Babası Bilal’e dese: Oğlum askere yazıl.
Genelkurmay Başkanlığı’na başvur. Yeniden asker ol. Ben de Genelkurmay Başkanı’ndan rica ederim. Seni Şırnak’da, Silopi’de, Yüksekova’da bir karakolda görevlendirsinler. Subay üniformasını giy. Orada karakola saldıran PKK teröristlerini sen de kovala, kaçırt. Gazeteler her ay punduna getirip senin duran bir talaş çuvalına ok attığının ve tam hedeften vurduğunun fotoğrafını yayınlıyorlar. Milletimiz seni bir kez subay üniforman içinde elinde silahın, karakolda sabah 3 nöbetini tutarken ve PKK’lıyı yakalamak için devriye gezerken fotoğrafını görsün.
Uygun olur.
Davaya destek olur.
Şehit anaları ile babalarına yalnız değilsiniz, biz de varız ve acınızı yürekten paylaşıyoruz mesajı olur.

* * *

Bunu İngilizler yapmıştı.
Prens Andrev’i deniz subayı üniforması içinde Fakland Savaşı’na göndermişti. Prens Andrev, öyle sık sık İngiliz gazetelerinde “çevresinde bir yığın alkışçı ok atarken fotoğraf veren” birisi de değildi ve Kraliçe’nin öz be öz soyundan geldiği için İngiliz halkında “söz konusu vatan olunca hepimiz eşitiz” duygusu yaratmıştı.
Bizim de ihtiyacımız var.
Her gün yedişer yedişer.
Şehitler geliyor.
Görüyoruz:
Hep yoksul çocukları.
Şehit anaları tamamına yakını az gelirli, dar gelirli, halktan insanlar. Şimdiye kadar bir tane olsun; yalıya, köşke, villaya, saraya şehit cenazesi geldiğini görmedik.

* * *

Bilal’in babası dün Saray’da yine özel davetli muhtarlara konuşurken dedi ki;
“Tabii canımız yanıyor. Şehit ailelerimizin canları da yanıyor... Şunu bilmemiz lazım, bu iş şüphesiz ki ilk insan Kabil ve Habil... Biliyorsunuz Kabil kardeşini öldürmüştür, bu süreç başlamıştır. Ama şahadet makamı kıyamete dektir, devam edecektir...”
Bilal askere gitse!
Babasının sözlerine destek olur. Halk hoşlanır. Babasına da siyasi piston olur.
Kaçan oylar durur(!)
Bilal’in babasının dün muhtarlara söylediği sözlere bakarsak; “Türk ile Kürt; Habil ile Kabil oldu. Birbirini öldürüyor....” Ve bu öldürmelerden Bilal’in babası oy bekliyor.
Bunu ben söylemiyorum.
Sosyoloji doçenti söylüyor.
Her akşam bir başka TV kanalına konuşmacı diye katılan Bilal’in babasının destekçisi Gazi Üniversitesi Sosyoloji Doçenti (Erdinç Yazıcı) aynen şunları söylüyor: “Son seçimde AK Parti, MHP’ye yüzde 3 oy kaptırdı. Neden? Çözüm süreci, çözülme sürecine giderken müdahale etmemesi ve sağlam bir yerde durmaması sebebiyle... Bugün Ak Parti, PKK’ya karşı çok sert bir mücadele veriyor. Bu nedenle MHP’ye giden oyların bir kısmı geri dönebilir...”

* * *

Doçent olayı çözmüş!
Habil ile Kabil vuruşur.
Oylar AKP’ye geri döner.
O zaman Bilal niçin askere PKK ile savaşmaya gitmiyor da duran talaş çuvalına ok atıyor?

Utanır, dönerler!


İki savcı; Zekeriya Öz ile Celal Kara, adalete ve Allah’a sığınmadılar, Ermenistan’a sığındılar. Bu iki savcı; gecenin saat 03.46 ila 04.19’unda aynı renk tişört, pantolon aynı tip tekerlekli valiz ile havaalanı terminalinde Ermenistan’a kaçma hazırlığındayken Anadolu Ajansı muhabirlerinin kameralarına da yakalandılar. Bütün bunlar tesadüf
değilse bu iki savcı; acaba dolduruşa mı getirildi? Kaçmaya mı özendirildiler? Bunun ikisi de içinde başbakanın, oğlunun, 4 bakanın, onların oğulların yer aldığı ve Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını da yapmışlardı. Kaçmayıp adaletin önüne çıksalardı söyleyecek sözleri mutlaka vardı. Belki pişman olurlar, kaçmaya özendirildiklerini
anlarlar, utanırlar, dönerler!