Sevgili okuyucularım, Türkiye’de herkesten ses var ama üç kişiden oluşan bir kesim adeta yemin etmişcesine sessizliğini koruyor.
Onların ağzından ülke sorunlarına ilişkin olumlu veya olumsuz bir tek sözcük çıkmıyor.
Sütre gerisine çekilmiş durumdalar.
Kim onlar?
Üç adet eski başbakan!
Yıldırım Akbulut...
Mesut Yılmaz...
Ve Tansu Çiller.
Bunlar geçmişte hükümetler kurmuş, hükümetler devirmiş, çok önemli işlerin altına imza atmış, siyaset kulislerinde en ön saflarda yer almış siyasetçiler.
Şimdi siyasetten çekilmiş durumdalar.
Ancak günlük siyasetten çekilmiş olmaları ille de suskun kalmalarını gerektiren bir durum değil.
Yukarıda isimlerini verdiğim üç eski başbakan, hayatta olanlar. Bir de dördüncüsü, 12 Eylül 1980 darbe döneminin başbakanı Bülend Ulusu var ki, onun ismini saymaya gerek görmüyorum...
Zira o zaten siyasetçi değil, oramiral rütbesinde bir askerdi.

* * *

Akbulut, Yılmaz ve Çiller hem de böylesine bir ortamda acaba niçin derin bir sessizliğe gömüldüler?
Söyleyecekleri bir söz, topluma gösterecekleri bir yol yok mudur?
İçlerinden Yıldırım Akbulut’un acentalık, galericilik ve otomobil ticareti yaptığı biliniyor.
Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller’in ne yaptığı konusunda bilgi yok.
Doğru olup olmadığını bilemem, ortalıkta dolaşan söylentilere göre Mesut Yılmaz’ın oğlu bu iktidardan iş alıyormuş.
Tansu Çiller ise kocası Özer Çiller’le birlikte İstanbul’da Boğaz kıyısındaki görkemli yalısına çekilmiş, emlak işlerini yönetiyormuş.

* * *

Geçmiş zamanda bunların arkasında büyük kitleler vardı. Genel başkanları olan Özal ve Demirel’in verdiği destekle parti kongrelerini kazanır, genel başkanlığa seçilirlerdi.
Sonra başbakan olur, miting meydanlarında esip gürlerlerdi.
Devlet ve hükümet onların elindeydi.
Önlerine gelen en gizli devlet raporlarını okudukları varsayılırdı.
Şimdi dikkat ediniz!..
AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından beri bu sayın büyüklerimizin sesi soluğu hiç çıkmıyor.
Geçmişteki devlet deneyimlerine dayanarak bir tek söz söylemeleri asla mümkün olmuyor!
Bir eleştiri, övgü, görüş bildirme, ülke sorunlarına çare arama, topluma yol gösterme, hiçbir şey yok!
Ne biçim köfteden siyasetçi imiş bunlar.
O makamlara nasıl seçilmişler!

* * *

Şimdi üçü birden belki aynı şeyi düşünüp diyecektir ki “Bu memlekette ağzı olan herkes konuşuyor. Konuşsam bile beni kim dinler. Zaten bana kimse bir şey sormuyor ki...”
Bir şey sorulmasına gerek yok.
Kaldı ki bazı gazeteci arkadaşlar kendilerinden şu veya bu konuda görüş istediği zaman üçü de kaçıyor ve asla konuşmuyor.

* * *

Türkiye’de bu iktidar döneminde bir korku imparatorluğu yaşanıyor. Herkes sindirildi ve korkutuldu.
Acaba diyorum, bu muhteremler de korkutulanlar arasında mı?
Günümüzdeki ticaret işleri, vergi işleri, geçmişten gelen bir takım dosyalar vesaire mi bunların geri çekilmesine neden oldu?
Şantajlar ve blöfler mi var?
Ya da bunlar çok yaşlanıp çaptan mı düştü, kendi kendilerini emekliye mi ayırdı?

* * *

Konuşsalar bir şey değişmez, bunu biliyoruz.
Ama suskunluğun bu kadarı da biraz fazla oluyor doğrusu!
Adına “Devlet adamlığı, ülke sorumluluğu, toplumu aydınlatma, yol gösterme” denilen kavramlara böylesine boş vermiş olmaları biraz tuhaf kaçıyor.
Türk Milleti’nin önemli bir çoğunluğu geçmiş seçimlerde bunlara oy verdi, partilerini iktidar yaptı.
Sağ partiler onların boş vermişliği ve sorumsuzluğu yüzünden çöküp gitti ve meydan AKP’ye kaldı.
Demek ki bunların bir atımlık barutu varmış...
Arkalarında Demirel ve Özal olmayınca bunlar bir hiç’ten ibaretmiş.
Onlar olmayınca ayakta kalamadılar, buzdan yapılma heykeller gibi eriyip gittiler.
Bu arkadaşlar sadece partileri oy aldığı, iktidar veya muhalefet olduğu sürece varmış.
Ne ürkek, ne sorumsuz, ne çakma siyasetçilermiş bunlar!