Ünlü çocuk kitabının Steven Spielberg tarafından uyarlanan filmi biraz sorunlu olsa da izletiyor kendini... “Charlie’nin Çikolata Fabrikası”, “Matilda”, “Yaman Tilki” ve “Dev Şeftali” gibi çocuk klasiklerine imza atmış yazar Roald Dahl’ın daha önce sadece bir kere TV için animasyon filmi yapılmış “The BFG” adlı kitabı (bizde ‘Koca Sevimli Dev’ adıyla yayımlanmıştır), ilk kez Steven Spielberg’in yönetmenliğinde beyazperdeye uyarlandı...
Devler ülkesinde diğer devler tarafından sürekli aşağılanan ve ezilen iyi yürekli ve yardımsever bir dev, geceleri çocuklara gizli gizli güzel rüyalar üflemektedir. Yanlışlıkla bir yetimhanede yaşayan Sophie’ye görününce onu yanına almak zorunda kalır. Ancak devler ülkesinin diğer devleri oldukça kabadırlar ve insan yemeye de bayılırlar. Koca sevimli dev kısa zamanda arkadaş olduğu Sophie’yi onlardan saklayabilmek için büyük çaba gösterir. En sonunda bu maceraya İngiltere Kraliçesi ve İngiliz ordusu da dahil olacaktır!
Filmin benim için en temel sorunu da bu son cümlesinde yatıyor. Aslında Dahl’ın kitabının sonunda da bu ordu meselesi var ama filmde izleyince biraz rahatsız olmadım değil. Filmin kahramanı olan devin altın gibi bir kalbi varken, kötü devlerle başedebilmek için kraliçenin huzuruna çıkıp ona bağlılık göstermesi ve ordudan yardım alması bir çocuk hikayesi için çok doğru bir çözüm gibi gelmiyor bana. Ayrıca devin Sophie’ye bir çocuğa güzel rüya üflemeye örnek olarak verdiği Amerikan başkanlı rüya da ‘ne alaka!’ dedirtti. İngiltere’de bir çocuğun göreceği daha güzel bir rüya yok mu mesela? Devin Sophie’yle geçirdiği zamanlar da biraz uzayınca ortalarda filmin ritmi hayli düşüyor. Hikayenin ana teması olan rüyalara erişebilme meselesi de mesela bir “Hugo”daki kadar ustaca halledilemiyor. “E.T.”nin de muhteşem senaryosuna imza atmış olan ve geçen yıl vefat eden Melissa Mathison’ın yıllar önce yazdığı bu senaryo kusursuz değil yani.

bfg_1

Ama bunların dışında Spielberg’in bariz yönetmenlik ustalığı tabi ki gösteriyor kendisini sık sık. Nitekim filmin teknolojik olarak en ufak bir sorunu yok. Karakterler ve mekan tasarımları birinci sınıf. Devi canlandıran ve Spielberg’in önceki filmi “Casuslar Köprüsü”ndeki harika performansıyla da unutulmayan Mark Rylance’ın bilgisayar destekli performansı çok başarılı. Buckingham Sarayı’nda geçen kimi sahneler de gerçekten eğlenceli. Ama insan zamanında “E.T.”yi yaratmış kişilerden çok daha büyük bir klasik bekliyor. Yine de ailelerin çocuklarıyla birlikte güzel vakit geçirebileceği iyi bir seyirlik “The BFG”.

2,5 yıldız
The BFG
Yönetmen: Steven Spielberg
Oyuncular: Mark Rylance, Ruby Barnhill, Penelope Wilton
117 dakika, 7A

Bir çocuğu korumak...

Bazı filmlere türkçe isim konulmaması yadırgatıcı bir durum olurken bazı filmlere de ne isim koyarsanız koyun orijinal isimlerinin işaret ettiği anlama yaklaşabilmek mümkün olmaz. “Midnight Special” da o filmlerden. Ama aslında ilk bakışta tam ortasında dalıyor olsak da zor bir hikayesi yok filmin. Garip yetenekleri olan Alton adlı 8 yaşında bir çocuğu babası Roy ve onun en yakın arkadaşı Lucas, bir tarikatının ‘çiftlik’ denen mekanından kaçırmıştır. Polis, FBI ve tarikatın iki adamı peşlerindedir. Eşkalleri bütün ülkeye dağıtılmıştır ve nereye gitseler tanınacak haldedirler. Tek çareleri giderek güçten düşmekte olan Alton’ı annesi Sarah ile buluşturup, çocuğun işaret ettiği yere bir an önce varabilmek.

2012’de izlediğimiz “Sığınak” (Take Shelter) ile dikkatimizi çeken yönetmen Jeff Nichols’ın filmi 80’lerin iyi bilim-kurgu gerilimlerini hatırlatan bir atmosfere sahip. Benim aklıma hemen hikayesiyle “E.T.”yi ve Stephen King’den uyarlanmış “Firestarter”ı, atmosferiyle de John Carpenter’ın çok sevdiğim “Starman”i hatırlattı.
Nichols’ın da bu filmdeki yönetmenliği birinci sınıf doğrusu. Renkleri, tonu, sahnelerin düzgünlüğü ve oyuncularıının başarılı performansları etkileyici gerçekten. Filmin resimleri aklınıza yapışıp kalıyor salondan çıktığınızda da. Ama gelgelelim hikayenin detaylarındaki cimrilik şaşırtıcı bir boyutta.

midnight_special_2

Filmin hikayenin tam ortasından başlaması güzel ve cesur bir hamle. Ana karakterlerini tanıtmakla hiç uğraşmıyor, hikayeyi kırılma noktasından başlatıyor Nichols. Ancak yine de uzaylı bir çocuğun bir din tarikatı tarafından nasıl kullanıldığı fikri parlak bir fikir ve film bununla hiç ilgilenmeyerek sonrasına odaklanıyor. Ancak orada da mesela Roy’un oğluyla kurduğu ilişkiyi belki daha sıcak verebilirdi yönetmen diye düşünmek mümkün. Alton’ın anne-babasıyla bir aradayken ve tarikatta geçen zamanlarını da merak ediyorsunuz ve film size bunun çok azını veriyor. Alton’ın anayurduyla ilgili de eli oldukça sıkı yönetmenin. Bir açıdan bakarsak da çocuklarının geleceği hakkında endişe duyan bir anne-babanın zor bir seçim yapması filmin ana meselesi.
“Midnight Special” başından sonuna ilgiyle ve merakla izlenen bir gerilim filmi...

3 yıldız
Midnight Special
Yönetmen: Jeff Nichols
Oyuncular: Michael Shannon, Joel Edgerton, Kirsten Dunst
112 dakika, 13+

Her şey çok farklı olabilirdi!

Dünya tarihinin en çok cana mal olmuş diktatörü Adolf Hitler ondan çok rahatsız ve gidişatın son derece farkında olan vatandaşları tarafından birçok kez suikastle öldürülmeye çalışılmıştı. Bunların sonuca en yakın olanı, etrafındaki subayların bazılarının tertiplediği 20 Temmuz suikastidir. 1944’teki bu suikast sonucunda, karargah merkezine yerleştirilmiş bir bombadan yaralı olarak kurtulmuştur. Bu girişim en son Tom Cruise’un rol aldığı “Valkyrie” de dahil defalarca sinemaya uyarlanmıştı.
“Hitler’e Suikast”te ise diğer suikast girişimlerinden, belki de ilki, henüz II. Dünya Savaşı’nın arifesinde, bu adamın tüm dünyanın başına felaket olacağının farkına varan, sıradan bir marangozun zeki ve cesaretle dolu ama 13 dakikalık bir rastlantı sonucunda başarısızlıkla sonuçlanan suikast girişminin hikayesi anlatılıyor.
Georg Elser, nüfusunun büyük kısmının çiftçilikle uğraştığı Berlin yakınlarındaki küçük bir Alman kasabasında marangozluk yapan kendi halinde, eğlenceli ve akıllı bir genç adamdır. I. Dünya Savaşı’nı kaybetmiş moralsiz Alman toplumu, şehirlisinden taşralısına kadar halkın büyük bir kesimi Nasyonel Sosyalist İşçi Partisi lideri Adolf Hitler’in ‘dik duruşu’ndan etkilenmiştir. Kasaba ahalisi de ikiye bölünmüştür. Bir kısmı daha şimdiden faşist eğilimler göstermeye başlamışken Elser’in de dahil olduğu diğer kısım Hitler’e güvenmiyordur. Ufak ufak şehrinden kasabasına kadar bütün Alman toplumunu etkisi altına almaya başlayan faşizmle, aşık olduğu kadının baskıcı ve dayakçı kocası, Elser’i harekete geçmeye zorlar adeta.

hitlere_suikast_1

2004’de Hitler’in son günlerini anlatan Oscarlı “Çöküş” (Downfall) adlı filmiyle tüm dünyada ilgi gören Alman yönetmen Oliver Hirschbiegel’in bir kez daha Hitler’e yöneldiği filmi “Hitler’e Suikast” sonucunu bilmenize rağmen başından sonuna kendisini dikkatle izlememizi sağlayan başarılı bir yapıya sahip. Elsar’ın özel hayatına kimi dramatik dokunuşlarla müdahele edildiğini itiraf eden film bunu zaman zaman belli ediyor, ama hikayenin suikast kısmı taş gibi sağlam. Kimi işkence sahneleri de insanın yüreğine oturuyor. Ve en çok da şu gerçekle vuruyor bizi: Sıradan bir adam sadece Almanya’nın değil tüm dünyanın gidişatını değiştirebilirmiş meğer. 13 dakikayla neyi kaçırdık acaba? “Hitler’e Suikast” sonucu itibarıyle çok hüzünlü ve heyecanlı bir hikaye...

3,5 yıldız
Hitler’e Suikast
Yönetmen: Oliver Hirschbiegel
Oyuncular: Christian Friedel, Katharina Schüttler, Burghart Klaußner
114 dakika, 13+, 15A