Hiçbir zaman parlak ayakkabıları olmadı...
Hiçbir zaman sevdikleriyle korkusuz, telaşsız, mutlu günler geçiremediler...
Hiçbir zaman lüks bir restoranda, canlarının istediği gibi sofralarını kurup, huzur içinde yemek yiyemediler...
En sevdikleriydi; ucuz bir mekan, bardakta rakı ve dillerinde Nazım’dı:
“Değil birkaç/değil beş on/otuz milyon aç/ bizim...”
Hiçbir zaman mutlu gülmediler, Aşık Mahsuni, ya da Zülfü Livaneli söylediğinde, hep gözleri doldu solcuların...
Hiçbir zaman bir devlet adamı, bir önemli bürokrat, bir bakan, onların telefonlarını dostça çevirmedi, tam tersine onlardan uzak durdular...
Hiçbir zaman zenginler onları sevmedi...

*

Ve hep onlar öldürüldüler...
Son 65 yılda işlenmiş, karanlıkta kalmış, asla aydınlanmamış “aydın cinayetlerini” alt alta yazın, bakın; tümü solculardır...
Şu günlerde “Kürk Mantolu Madonna” tartışması ile çoğu ahalinin adını bile ilk kez duyduğu yine bir karanlıkta öldürülen yiğit Sabahattin Ali aklıma geldi ilk:
“Görmesen bile
denizi
Yukarıya çevir yüzü
Deniz gibi bir
gökyüzü
Aldırma gönül aldırma...”

*

Ölüm onlara düştü...
Hapishaneler onlar içindi...
Bu millet hırsızı başına taç yaptı, katili başına taç yaptı... Kendisini soyanları, yoksul bırakanları başına taç yaptı... Okul harçlıklarını biriktirip yoksul köylülere köprü yapmaya giden solcuları “komünistler burada” diye jandarmaya ihbar ettiler...

*

Fidanlar asıldı...
Mumcu’lar, Kışlalı’lar bombalarla öldürüldüler...
Çocukları yetim büyüdü çoğunun... Kim bilir, sevgililer ne çok ağladılar arkalarından...

*

Dün Mehmet Ağar TBMM komisyonunda “solculara haksızlık ettik, tersine zararsız, eline bıçak almamış insanlar çıktı, kabul etmek lazım ki temiz fikir adamlarıydı” dediği için bu yazı...

*

Geç kaldınız...
Geç...
Eli satırlı, yüreği kara, gerici, çağ dışı bir bataklığın içinde debelenirken memleket... Kanatlarınızın altında büyüttüğünüz dinci faşizm Türkiye’yi başınıza yıkarken...
Geç kaldınız...