Hemen çıkmaz ortaya...
Saklanır.
Ortalığın yatışmasını bekler.
“Yazılı açıklama” yapar.
“Kınıyorum” der.
“Şiddetle” kınar.
“Lanet”ler.
“Menfur saldırı” der.
“Teessürle öğrendiğini” söyler.
“Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine ve aziz milletimize başsağlığı, yaralılara acil şifalar” diler.
“Birlik ve beraberliğimizin hedef alındığını” anlatır.
“Ülkemizin huzuruna, istikrarına kastetildiğini” belirtir.
“Faillerin en kısa sürede belirleneceğine inandığını” ifade eder.
“Sağduyu” çağrısı yapar.
“Siyasi partileri ve medyayı sorumlu davranmaya” davet eder.
“Programlarını iptal” eder.
“İçişleri bakanından bilgi” alır.
Hep aynı klişedir.
Reyhanlı, Suruç, Ankara.
Hep böyledir.
Öbürü desen...
“Güvenlik zirvesi” toplar.
“Derhal” toplar.
“Gerekli talimatları” verir.
“Şiddetle” kınar.
“Lanet”ler.
“Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine ve aziz milletimize başsağlığı, yaralılara acil şifalar” diler.
“Birbirimizi suçlama zamanı değil, kenetlenme zamanı” der.
“Ortak deklarasyon” çağrısı yapar.
“Geniş çaplı operasyon” başlatılır.
Hep “geniş çaplı” başlatılır.
“Üç bakan” olay yerine gider.
“İncelemelerde” bulunulur.
“İlk belirlemelere göre, güvenlik zafiyeti olmadığı” açıklanır.
“Zamanlama”sına dikkat çekilir.
“Manidar olduğu” belirtilir.
“İstifaya gerek olmadığı” söylenir.
“Yayın yasağı” getirilir.

*

Çünkü yayın yasağı getirilmezse... “Milletin çocuklarını korumak için ne yapmalıyız, İtalya’ya mı göndermeliyiz?” diye sorulur!