Çıktık geldik seçime. Yarın 1 Kasım. Sandığa gitme günü. Bu kez seçim değil. Bu kez uyanma. Narkozdan kurtulma. Uyuşmadan sıyrılma. Uykudan ayıkma.
Kalsın mı?
Gitsin mi?
Hesap mı sorulsun?
Selama mı durulsun?
Sarayda mı otursun?
Çankaya’ya mı indirilsin?
Yeter artık!
Yarın 1 Kasım.
1 Kasım seçim değil.
1 Kasım uyanma.
1 Kasım narkozdan çıkma.

* * *

7 Haziran seçimlerini de aynı çizgiye taşımıştı. Onu isteyenler. Onu istemeyenler. Yüzde 60 onu istememiş, 400 milletvekili vermemiş, tek başına iktidar yapmamıştı.
Beğenmedi.
Seçimle geldi.
Gitmek istemedi.
Zorladı. Seçimi yeniledi.
Yarın 1 Kasım.
Onu istemeyenler bu kez yüzde 60’ı geçebilir. Yüzde 62, 63, 64 ve hatta yüzde 65 olabilir. Onu isteyenler yüzde 35’e kadar inmiş olması gerekir.
Rüzgar iyice döndü.
Gemisi su alıyor.
Ampulü 8 yerinden çatladı.
Türkiye uyandı.
Narkoz dağılıyor.
Türkiye’yi ateşe attı.
Geriletti. Böldü.
Nefretleri körükledi.
Ülkenin enerjisini tüketti.
Türkiye Irak’a benzedi.
Suriye’ye benzedi.
Libya’ya benzedi.
Afganistan’a benzedi.
Laiklikten, hukuktan, demokrasiden, eşitlikten, uygarlıktan iyice koptu. Dolar kutuları, para sayma makinelerinin yanına gazete baskınları, dün her istediklerini devlet kesesinden verdiği TV’lere partili kayyum gönderip fiş çektirme, adamlarına şu şu gazetelere de hesap soracağız tehdidi savurtma Gestapo esintisini ekledi.
İşsizlik çığ oldu.
Enflasyon yükseliyor.
Cari açık kapanmıyor.
Ödemeler dengesi pırpır.
Türkiye yeniden IMF’ lik duruma geldi, havuz medyasını örtü yaptı, gizleniyor.

* * *

13 yılı teslim aldı.
13 yıl narkoz verdi.
Toplumu kendinden geçirdi. Devleti soymaya alışmış liberalleri, halktan kopmuş eski solcuları, gerçek dindarları bile narkozuyla etkiledi. Kendinden geçirdi. Akılları gölgeledi. Vicdanları kapattı; “Çalıyorlar ama çalışıyorlar- çalıyorlar ama demokratlar- yetmez ama evet” dedirtecek kadar ilkeden, hukuktan, ahlaktan bile uzaklaştırdı.
Bu kez rüzgar döndü.
Narkoz çözülmeye başladı.
Önce eski solcular narkozdan kurtuldu. Sonra akil adamlar ve akile hanımlar narkozdan uyandılar.

* * *

Narkoz hep sürecek.
O hep seçilecek sandı.
Süslü saray yaptırdı.
Başkan olmada gözü kaldı.
Yarın 1 Kasım.
Seçim günü geldi çattı.
Seçim değil uyanma.
Seçim değil referandum.
Kalsın mı?
Gitsin mi?
Hesap mı sorulsun?
Selama mı durulsun?
Sarayda mı otursun?
Çankaya’ya mı indirilsin?
Yeter artık!
Yarın 1 Kasım.
Güzel günler göreceğiz.

Baba’dan Trabzon’a telefon geldi!


Trabzonspor ile Gaziantepspor maç yaptılar. 2-2 berabere kaldılar. Trabzonspor Kulüp Başkanı, “penaltı vermedi” diye maçın hakemlerini stadyumda 4 saat kilitli tutma emri uygulattı. Kendisi maçı İstanbul’dan TV’den seyrederken; “Ben gelene kadar o hakemler orada kalacak” diye tehditler savurdu. Maçın 4 hakemi Trabzon’daki stadyumun hakem odasında sabah saat 03.47’ye kadar kilitli kaldılar. Ankara’dan Cumhurbaşkanı’nın Kulüp Başkanı’nı araması üzerine hakemler ancak sabahın saat 03.47’sinde serbest bırakıldılar. Sanki “Baba’dan Trabzon’a telefon gelince hakemler bırakılmış” gibi bir durum oldu. Nitekim Kulüp Başkanı, “Benim de saygı duyduğum, gönül bağım olan, o değerli insan beni aradıktan sonra, bu şahısların şehri terk etmelerine izin verdik” dedi. Normal bir hukuk devletinde hakemleri rehin aldıran Trabzonspor Başkanı derhal kelepçelenip hapse konulurdu. Anlayın Türkiye ne hale geldi.