Önemli bir devlet adamını kaybettik!
86 yaşında ölen Kâmran İnan dün Bitlis’in Hizan İlçesi’ndeki Gayda Köyü’nde, yani doğduğu yerde, toprağa verildi.
Kürt kökenli bir siyaset adamı olan Kâmran İnan, ömrü boyunca, Türkiye’yi yüceltmek için çalışan gerçek bir vatanseverdi.
“Ben kimsenin değil, devletin adamıyım ve Türk vatandaşıyım” derdi.
Büyük bir aşiretin mensubu olmasına rağmen, ağalık düzeninden yana değildi. Her zaman Cumhuriyet’ten, laiklikten, Atatürk ilkelerinden yana oldu.

* * *

1973 yılında Adalet Partisi’nden Bitlis Senatörü seçilen İnan, bir ara Adalet Partisi Genel Başkanlığı’na aday olmuş ve kongrede kaybetmişti. Çünkü karşısında Süleyman Demirel gibi dev bir rakip vardı.
Ülkemizde Kâmran İnan gibi dürüst, ilkeli ve namuslu devlet adamları az yetişiyor.
Yıllarca Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Devlet Bakanlığı, Başbakan vekilliği gibi üst düzey görevler yapan Kâmran İnan, 10 yıl kadar önce beni ziyarete gelmiş, Hürriyet Gazetesi’nin VİP lokantasında onunla bir öğle yemeği yemiştik.
Sohbetimiz sırasında şu sözleri aklımda kaldı:

* * *

“Türkiye, kahramanı kadar haini bol olan bir ülke...
Bakanlığım döneminde, içimizdeki hainlerin sayısının 205 bin olduğu telaffuz ediliyordu. Ben de yazdığım kitapta ‘205 bin hainimiz var’ demiştim.
Birkaç yıl sonra karşılaştığım o dönemin Genelkurmay Başkanı:
“Kâmran Bey, sizin bakanlığınız zamanında hükümete verilen brifinglerde bahsi geçen 205 bin hain sayısı, şimdi inanın ki, en az iki-üç katına çıktı.” dedi.
Türkiye’de hainler devletin muhatabı oldu. Cumhuriyet’e, Atatürk’e, devlete hakaret edenler muteber, makbul insanlar haline geldi.
Artık, yükselmek için hain olmak gerekiyor!
Bunları gördükçe kahroluyorum!”

* * *

Kâmran İnan’a, Fransız Hükümeti, insanlık adına yaptığı çalışmalar nedeniyle “Legion D’Honneur” nişanı vermişti.
Fransa, “Ermeni soykırımını inkâr etmek yasaktır!” diye Türkiye aleyhine bir yasa çıkarınca Kâmran İnan, bu düşmanca yasayı protesto etmek için “Legion D’Honnoeur” nişanını Fransızların suratına çarparak iade etmişti!
Ülkesini çok seven, onurlu ve gururlu bir siyasetçiydi.
Nadir yetişen bu saygıdeğer devlet adamı dün, 86 yıl önce doğduğu Gayda Köyü’nde sonsuzluğa uğurlandı. Nur içinde yatsın.

Profesörlere içki yasağı!


İstanbul Üniversitesi’nin, Boğaziçi’nin en mutena yerlerinden biri olan Baltalimanı’nda sosyal tesisleri ve güzel bir lokantası vardır.
Ben, bazı profesör dostlarımla birkaç defa o lokantaya gitmiştim. Eşim Emel’le birlikte, birer duble rakı eşliğinde ızgara balık ziyafeti çekmiştik.
Tesis, harika Boğaz manzaralı muhteşem bir yerdir. Şimdi, o güzelim yerde, hangi geri kafa almışsa, bir karar almış, Baltalimanı Sosyal Tesisleri’nde alkollü içki satışını yasaklamış! Neden?
Yasağın nedeni hakkında bir açıklama yapılmamış!
Fakat belli değil mi?
Bu davranışta, iktidarın gözüne girme çabası yok mu?
Profesör düzeyine gelmiş insanların böyle iktidar şakşakçısı olmaya ihtiyacı var mı?
Gericilik, ileri bir eğitim ve öğretim kurumu olan İstanbul Üniversitesi’ne de sıçradı demek ki!
Yaşanan olaylar gerçekten düşündürücü!
Bu gidişle, o saygın üniversite Osmanlı dönemindeki “Medrese” haline gelebilir! Yazık!

Te­bes­süm


Azrail ile pazarlık!
Azrail, Temel’in yanına gelir ve “Kardeş, vaktin tamam, hadi, gidelim” der.
Temel, yalvarır yakarır, “Bana beş yıl süre ver, ondan sonra gel canımı al” der.
Azrail kabul eder, Temel de kendi kendine “Pilot olursam beni havada 700 kilometre hızla uçarken yakalayamaz, onu atlatırım” diye düşünür.
Derken beş yıl hızla geçer. Sonunda Azrail pilot kabininde Temel’in yanına dikilir:
“Haydi, vakit doldu, gidelim!” der.
Pilot Temel, Azrail’e:
“Yanlış zaman! Şimdi canımı alırsan hiç iyi olmaz. Arkada, resmi bir ziyaret için yabancı ülkeye giden 300 milletvekili var. Onlar ne olacak?” diye cevap verir.
Azrail:
“Oğlum” der “Ben onları bu uçakta toplayıncaya kadar neler çektim, bir bilsen!”

Gü­nün Sö­zü


Çok şeyi orta derecede öğrenmektense, az şeyi iyi öğrenmek çok daha iyidir!