Nikahı, muhtıraya denk geldi.
12 Mart’ta evlendi.
Vefatı, darbenin yıldönümüydü.
27 Mayıs’ta gözlerini yumdu.
*
Demokrasi tarihi gibi kadındı.
*
Sevip sevmediği sorulmadı.
Evleneceği adamı, babası seçti.
Sevdiği renk, eşinin sevdiği renkti.
Sevdiği müzik, eşinin dinlediğiydi.
Sevdiği yer, eşinin gittiği yerdi.
Hamzakoy mesela...
İyi günde kötü günde dedi.
Elini bırakmadı.
Tank namlularının ucunda...
En dik duruşlu insandı.
*
Yaşadı mı hayatını?
Böyle bir tercih şansı yoktu.
Mecburdu.
*
Anne olamadı.
Yavrusunu kucağına alamadı.
İnadına sanki...
“Baba”nın eşiydi.
Bu ağır sıfatı taşımak zorunda kaldı.
*
Onca yalaka...
Bir sürü tantana...
Hiç oralı olmadı.
Daima mütevazı kalmayı başardı.
Protokol sevmezdi.
Seyahat sevmezdi.
Çankaya’ya taşınmak istemedi.
Evini özlerdi.
*
65 sene...
Eşi için katlandı.
*
Sanırım en iyisi, unutmaktı.
Sildi hafızasını.
Alzheimer.
Dün dündü ama...
Dünü hatırlamıyordu.
Bugünün manası kalmamıştı.
Anadolu’nun ücra köyünde başlayan hayat yolculuğu, neler gördü, neler yaşadı, hiç yaşanmamış gibi, gene aynı köyde son buldu.
*
O güne kadar herkes zannediyordu ki... Nazmiye, muhteşem Süleyman’ın gölgesinde yaşadı. Halbuki, kendisi bile farkında değildi. Aslında, Nazmiye’nin huzurlu kuytusunda yaşayan Süleyman’dı.
*
Süleyman’ın doymak bilmeyen iktidar hırsı Nazmiye’yi ömür boyu tek başına bırakmıştı ama... Süleyman da Nazmiyesizlikle kalakaldı.
*
Ve neymiş efendim, en genç başbakan olmuş da, yedi defa gitmiş, onbeş defa gelmiş, cumhurbaşkanı olmuş filan, boşverin hepsini.
*
Dolu dolu 65 sene varken...
Yaşanmaya vakit bulunamayan bir aşk hikayesiydi.
*
Hem kendi hayatlarını, hem bizim hayatlarımızı çarçur eden, şu siyaset denilen saçmalık... Ne fena bi şey arkadaş.