“AKP döneminde hayatın tüm alanlarında olduğu gibi yargıda da kadının adı yok” diyen CHP Genel Başkan yardımcısı Tanrıkulu 1993’te Kulp civarında kaybedilen köylülerin duruşmasını izleyecek.

Sezgin Tanrıkulu’nun yaptığı yazılı açıklamalar şöyle;
“17 üyesi bulunan Anayasa Mahkemesi’nde, Zehra Ayla PEKTAŞ’ın yaş haddinden emekliye ayrılması sonrasında hiç kadın üye kalmamıştır. Bu tablo, AKP döneminde kadına verilen önemin, kadına verilen değerin ve 2010 referandumuyla kadına yönelik pozitif ayrımcılık sağlanması yönünde getirilen değişikliğin nasıl hayata geçirilmediğinin açık bir göstergesidir. AKP döneminde hayatın tüm alanlarında olduğu gibi yargıda da KADININ ADI YOK!
Kadın cinayetlerinin ne yazık ki her geçen gün daha da arttığı bir süreçte, kadınlar için fırsat eşitliği yaratmanın ve kadına yönelik pozitif ayrımcılığının hayata geçirilmesinin bu kadar önemli olduğu bir dönemde Anayasa Mahkemesi’nde de KADIN İZLERİ SİLİNMİŞ ve Anayasa Mahkemesi de tamamen erkek egemen hale gelmiştir. Önceki Cumhurbaşkanı Sn. Abdullah Gül tarafından Anayasa Mahkemesi’ne atanan 10 üyenin hepsi erkek iken şimdiki Cumhurbaşkanı tarafından da atanan tek üye için tercih erkekten yana kullanılmıştır. Sadece yargı açısından kadın-erkek fırsat eşitliği incelendiğinde Türkiye’de hakimlerin %66,4’ünün erkek, %33,6’sının kadın; savcıların %91,7’sinin erkek %8,3’ünün kadın olduğu ortadadır. Hal böyleyken, AKP iktidarının ve zihniyetinin kadın ile hiçbir şekilde barışmadığı, kadınlar için pozitif ayrımcılık için gerekli adımları atmak bir tarafa, fırsat eşitliği dahi yaratmadığı açıkça görülecektir.

Miting meydanlarında sürekli olarak “bacı”larını korumak iddiası ile oy peşinde olan AKP zihniyeti, kadınların erkekler tarafından korunması gereken kişiler olmadığını; fırsat eşitliği yaratarak, Anayasa’nın amir hükmü ile kadına yönelik pozitif ayrımcılık gerçekleştirerek kadınların da en az erkekler kadar hayatın her alanında etkin, güçlü ve aktif olmasının yolunun açılması gerektiğini artık anlamalıdır.
2013 yılında Anayasa Mahkemesi üye sayısının en az yarısından fazlasının, yani 17 üyenin en az 9’unun kadın üye olması için verdiğimiz yasa teklifi komisyonda bekletilmiş ve geçtiğimiz günlerde Anayasa Mahkemesi üyelerinin tamamının erkek üye olacak olması sebebiyle yasa teklifimizi yinelemiştik. Görülüyor ki, AKP hala kadından korkmakta ve kadını hayatın içinden alıp evlerine hapsetmeye çalışmaktadır.”
“CHP iktidarında kadınların erkekler tarafından kendilerine hak bahşedilecek kişiler değil, en az erkekler kadar sosyal yaşamda ve devletin her kademesinde etkin kişiler olacağından kimsenin şüphesi olmasın” diyen Tanrıkulu’nun Kulp köylüleri davasıyla ilgili açıklaması da şöyle ;
Bugün Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye devam edilen ve kamuoyunda Kulp Davası olarak bilinen 11 köylünün kaybedilmesi davasını izlemekteyiz.
8 Ekim ile 25 Ekim 1993’te Diyarbakır’ın Kulp İlçesi’ne bağlı Alaca köyü ile Muş’a bağlı Kayalısu köyü civarında dönemin Bolu Tugayı tarafından gözaltına alınıp kaybedilen 11 yurttaşla ilgili adalet mekanizması hiçbir zaman tam olarak işlememiştir.
Bu davanın seyrinin mağdurdan yana olmasını beklemekteyiz. Mahkeme heyetinin devleti koruma refleksiyle adaleti zedeleyecek bir tutum almayacağını umuyoruz.
Başından beri Ankara’nın karanlık dehlizlerinde unutturulmaya çalışılan Kulp Davası’nda aileler, 1993’te Türkiye’deki girişimlerden bir sonuç alamayıp AİHM’e gitmişti. AİHM 31 Mayıs 2001’de Türkiye’yi bu davada mahkum etti. 2004 yılında olayı araştıran Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu, olayın Tuğgeneral Yavuz Ertürk komutasındaki operasyon sırasında gerçekleştiğinin anlaşıldığını belirtti.
Olaydan 10 yıl sonra, 2 Kasım 2003’te bir çoban Alaca Köyüne 500-600 metre mesafedeki bir dere yatağında toprak yüzeyine çıkan bazı kemik ve bez parçalarını buldu. Yapılan incelemelerde kemiklerin en az 9 kişiye ait olduğu tespit edildi. Bunlardan ikisinin, kaybedilen 11 kişiden ikisi olan Mehmet Salih Akdeniz ile Behçet Tutuş’a yüzde 99,99 oranında ait olabileceği tespit edildi.
Yargıtay 5. Ceza Dairesi, sanık Yavuz Ertürk’ün “güvenlik” gerekçesiyle nakil talebi üzerine davayı Ankara’ya nakletti.
Sanık Yavuz Ertürk tutuklanması ve davanın Diyarbakır’da görülmesi talepleri reddedildi. Daha önce de söylemiştim, yineliyorum: AKP döneminde nakli yapılan hiçbir davadan adalet çıkmamıştır! Kulp davasında başından itibaren sanık lehine yürütülen sürecin sonlanarak adaletin yerini bulması gerekmektedir.
İddianamede, dönemin Bolu 2. Komando Tugay Komutanı emekli Tuğgeneral Yavuz Ertürk hakkında "kasten adam öldürme" suçundan 11 kez müebbet ile "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "halkı silahlı isyana teşvik" suçlarından 25 yıla kadar hapis isteniyor.
Ancak Türkiye’de bu tür davalar başından beri zamana yayılıyor. Süreç çok yavaş işletiliyor. Şahsen bu davayı dikkatle izliyorum ve izlemeye de devam edeceğim. Eğer 11 yurttaşın katledilmesi emrini verenlerin cezalandırılması isteniyorsa, ipe un sermenin manası yok. AİHM kararının, Meclis İnsan Hakları Komisyonu raporunun tespitleri ve öldürülenlerin yakınlarının ifadeleri, bulunan kemikler her şeyi ortaya koyuyor”