

Dilekçeden: 

“49 yıl önce oluşturulan ‘Yılmaz Güney Katildir Mahkemesi’ Güney’in yaşamını ve sinemaya vereceği nice eserleri bizlerden çaldı. Yaşamının son bulmasının müsebbibi olan bu karar ile yüzleşmek Türkiye adına büyük bir sınavdır.”

Güney Ailesi, davanın yeniden görülmesini ve Sefa Mutlu’nun mezarını açılmasını istiyor.

Dilekçede “Yargı ya talebimizi kabul ederek günahı ile yüzleşir ya da gerçeklerden kaçarak 49 yıl önceki hukuk katlinin ortağı olur” deniyor.

Yıllar önce kapanmış bir davanın yeniden görülmesi ve mezarın açılması mümkün mü? 

Mümkün.

İki yakın örnekten söz edebilirim. 

12 Eylül’de işkencede öldürülen öğretmen Ali Ekber Yürek’in Tunceli Ovacık’taki mezarı 2011 yılında açıldı. Yürek’in cesedi üzerinde işkence yönünden otopsi yapıldı. 

Eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın mezarı da suikast iddiası nedeniyle 2012’de açıldı.

Herhangi bir kanıt elde edilemediğinden iki dosya kapandı.

Polis Enstitüsü Kriminalistik Öğretmeni Erruğrul Korhan’ın mahkemeye hazırladığı çizim. Korhan, şöyle yazıyor: “Atış yolunun aşağı doğru meyilli olduğu görülüyor. Otopsi raporunda bunun aksidir.”

O gece Yumurtalık plaj gazinosunda ne oldu?

Yılmaz Güney hakim katili mi?

Yoksa kendisini savunurken bir cinayet mi işledi?

Anlamak için Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 1976 tarihli gerekçeli kararına bakmak gerekiyor.

Karara göre...

Güney, 1974’te ‘Endişe’ filmini çekmek için Adana Yumurtalık’a geldi. Ekip belediye plaj gazinosuna yerleşti. Üç gün sonra, 13 Eylül 1974 akşamı Güney, eşi Fatma, Adana Belediye Başkanı Ege Bagatur ile film ekibi bir masada yemek yiyip içki içmeye başladı.

Hakim Safa Mutlu ve eşi Nuran ile arkadaşları Hatice ve Saim Varışlı ise diğer masadaydı. Onlar da alkol alıyordu. 

Mutlu, bir ara Savcı Yardımcısı Tuncer Aslan’ın kardeşi Fevzi’nin masasına gitti, içki içti. 

Derken, Güney’in masasına teyp getirildi.

O gün çekimi yapılan silah seslerini dinlediler.

Güney, kaydedilen seslerin bir tenekeye vurulması sırasında çıkan tıngırtıya benzetti.

İddiaya göre tabanca getirilerek atış yapılması ve seslerin yeniden kaydedilmesi konuşuldu. 

Gazino çalışanı Sait Erbaş, Mutlu’ya giderek, çekimler için ateş edileceğini ve sesin kaydedileceğini söyledi. 

Mutlu, “Savcı izinli. Atış yapılmasına izin vermem. Muamele yaparım” dedi.

Arkadaşları ricada bulununca “Peki” dedi.

Eşiyle gazinodan çıkarak, plajdaki çadırlarına yürüdü.

Güney’in masasındakilerden biri “Hakimmiş” dedi.

Güney, “Bize ne” diye yanıt verdi. 

Savcı yardımcısının kardeşi Fevzi Aslan ve arkadaşı Güney’in masasına yürüdü. 

Güney, ayağa kalkarak, havaya bir el ateş etti. 

Otel odalarına çıkan merdivenin yanına gelip “Kimse yerinden kalkmasın” diye bağırdı. Birisi denize doğru iki el daha sıktı.

Çadırında bulunan Mutlu, silah sesini duyup eşinin karşı çıkmasına rağmen koşarak gazinoya döndü. Güney’in göğsüne yumruk vurup silahı almak istedi. 

Güney, Mutlu’yu itti.

Mutlu, yönetmenin üzerine doğru yürüdü.

Güney, tekme atarak hakimi düşürdü.

Yerden kalkan Mutlu, eline geçirdiği bir sandalyeyle Güney’e hücum etti.

Bir eliyle sandalyeyi karşılayan Güney, diğer eliyle ateş etti. 

Başından yaralanan Mutlu, hastanede can verdi.

Güney, yakalandı. 

Dava iki yıl sonra bitti.

Güney’e Mutlu’yu haksız tahrikle öldürmekten 18 yıl, ruhsatsız silahtan bir yıl hapis cezası verildi. 

Güney, 1981’de cezaevinden bir günlük izinle çıkıp yurt dışına kaçtı. Paris’te 1984’te mide kanserinden öldü.

Terim’in kaldığı bağ evini tefeciye kaptırdı

Denizbank Levent Şube Müdürü Seçil Erzan, babadan yadigar olan, Fatih ve Fulya Terim’i ağırladığı Bozcaada’daki bağ evini, aldığı paraya karşılık Barış Tari’ye kaptırdı. 

Dava dosyasına giren evraklara göre Erzan, Barış Tari’den 2023’ün ocak ve şubat aylarında yüksek faizle para satın aldı. Borca karşılık 26 Ocak’ta 17.100.000 TL’lik senet imzaladı. Vade tarihi 24 Şubat’tı.

Bu senede istinaden A4 sayfasında protokol düzenlendi. El yazısıyla kaleme alınan protokolde Erzan’ın borcunu ödemediği takdirde Bozcaada’daki evini devredeceği belirtildi.

Protokol şöyle:   

“Senedi alan Tari ile senet veren Erzan arasında Tari’nin ödünç verdiği 910.000 dolar, Alaybey Mahallesi Kemerbaşı Küme Evleri N:72 Bozcaada karşılığında para alış sözleşmesidir.

Taraflar arasında 24 Şubat 2023’te senet tahsis edilmiştir.

Senet bu sözleşmeye bağlı imzalanmıştır.

En geç 24 Şubat 2023’te Erzan almış olduğu nakit parayı ya da Bozcaada’yı borçsuz şekilde vermeyi taahhüt etmektedir. 

İtilaf halinde İstanbul mahkemeleri yetkilidir.”

Evrakta bir şahidin imzası var.

Erzan’ın ifadesinden, Tari’nin senet ve protokolü icraya koyduğu anlaşılıyor. 

Erzan, Tari’nin parasını geri aldığı halde icraya gittiğini ifade ediyor. Tari ile eski futbolcu Ayhan Akman aracılığıyla tanıştığını anlatan Erzan, şöyle diyor:

“Ödemiş olduğum paraya ilişkin senetleri icraya koyarak, beni mağdur etmek istiyor. Kendisine fon vaadinde bulunmadım. Para satın aldım, aldığımı ödedim. Tari, benden baskıyla borçlu olduğuma ilişkin belge aldı. Bu belgeler para verirken oluşturulmadı. Parayı ödeyemediğim dedikodusu duyulunca 2023’ün ilk aylarında benden alınmıştır.”

Tari ayrıca, Erzan’ın kuzeni Tanın Yılmaz’ın aracına da ipotek koydurdu.

Seçil Erzan, 30.000.000 TL değer biçilen Bozcaada’daki bağ evinde Fatih Terim ve eşini ağırlamıştı.

Cezaevindeyken 100.000 dolar ödeme vaat etmiş!

İşadamı İsmail İbrahim Çağlar, Erzan’a 2.910.000 dolar verdi.

Çağlar, savcılık ifadesinde, Erzan tutuklandıktan 10 gün sonra, 21 Nisan 2023’te avukatı Nazlı Nadide Karaaslan’ın kendisini aradığını kaydediyor. “Seçil hanım çok üzgün ve pişman. Sizden aldığı parayı inkar etmiyor ama şu an parası yok” dediğini vurguluyor. 

Çağlar, o sırada tedavi gördüğü için avukata hastanede randevu verdiğini ancak Karaaslan’ın gelmediğini belirtiyor.

Karaaslan’ın 28 Nisan’da yeniden aradığını ve “Size şu anda 100.000 dolar ödeme yapabiliriz, onu da taksitler halinde yapabiliriz” dediğini söylüyor.

Çağlar “Ödemenizi istemiyorum, bu olay mahkemede çözülür” dediğini anlatıyor.

Evinden sadece 67.000 TL çıkan, evleri ipotek altında olan ve cezaevinde bulunan Erzan, nasıl oluyor da Çağlar’a 100.000 dolar ödeyebileceğini söyleyebiliyor?

Hani topladığı tüm parayı sistem içinde dağıtmıştı?

Yoksa saklıyor mu?