Yunanistan’ın kara sularımızı ve hava sahamızı ihlali sıkça yaşanıyor. İzmir, Muğla ve Aydın il sınırları içinde bulunan 20 ada ve 3 kayalık Yunanistan tarafından işgal edilmiş durumda. Yunanistan Cumhurbaşkanı, Milli Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı bu adalara gidiyor, bayrak ve egemenlik gösterisi yapıyor. Anlaşmalarla gayri askeri yasak bölge olması gereken 23 adada Yunanistan’a ait askeri üsler bulunuyor. Yani, anlaşmaları dinlediği yok. Yunanistan o kadar ileri gitti ki, sahil güvenlik botları kara sularımıza giriyor.

7 Aralık 2023 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis arasında imzalanan “Dostane İlişkiler ve İyi Komşuluk” hakkında Atina Bildirgesi’nde, gerginliği tırmandırıcı eylem ve söylemlerden kaçınılması, iki ülkenin yararına olacak işbirliği alanlarına odaklanılması öngörülmüştü. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, kasım ayında Yunanistan’a gidecek, 2025 yılının ilk aylarında Ankara’da düzenlenmesi planlanan 6. Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi toplantısının hazırlıklarını yürütecek. 

POZİSYONLARDA DEĞİŞİKLİK YOK 

Türkiye ve Yunanistan yan yana varolmaya devam edecek. Halklarımızın çıkarları için, bölgemizde istikrar ve huzurun daha da güçlenmesi için Türk ve Yunan makamları birlikte çalışmak zorunda. Dışişleri kaynaklarına varolan sorunlar konusunda neler yapılmakta olduğunu sordum. Gündemdeki konuları şöyle açıkladılar:

- “Ege meselelerinde tarafların bugüne kadar savundukları pozisyonlarında bir değişiklik yok.

- Ege’de ihtilafları tek kaleme indirgemek mümkün değil. Denizde ve havada, birbiriyle bağlantılı tüm ihtilafları görüşmeliyiz.

- Karasuları ve hava sahası genişliğinden aidiyeti belirsiz coğrafi formasyonlara, gayri askeri statüdeki adaların silahlandırılmasından FIR yönetimi gibi anlaşmazlıklara kadar tüm ihtilaflara çözüm aramazsak bizden sonraki kuşaklara borçlu kalırız. Bu meselelerin uluslararası hukuka uygun, kalıcı, kapsamlı ve hakkaniyetli bir çözüme kavuşturulmasını istiyoruz.

YUNANİSTAN’A GÖRE TEK SORUN

Yunanistan ise iki ülke arasında sadece tek bir mesele bulunduğunu, bunun da kıta sahanlığı/münhasır ekonomik bölge sınırlarının belirlenmesi olduğunu savunuyor. Bu pozisyon geride çözümsüz bırakılacak diğer meselelerin, ikili ilişkilerde her an gerginlik/kriz yaratma riskini bertaraf etmiyor.

- Bu görüşümüzün iki önemli gerekçesi var. İlki Ege meselelerinin büyük çoğunluğunun hukuken birbirleriyle irtibatlı olması. Başka bir ifadeyle birlikte ele alınmaları, barışçı çözümleri için hukuki bir gereklilik. İkinci sebep ise Türkiye’nin gerginlik ve kriz yaratabilecek hiçbir meseleyi geride, çözümsüz bırakmamak ve böylece ilişkilerde kalıcı bir sükûnet yaratmak anlayışı.

- Ege meseleleri iki ülke arasında 2002-2022 döneminde 64 tur yapılan istikşafi-istişari görüşmelerde ele alınmıştı. Temaslar sonucunda belirli bir mesafe de kaydedilmişti. Ancak, Yunan tarafı yeniden ‘ek ihtilaf vardır’ söylemine dönünce ilave ilerleme sağlamak mümkün olamadı.

YUNANİSTAN’LA İŞBİRLİĞİNE HAZIRIZ

- Anlamlı müzakereler sonucunda çözüme ulaşamazsak ihtilafları paket halinde uluslararası yargıya götürebiliriz. Ancak, bu aşamaya gelmeden Yunanistan’ın Uluslararası Adalet Divanı’nın yetkisine koyduğu çekinceleri de kaldırması lazım.

- Ege’de çevre, enerji, bilimsel araştırma, yasadışı göçle mücadele ve arama-kurtarma alanları dahil, işbirliğine hazırız.

- Zaten uluslararası hukuk da bizi buna teşvik ediyor. Ancak, tek taraflı adımlardan karşılıklı olarak kaçınmamız lazım. Esasen liderlerimizin imzaladığı Atina Bildirgesi’nin de ruhunda bu var.

- Ege’de iki tarafın da yaşamsal çıkarları var. Biz Ege’nin ortak denizimiz olarak muhafazasını istiyoruz. Dolayısıyla ister deniz parkları olsun, ister deniz mekânsal planlama olsun, bu tür işlevsel ve çevreyle ilgili konularda projelerin ortaklaşa yürütülmesinden yanayız.”

RUHBAN OKULU VE TÜRK AZINLIK

Yunanistan, Heybeliada Ruhban Okulu gibi ülkemizdeki Rum azınlıkla ilgili konuları, uluslararası toplumu ilgilendiren, evrensel dini özgürlük veya insan hakkı meselesi şeklinde takdim etme eğilimini sürdürüyor. Türkiye, “Rum azınlık uluslararası toplumun meselesi, Batı Trakya Türk Azınlığı ise sadece Yunanistan’ın iç meselesidir” gibi bir anlayışı asla kabul etmiyor. Dışişleri kaynakları bu konuda şunları söylüyor:

“Yunanistan’ın, azınlığın etnik kimliğini inkar etmeye, seçilmiş dini liderlerini tanımamaya, eğitim imkanlarını fiilen kısıtlamaya, azınlık vakıflarının içini boşaltmaya, özetle azınlığı sindirmeye yönelik çabalarına artık son vermeli. Biz Rum azınlığımızı bir zenginlik ve ülkemizle Yunanistan arasında bir dostluk köprüsü olarak görüyoruz. Yunanistan da kendi Türk azınlığını bu şekilde görmeli.

Yunanistan’ın, Lozan Antlaşması’nın kapsamına girmeyen soydaşlarımıza yaklaşımını da gözden geçirmesini bekliyoruz. Selanik’te, Rodos ve İstanköy’de yaşayan soydaşlarımız, her ne kadar Lozan Antlaşması’nda belirlenen azınlık çerçevesine girmiyorlarsa da Yunan devletinin onlara yönelik olarak da evrensel değerler temelinde, günümüz insan ve azınlık haklarını manzumesine yaraşır adımlar atmasını bekliyoruz.”

Türkiye’nin iyi niyetli adımlarına karşın, Yunanistan’ın neler yaptığını da başka bir gün aktaracağım.